Sabah gözümü son ses türküyle açtım. Okula gidecektim evet de neden türkü! Aşağıdan gelen 'Kıratımın beli ince Ölürüm yar görmeyince Telli yatak serdiremem Asker yarim gelmeyince...' sözleriyle yataktan çıkıp banyoya girdim. Allah aşkına aşağıda neler oluyordu böyle! Aşağı inerken salona dik dik bakan Yonca ile karşılaştım. Cenk ve Atilla yanında neydi günahımız der gibi bakışıyorlardı.
Fırat "Yüce dağlar olmasaydı Laleleri solmasaydı Ölüm Allah'ın emri de Şu ayrılık olmasaydı..." nakaratına eşlik ederken ağlıyordu. Ağlıyor muydu! Atilla yanıma gelirken Fırat' ın yanına gitmeye yelteniyordum.
"Dün dizinin son bölümlerindeydi. Sanırım uyumadan bitirdi diziyi. Son sahne şarkısı budur. Maraz Ali ölüyor." dedi bana. Göz devirirken gülümsedi. "Bunu her sene yaşarız biz. Ama göz devirmen aynı annen gibi." dediğine gülümserken Yonca' nın sesi beynimde yankılandı. Nasıl bakıyordum ki ben!
Yanlarından geçip mutfaktan su aldım. Pijamalı halime belki de hepsini alıştırmalıydım. Özlüyordum pijamalarımı. Kafamı başka şeylerle meşgul ederken suyumu içtim. Odaya çıkarken kimseye bakmadım. Yonca neden öyle demişti ki! Atilla' ya karşı ne hissediyordum ki. Fırat ve Cenk için basitti. İkisi de kardeşim diyebilirdim. Tabi ki bu gerçek kardeşten çok başka gözle bakmayacağım anlamındaydı. Ama Atilla sanırım beni sevdiğini söylediği için arkadaşım diyemiyordum. Kardeş zaten değildi ama neydi ki!
Kafamda bu sorularla okula giderken hafta ortasında olduğumuzu fark ettim. İki güne yola çıkacaktık. Belki de gezi öncesi hayat bize biraz izin vermişti bilmiyorum ama cumaya kadar sakin bir okul rutinindeydik. Yani sakin dediysem biz sakindik. Fırat tabi ki yas tutuyordu haliyle bize Şu kışlanın kapısı türküsünü ezberletmişti. Ayrıca sınıftakiler kart oyunlarını okula getirmiş ve herkesi bağımlı yapmışlardı. Her yerde kart oynayan erkekler vardı. Bu süreçte ilaçlardan sorumlu çocukların irtibata geçtiği diğer çocukları gözlüyorduk. Cenk ve Yonca gayet güzel bir ilişki yaşıyordu. Fırat ise sırada çekilmez bir hale gelmişti. Aniden yükseliyor ve Maraz Ali' nin ölümünün acısını çıkarıyordu. Sınıf onu görmezden gelse de tam uyurken bir anda ayağa kalkan kalkarken de sırayı zıplatan bir çocukla oturmak kolay değildi. Bu yüzden Atilla' nın yanına geçtim. Laf sokuşturmayı unutmamıştım. Sonuçta kendi demişti ki "Ben kimseyle oturmam!" Peh! Cuma öğleden sonraya kadar ders işlenecekti. Ama duyduğumuza göre yüz kişi kesin gidiyordu. Üstelik bu sadece iki otobüs için söylenen sayı. Bizimkiler gibi arabayla gidecekler vardı. Beni endişelendiren bu çocukların ehliyeti yoktu ki.
Cuma öğleden sonra eve gidip bir gece öncesi hazırladığımız eşyaları arabalara yerleştirdik. Fırat kendi arabasını da alacağını söyledi. Ve ben son dakikaya kadar ehliyeti kesinlikle sormadım ama en son dayanamadım. "Sizin ehliyetiniz var mı?"
Birbirlerine baktılar. Cenk "Tabi ki var. Nasıl annenleri eve götürebildik sanıyorsun?"
Yonca "Sen tabi daha önce sormadın ama Cenk ve Atilla 19 yaşındalar ve Fırat geçtiğimiz yaz 18 yaşına girmiş." diye açıkladı. Ben 16 yaşımdaydım. Benim doğum günüm Aralık başıydı o zaman 17 olacaktım. Aralarındaki en küçük benmişim. Yonca geçen Mayıs' ta 17 olmuştu. Ama baktığımda onlar büyüklerdi neden hala lise üçtelerdi?!
Cenk ve Yonca kendi arabasına binerken, Fırat arabaya atlayıp yola koyuldu. Ben ise Atilla ile kalmıştım. Beraber yolculuk mu yapacaktık! Bindikten sonra direk çalıştırdı ve çıktık. Arabasındaki kırık yerleri düzelttirmişti. Ne zaman uğraştı bilmiyordum ama halletmişti. Sessizce yolculuğa başladık. Şarkıları kafama göre açıyordum. Ama bir süre sonra sıkıldım ve ayakkabılarımı çıkarıp bağdaş kurdum. Sakin şarkılar açıyordum belki bu da sıkıyor olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARSLAN LİSESİ
Чиклит"Burası prenses gerçek dünya. Eğer gerçek dünyayla tanışmak istemiyorsan benim sabrımı zorlama ve dediğimi yap! Geldiğin yerde ne kadar şımarık olmuş olursan ol burada o tozpembe dünyandan eser yok." gözlerimden ayırmadığı gözler beni yerden yere vu...