Evin içine girerken arkamda sinir ettiğim Atillahan vardı. Evin girişinde çok şık bir vestiyer vardı. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtim. Vestiyerin sol tarafında bir kapı ki bence garaja açılıyordu kapıdan sonra sollu sağlı koridor vardı. Koridora girmeden düz gittiğinde amerikan mutfaklı geniş salona ulaşılıyordu. Bahçeyi gören boydan camlarla doluydu. Cenk Uğur ve Yonca ortalarda gözükmezken Fırat koltuğa yayılmıştı.
Sol tarafta amerikan mutfak sağ tarafta koltuk takımları vardı. Sağ tarafın duvar kenarında bizim eşyalarımız duruyordu yığın halinde. "Evi gezmek istersen eşlik-"
"Teşekkür ederim bana yatacağım yeri göstermen yeterli." dedim. Biliyorum biraz sabrını zorluyordum ama yumuşayamazdım. Yumuşamanın bedelini ağır ödemiştim.
Atillahan nefes alırken sadece bana değil kimseye oksijen yetmiyordu demek ki diye düşünmeden alamadım kendimi. Bu sırada bahçeye bakıyordum ve yanlış görmüyorsam havuz vardı. Tabi bahçedeki salıncak ve masalardan yanlışta görüyor olabilirdim. Cenk Uğur ve Yonca girişteki sağ koridordan 'garaj tarafından' çıktığında gülüşüyorlardı.
"Gel seni evi gezdireyim." dedi ve elimden tutup çekiştirdi Yonca. Çıktıkları koridora soktuğunda konuşmaya başladı. "Burası tuvaletmiş. İki koridorda da merdiven varmış. Yukarısı yatak odaların olduğu kat. Aşağıda da oğlanların oyun yeri varmış. Bu katta kiler ve tuvaletten başka bir şey yok." merdivenden çıkınca kendimi karşılıklı kapıların olduğu adeta okul koridorunda buldum. "Bir tanesi Cenk' in diğeri Fırat' ın biri de Atillahan' ın yatak odasıymış. Bir tanesine bayılacaksın." deyip soldaki son kapıya götürdü. Kitaplık kaplı duvarlar, pencerenin önündeki rahat koltukla mükemmel bir odaydı. "Okuduklarını sanmıyorum ama tozlu değil." diyerek kocaman gülümsedi. Oradan çıkarken konuşmaya devam etti. "Bizim oda ön tarafa bakıyor." tam olarak çıktığımız odanın karşısına girdik.
Kapıyı açar açmaz kapıyla karşılaştım. Biraz ilerisinde çift kişilik yatak iki komodin bir tane çalışma masası, ince bir kitaplık ve gardolap vardı. Pencere boydan olmaması biraz hoşuma gitmişti ama genişti. "Burada birlikte yatabiliriz." dedi. Yatağa otururken omuz silktim. "Hayrunnisa bir sorunumuz var ama."
"Söyle bitanem."
"Oğlanlar Ilgaz abiye başka yerde kalırız demiş ama kalacakları yer yok." Yaramazlık yaptığı zamanki gibi ellerini kenetlemiş baş parmaklarını döndürüyordu.
"Tahmin etmiştim. Tamam evi görünce vardır diye düşünsem de olmadığını tahmin ettim." dedim. "Hadi eşyaları çıkaralım buraya. Bu kanla biraz daha dolaşmak istemiyorum."
Aşağı indiğimizde hepsi bana bakıyordu ve sanırım Yonca işaret verdi ki hepsi gülümsedi. Eşyaları bana bırakmadan taşıdılar. Neymiş bir daha dikişim patlarsa hastane bakmazmış. Eşyalar tamamen bittiğinde odaya girdim. Hepsi odadayken Fırat reklamcılar gibi iki kolunu yana atıp zıpladı önüme. "Ta taa.. Si, Ey, Ef hanesine hoşgeldiniz!" diye bağırdı.
"Ne hanesi?"
Atillahan' ın gülerek "Has-ta-ha-ne-si." dediğini duydum ama fısıltı gibiydi diğerlerinin duyduğunu bile sanmıyorum.
Ama Fırat bana hayal kırıklığı ile bakıp "Yahu C-A-F hanesi. Türkçe deyince havalı olmuyor." demesiyle kahkaha attım. Dengem bozuluyordu. Bünyem nerede ciddi olacağını karıştırıyordu sanırım. Gülmemle gururla bakınıp güldü. "Cenk, Atilla ve Fırat Hanesi."
"Kim koydu bu adı?" diye sordu Yonca.
"Been." dedi Fırat. "Bu öküzler sence isim mi koyar baksana şunlara!" derken Atillahan' da durdu bakışı "Sen neye gülüyorsun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARSLAN LİSESİ
ChickLit"Burası prenses gerçek dünya. Eğer gerçek dünyayla tanışmak istemiyorsan benim sabrımı zorlama ve dediğimi yap! Geldiğin yerde ne kadar şımarık olmuş olursan ol burada o tozpembe dünyandan eser yok." gözlerimden ayırmadığı gözler beni yerden yere vu...