Gözü önce ellerimize sonra yüzüme döndü. Gözlerindeki ışıltıya baktım. Kesinlikle karakteri ve yaptıklarını doğru bulmuyordum. Yani şuan karşımdaki çocuk agrasif, sinirli, öfkeli, kavgacı, uyumsuz bir serseriydi. Ayrıca kaba, sert ve soğuktu. Bazı zamanlar tersi gibi gösterse de kendini. Ve ben kibar, anlayışlı, düşünceli, ince, centilmen birilerini beğeniyordum. Hayatım sakindi bu okula gelmeden önce. Ama bela kelimesinin vücut bulmuş haliydi karşımdaki çocuk. Tamam bende bela çekiyordum ama çok değil.
Aklımdan geçen şeylerle elimi çektim tekrar arabayı harekete geçirdi. Biraz ağırlık çökmüştü haliyle ama uyursam uykusu gelebilirdi. Müzik açtım oldukça hareketli bir liste çalıyordum. Ama ne zaman uyuyakaldığımı bilmeden uyuyakalmıştım. Birinin beni taşıdığını hissetmiştim. Gözümü açtım ve Atilla' yı gördüm. Aklımdan geçen tek şey 'sevilmek ne güzel şeymiş' oldu. Evet belki ilişkilerim olmuştu ama sevmek sevilmek... sevilmek daha doğrusu. Sevilmek neydi bilmiyordum ama ne zaman uyusam uyandırmak yerine beni sessizce odama götüren biri dediği gibi beni seviyor muydu! Sevilmek böyle bir şey miydi?
Gözümü deli gibi çalan alarmla açtım. Benim odadan değilde evden çalan alarmın sesiyle. Gene mi Fırat! Kalkıp elimi yüzümü yıkadıktan sonra saat dikkatimi çekti. Telefondan da onayladığıma göre saat sekizdi. Hemen çıkmazsak geç kalırdık. Hemen giyinip odadan çıktığımda alarm dışında ses yoktu. Aşağı inip ses sistemine bağlı telefonu çıkardım. Bu telefon kimindi ki! Yukarı çıkıp odalara girdim. Hepsi uyuyordu. Hiç biri odaya girdiğimi duymamıştı. Elime su doldurup başta Fırat' ı sonra onunla Yonca ve Cenk' i suyla kaldırdık. Atilla' nın odasına yöneldiğinde Cenk' i kışkırttım. Cenk, Fırat ike boğuşurken ben Atilla' nın yanına kendim girdim. O kadar derin uyuyordu ki. Suyu üstüne döktüğümde bir anda bileğimi tuttu ve sertçe beni çekip üstüme çıktı. Anlık olarak değişen konumumla elimdeki bardağı düşürmüştüm ve bardak kırılmıştı. Korktuğum için aniden hızlanan nefesim uyanmaya çalışan Atilla' nın nefesiyle karışacak kadar yakındı.
Çıkardığımız sesle odaya girdiklerinde bizi yatakta, Atilla üstümde yüzündeki su yüzüme damlarken oldukça yakın bir halde görmeleri ile donup kalmışlardı. Onları görmüyordum şuan karşımdaki kahve gözlerde kayboluyordum. Atilla' nın kendini toplaması Fırat' ın kahkahasıyla oldu.
"Sana Atilla' nın suyla uyandırılmaması gerektiğini söylemeyi unuttum."
Beni bıraktığında hemen hazırlandık ve evden çıktık. Atilla arabaya ilk defa hızlıca bindiğinde arka koltuğa oturdum. Cenk ve Yonca kapıyı kilitlerken Fırat kapıya uzandığında Atilla gaza bastı. Fırat küfür edip ilerlerken Atilla kapıya yaklaşmasını bekledi. Fırat tam tekrar uzandığında Atilla basıp açılan demir kapıdan çıktı.
Okula gittiğimizde arabadan inmek istemiyor gibiydi. Kapı kolunu tuttuğumda "Seninle baş başa olduğum zamanlarda huzurlu oluyorum ama okula gelmek benim için eziyet oldu ya! Bu bir ilk." dedi.
Ona döndüm ne diyebilirdim ki. Ağzımı açtım sonra geri kapattım. Koltuğa geri oturmuş öylece oturduk. "Bana yaptıkların unutulacak şeyler değildi." diyebildim. İçimden gelen tek şeydi. Arabadan indiğimde Cenk' in arabasından inip Atilla' ya saldıracak Fırat geliyordu. Arabaya zarar vermekten vazgeçip Atilla' nın üstüne zıpladı. Onlar boğuşurken okula geçtim.
Dokuzlardan biri karşıma geldi. "Bunu sana vermemi istediler."
"Kim?" Elime kağıt tutuşturup omuz silkti.
"Bilmiyorum kim olduğunu. Okula gelirken önümü kestiler. Sadece sana vermemi söylediler."
Kağıdı açtığımda ordan buradan kesilmiş kelimelerle cümle yazılmıştı. 'Eğer Yonca' ya zarar gelsin istemiyorsan kavaklıbahçeye gel. Saat dokuz buçuğa kadar vaktin var.' Güldüm. Yonca' ya kim zarar verebilirdi ki. Tabiki umursamayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARSLAN LİSESİ
Literatura Feminina"Burası prenses gerçek dünya. Eğer gerçek dünyayla tanışmak istemiyorsan benim sabrımı zorlama ve dediğimi yap! Geldiğin yerde ne kadar şımarık olmuş olursan ol burada o tozpembe dünyandan eser yok." gözlerimden ayırmadığı gözler beni yerden yere vu...