Gözleri, raflardaki kitapları bir süre taradıktan sonra aradığını buldu ve masaya oturdu. Gördüğü rüyanın ne anlama geldiğini hâlâ anlayamamıştı ve bu kitabın ona yardımcı olmasını umuyordu.
Birkaç gün önce, Marin'e şebboyun anlamını sorduğunda Marin; bırak anlamını, çiçeğin kendisini dahi bilmediğini söylemişti. Şahsüvar zaten bilemezdi. Başkasına sormak da istememişti. En iyisi arayıp bulmaktı ama o kadar yoğundu ki buraya bile gelememişti. Bu yüzden bu mesele günlerdir kafasını kurcalayıp duruyordu ve sonunda bir boşluk bulabilmişti.
Önündeki kitap çiçeklerden, anlamlarından ve eğer varsa kullanım alanlarından bahsediyordu. Tam ihtiyacı olan şeydi.
Sayfaları hızlı hızlı çevirip "ş" harfine geldi ve şebboyu bulup okumaya başladı.
"Şebboy, gece kokusu anlamına gelmektedir. Sevgiyi, aşkı ve saflığı temsil eder. Güçlü kokusu özellikle geceleri ortaya çıkar. Yani karanlık onu güzelleştirir. Bu nedenle karanlığın aşkı olarak nitelendirmek de pek tabii mümkündür."
- Karanlığın aşkı mı?
Bu cümle onu derin düşüncelere itti. Zira kendisini niteleyecek tek bir kelime olsa bu "karanlık" olurdu. Ama aşk... Aşk nedir pek bilmezdi.
Tam çiçeğinin anlamıyla rüyasının bir ilişkisi olmadığını düşünecekti ki Geron'un sözlerini hatırladı.
"Kendi hislerini ve düşüncelerini inkar etmeye devam etmezsen ne olduğunu kendin de anlayabilirsin."
Ne hissettiğini bilmiyordu ama ne düşünmeye çalıştığını biliyordu. Ona göre şu an okudukları tamamen saçmalıktı. Geron, hislerini ve düşüncelerini inkar etmemesini söylerken muhtemelen bunu kastediyordu.
- Pekala, her şeyi en başından gözden geçirelim. Bir şebboy gördüm ve onun benim olduğunu düşündüm. Onun yanına gittiğim sırada da Diavol, ona zarar vermek istedi ama veremedi ve şebboydan yeni edinilmiş bir zaaf olarak bahsetti. Ben de çiçeği mi korumalıyım yoksa Diavol'ü mü öldürmeliyim diye düşünürken rüyadan uyandım. Şebboy da karanlığın aşkını temsilen oradaydı. İyi ama kimseye aşık değilim ki ben.
Birden aklına şebboyun rengi geldi, turuncuydu. Parmağını birkaç kez masaya vurarak düşünmeye başladı. Korumak istediği turuncu bir şebboy. Yeni edinilecek bir zaaf. Birden göz bebekleri büyüdü.
- Sühan?
Böyle bir şeyin imkanı yoktu. Başını iki yana sallayarak güldü ama gülmesi çok uzun sürmedi çünkü zihninde bir yerlerde Geron'un sözleri yankılanmaya devam ediyordu.
- Tamam, inkar etmeyeceğim hiçbir şeyi ama aşk, ben ve Sühan üçlüsü şu dünyadaki en mantıksız şey. Başka bir anlamı daha olmalı. Ayrıca aklıma ilk olarak Sühan geldi diye o olacak değil ya! Turuncu renkle ilişkili başka bir şeyler de olabilir.
Turuncu rengin çağrıştırdığı diğer şeyleri düşünmeye çalışınca aklına narenci yazdığı kağıt geldi, o kapı da Sühan'a açılıyordu.
- Belki de turuncu saçlı başka biridir.
Öyle biri var mı diye düşündü ama yoktu, nadir bir saç rengiydi. Yorgun bir nefes verdi.
- Demek ki Diavol, Sühan ve benimle ilgili bir şeyler olacak ve ben Sühan'ı korumakla Diavol'ü öldürmek arasında kalacağım. Bu anlaşılabilir. Arden'e verdiğim sözü tutmaya çalışırken Diavol'le karşı karşıya gelmemiz mümkün ama hâlâ bir sorunumuz daha var: Neden şebboy? Üstelik anlamı da bu kadar netken: Karanlığın aşkı.
Biraz daha düşündü, bir şeyler eksikti.
- Aşka bu denli inanmıyorken aşık olmam imkansız ama diyelim ki dünya tersine döndü ve ben aşık oldum, o zaman bu rüyayı nasıl yorumlamalıyım? O çiçek Sühan'ı değil de aşık olacağım birini gösteriyor olabilir mi bana? Ayrıca yeni edinilecek zaaf ne olabilir?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamansızların Ardından
FantasíaHayatı, karmaşa ve mutsuzluk içinde sürüp giden Arya, bir gün tanımadığı bir ihtiyardan gizemli bir kitap alır. Kitabı okumaya başladıktan birkaç gün sonra rüyasında kendini, kitabın ana karakterinin yerinde bulur. Yoksa tüm bunlar rüya değil midir?