Sabah uyandığımda ilk yaptığım şey pijamalarımla mutfağa gitmek oldu. Pijamalarımla dolaşmak en sevdiğim şeyken şimdi gece su içmeye inmedikçe ortada pijamalarla dolaşmıyordum. Mutfağa indiğimde arka bahçeye çıkmaya karar verdim. Bahçede çıplak ayakla dolaşıyordum. Hava serindi ama iyi gelmişti. Havuz vardı gerçekten ama üstü kapalıydı. Bahçe geniş, ağaçlarla çevrili bir alandı. Herhangi bir ev gözükmüyor, ıssızlık ortasında gibiydi. Kuş cıvıltılarını dinlerken kollarımı birbirine doladım. Bahçenin bir kısmının üstü kapalı orada da masa sandalyeler vardı. Bir de kapı. Orayı ilk gez görüyordum tam gidecekken kafama damla düştü. Başımı gökyüzüne çevirirken yağmur yağmaya başladı. Yavaş yavaş çiselerken yüzümde bir gülümse vardı.
Gökyüzüne gözlerimi açıp bakarken yağmur hızlanmaya başladı. İçimdeki coşku ile kollarımı iki yana açıp dönmeye başladım. Şuan delirdiğimi düşünebilirlerdi ama bu benim zevk aldığım şeylerden biriydi. Kahkaha atarak dönüyordum. Başım dönüyor tökezliyordum.
"Bensiz mi!" diye bağırıp yanıma geldi Yonca. Üstünü değiştirmişti. "Yağmur yağdığını görünce senin dışarıya çıktığını düşündüm." dedi.
Durup ona bakarken başım dönüyordu. "Midem bulanıyor Yonca." derken bile gülüyordum. Ellerimi tutup dönerken Cenk bağırdı.
"Yonca! Nisa! Hasta mı olmak istiyorsunuz kızlar gelsenize!"
Biri bizi durdururken tam kızacaktım "Bende." dedi Fırat. Üstünde formaları vardı. Onu da aramıza alırken baş dönmem dengemi kaybedip düşürdü. Kahkahalar atıyorduk delicesine. Bir süre sırt üstü uzandım yağmur altında.
Ayağa kalktığımda Atilla ve Cenk girişten bizi izliyordu. "Atilla! Gelsene!" dedim. Neden çağırdığımı bilmiyordum ama içimden gelmişti. Yonca Cenk' i sürüklerken Atilla hayır anlamında dikiliyordu. "Hadi yağmur bitecek yoksa!" ama beni dinlemiyordu. Yanına sokulurken ayağım yaralanmış gibi yaptım. "Ah!" bana bakıyordu. "Ayağım kesildi sanırım." derken diğerleri beni duymamıştı. Fırat, Cenk' lere musallat olmakla meşguldü. Ayağımı kaldırırken dengemi kaybedip düştüm. Atilla hemen koşarak yanıma geldi. İşe yaramıştı. Yerden kaldırmaya çalışırken bir süre numaramı yapmaya devam ettim kalktığımda ise elinden kurtulup kaçmaya başladım. "Yakalasana!" Arkamda koşmaya başladığında Cenk' e ve Yonca' ya dokundum. "Ebelemece!" Fırat bana bakıp gözlerini pörtletti. Yağmur altında deli gibi koşmuştuk.
Aralarındaki en berbat haldeki kişi ise bendim. Oğlanların beyaz gömlekleri vücutlarına yapışmış, pantolonları yeni yıkanmış gibi dururken ayakkabıları çamur içindeydi. Atilla' nın vücuduna yapışmış gömlek içini gösterirken biscolata reklamları aklıma geldi. Yonca' nın kombini siyah üzerine olduğu için daha iyiydi ama benim üzerindeki beyaz mavi pijamalar üstelik ayağım çıplakken dilenci gibi duruyor olmalıydım. Yağmur durmuyordu ama biz yere çökmüştük. Bacaklarıma kendime çekip oturmuştum. Soluklanırken aramızda olmayan Atilla üzerime battaniye koydu.
"Kalk artık." derken diğerlerine bakıp "Kalkın artık. Geç kalacağız." diye ekledi. Hepimiz ayaklanırken bende kalktım ama battaniyeyi yere düşürmüştüm. Atilla tam karşımda göğüslerime dik dik bakarken "Kızım sen beni sınıyor musun?"
"Ne bakıyorsun be öyle?"
"Üç erkekle yaşarken bari giy iç çamaşırını!" diye söylendi. Aow doğru. İç çamaşırlarımı gece rahatsız olduğum için çıkarıyordum. "Şu haline bak!" Battaniyeyi yerden alıp bana sardı ve "Sakın hareket etme. Ayakkabın bile yok." kucağına aldı.
"Bırak ben giderim." desem de beni odama götürdü. Banyodaki su sesi Yonca' nın orada olduğunu gösteriyordu. Odadan çıkarıp kendi odasına götürdü. "Ne yapıyorsun ya?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARSLAN LİSESİ
ChickLit"Burası prenses gerçek dünya. Eğer gerçek dünyayla tanışmak istemiyorsan benim sabrımı zorlama ve dediğimi yap! Geldiğin yerde ne kadar şımarık olmuş olursan ol burada o tozpembe dünyandan eser yok." gözlerimden ayırmadığı gözler beni yerden yere vu...