Jisung, Jisung, Jisung!
Her yerde o vardı. Uyanıkken zihnimde, uyurken rüyamda, kendimde değilken bile gözümün önünden gitmiyordu! Düşünmek istemiyordum, yüzünü görmek istemiyordum, kaldıramıyordum. İlk kez ölmek istemiştim. Kim geçmişti önüme? Kim engel olmuştu bana?
İyi değildim, hastane odasında olduğumun bilincindeydim fakat gözlerimi açıp bu gerçekle yüzleşmek istemiyordum. Ölmemiş olduğum gerçeğinden kaçıyordum. Düşünmek istemiyordum! Tek yolu ölümdü işte, niye ölmemiştim?
Öfkemi çıkaramadığım için gözyaşı olarak taştı içimden. Kalbim sıkışıyordu. Bütün bunlar o kadar fazlaydı ki Jisung'un gözlerinde gördüğüm bütün yıldızlar üstüme dökülse bu kadar canım yanmazdı. Ancak o yıldızların parıltısının bile sahte olduğunu düşünmek... İnanılmaz acı veriyordu.
Tutamadığım bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan. Sonrasında odada yalnız olmadığımı anladım. "Uyanmışsın." dedi bir ses, uzaktan gelen ancak çok tanıdık bir ses. Gözlerimi açmak istemesem de kirpkiklerimin arasından baktım.
Hyunjin'di beni engelleyen.
Ona kızamadım bile. Henüz net göremememe rağmen gözlerindeki kızarıklığı fark etmiştim. Çok korkmuş olmalıydı, arkadaşını intihar ederken yakalamak çok da normal bir durum değildi. Rüyalara girecek türden bir korkuydu bu. Kendimden biliyordum.
"Hyung..." dedi kısık sesiyle. "İyi misin?" Göremiyordum ama sanırım şimdi de ağlıyordu. Ona değil de kendime kızdım, böyle bir şeye şahit olduğu için. Başımı salladım yavaşça.
Yavaş yavaş kendime gelmeye başlıyordum. Gözlerimi kırpıştırdım. Kalkmaya çalıştım ancak kollarımdan bütün gücüm çekilmiş gibi destek aldığım yerlere tutunamayıp yatağa düştüm. Kollarımın acısını ilk o zaman hissettim.
Hyunjin ağlaya ağlaya yanıma geldi. "Yavaş, canını acıtacaksın." dedi bir yandan kalkmama yardım ederek. Komodinin üstünden bir şişe suyu alıp bana içirdi. Ağlıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu.
"İyiyim." dedim sessizce. İyi olmak istemiyordum.
"Hyung," dedi tekrar. "Ne oldu?" Gözlerinin içine baktım bir süre. Ne diyeceğimi bilmiyordum. "Jisung yüzünden mi?" diye sordu birkaç şey biliyormuş gibi. Kaşlarımı çattığımda açıkladı. "Eski sevgili falan olduğunuzdan şüphelendim. Bugün Jisung'a sordum ve kabul etti hemen. Jisung çok garipti, kavga ettiğinizi düşündüm. Sen gelmeyince çok endişelendim, adresini öğrendim Jisung'tan. Sikeyim hyung, o mu yaptırdı sana bunu?"
Konuşurken titreyen sesi benim de gözlerimi doldurdı. Cevap vermek yerine bakışlarımı kollarıma çevirdim. Sarmışlardı, dikiş atmış olmalılardı. Çok kan kaybetmiş olmalıyım ki serum yerine kan veriyorlardı bana. Bu kadar ileri gittiğimi bilmek beni sevindirmişti.
Hyunjin cevap alamadığında üstümde gelmeyerek koltuğa oturdu tekrar. Gözyaşlarını silerken gözlerini benden kaçırıyordu. Telefonum çaldı sonra, normalde açmazdım ancak içimden bir ses açmam gerektiğini fısıldıyordu. Kim olduğuna bakmak için uzandığımda orada gördüğüm 'Jisung' yazısı kanımı dondurdu.
Ne için arıyordu? Açmalı mıydım?
Ben henüz karar veremeden telefon kapandı. Hemen ardından bir kere daha çaldı, yine açmadım. Bir açıklaması var mıydı, bilmiyordum ama olması umuduyla açıp da beni daha çok mahvetmesinden korkuyordum. Umudum boşa çıkarsa daha çok üzülürdüm. Fakat Jisung aramayı bırakmadı. Israrla, tekrar tekrar aradı. En sonunda açtım.
Ve Jisung, yine bana 'keşke yapmasaydım' dedirtmeyi başardı.
"Aa ölmemişsin?" diyerek başladı kırıcı konuşmasına. Gözyaşlarım şimdiden intihar ederken konuşacak gücü bulamadım kendimde, dinlemekle yetindim. "Ah hyung ya, bunu bile becerememek senin için üzücü bir durum olmalı." Kıkırdadı. Her şey çok normalmiş gibi kıkırdadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
limbo | minsung
Fanfictionlee minho kendi yaptığı şarkıyla katıldığı seçmeleri geçer ve yıllar önce ayrıldığı eski sevgilisi han jisung ile aynı grupta olmayı kesinlikle beklemiyordur. . minsung, hyunlix . . #minsug 3! #hyunlix 3! #minho 2! #jisung 1! #leeknow 1!