Yonca yurda geldiğinde kızlarla aramızda geçen tehdit mesajlı konuşmayı anlattım. Benim hassas çiçeğim korkmuştu. Gece kapıyı kilitleyip arkasına komodini koyup benimle uyuması onun aslında ne kadar minnoş olduğunu bir kez daha kanıtlamıştı.
Sabah uyandığımda Yonca çoktan uyanmıştı. "Kızları görmek istemiyorum dışarıdan bir şeyler alsak olur mu?" diye sordu. Bisikletlerle daha önce keşfettiğim fırından poğaçalar alıp okul yoluna koyulduk.
"Yonca hala böyle kalmak istediğine emin misin? Kendini savunmayı öğrenmeden."
Omuz silkti "Sevmiyorum Nisa. Kavga, gürültü hoşuma gitmiyor. Hem sen beni korursun benim beyaz atlı prensesim." diyerek öpücük attı.
"Daha çok kırmızı bisikletli diyelim biz ona." Gülüşerek okula vardık ve hemen çardaklardan birinde kahvaltı için oturduk. Yonca birer çay getirirken bahçeye Cenk Uğur' lar girdi. Yanımıza gelince Cenk Uğur Yonca' nın yanına, Fırat ve Attilahan beni ortalarına alacak şekilde oturdular. Onlar yanımdayken daha çok tedirgin oluyordum. Her an tetikte olmam gerekiyordu sanki. Bir anda bir saldırı olacak gibiydi. Böyle kavga dövüş gibi değil ama her an utanacak bir duruma düşecekmişim gibi. Bunu yapmazlardı çünkü Atillahan' a biraz iyilik yapmıştım. Ama sanki bunun için bile sinirli gibiydi.
Onlarla otururken bir anda donduğumu hissediyordum. Sert ve soğuk oluyordum. Yonca' nın Cenk Uğur ile arası gün geçtikçe güzel oluyor gibiydi. Daha çok gülüyor ve el ele tutuşup sarılıyorlardı. İlk öpücüğünü vermiş miydi ? Bunu sormayı kendime not ettim.
Sınıfa çıkarken biraz geride kaldım. Yanımdan uzaklaştıklarında daha özgür hissediyordum kendimi. Ders başlangıcında telefonuma mesaj geldi. Numara yabancıydı ama ikinci mesaj kim olduğunu anlamamı sağladı. Vedat' ın işi bitmişti anlaşılan çünkü Demir benimle irtibata geçiyordu. Tabi benimle konuşmak değil de intikam almak istediğine emindim. Her on dakikada bir mesaj atıyordu. Herhangi bir şey yazmıyor sadece görüldü atıyordum. <Sadece konuşacağız diyorum bana cevap ver.> diye yazdığı mesaja gergince gülümsemiştim. Ama öğle arasına kadar defalarca yazdı. Her mesaj da sinirleniyordu. <Öğlen kapıda olacağım.> Konuşacağım deyip bunda diretmesi beni ürkütüyordu.
Öğle arasında yemekhanede yemeğimizi yerken Atillahan' larda yanımızdaydı. Mesajlar ve onların varlıklarıyla gerilip kalmıştım. Allah aşkına bu kadar gerginlik fazla değil miydi! Yemeğimi hızlıca bitirip yanlarından ayrıldım. Bahçe soğumaya başlasa da içeriden iyiydi. Çimenlere uzanıp gökyüzüne bakmaya başladım. Kulaklıklarımı takıp müzik dinledim. Biraz gevşemeye başlamıştım.
Birinin bana baktığını hissettiğimde gözümü açtım. Yanımda yavru bir kedi vardı. Biraz severken Yonca' nın yanıma geldiğini gördüm. "Hava buz gibi yere yatmak akıllıca değil. İyi misin Nisa?"
"İyiyim güzelim. Biraz üşümekten bir şey olmaz. İçeride sıkılmıştım." Kedi mırlayarak bacaklarıma uzandı. Onu okşarken Yonca ile konuşmaya devam ediyordum.
"Onlardan çok rahatsız oluyorsun ama sırf benim için katlanıyorsun. Bunun farkındayım ama iki taraftan da vazgeçemiyorum. Çok mu bencilim?" yaramazlık yaptığındaki gibi ellerini birbirine kenetlemiş baş parmaklarını döndürüyordu. Gözü ellerindeydi.
Elimi uzatıp kenetlediği ellerinin üzerine koydum. "Ben iyiyim çiçeğim. Merak etme. Evet biraz geriliyorum ama sorun yok. Ayrıca bencil değilsin. Bencil biri bunu bana söyler miydi?" gözleri hemencecik dolmuştu. "Hadi ama böyle yapma. Buraya geldiğinden beri olduğundan daha alıngansın. Cenk Uğur ile olduğundan beri de baya hassaslaştın. Kızacağım bir şey olursa söyle bana." dedim. Gülümsedi. "Peki söyle bakkalım o değerli ilk öpücüğünü verdin mi?" dediğime gözlerini pörtletti. Utanması o bembeyaz tenini kırmızıya boğarken dudaklarını dişledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARSLAN LİSESİ
Chick-Lit"Burası prenses gerçek dünya. Eğer gerçek dünyayla tanışmak istemiyorsan benim sabrımı zorlama ve dediğimi yap! Geldiğin yerde ne kadar şımarık olmuş olursan ol burada o tozpembe dünyandan eser yok." gözlerimden ayırmadığı gözler beni yerden yere vu...