Nihayet yorucu gece bittiğinde ve yeni gün kuş sesleriyle aydığında Arya, yatağından kalkıp hazırlandı ve kahvaltısını yapar yapmaz Marsel Malikanesi'ne gitti. Onu ilk karşılayansa Marin oldu:
- Günaydın Sühan, nereye böyle acele acele?
- Abini görmem gerekiyordu. Nasılsın bu arada?
- İyiyim ama asıl seni sormalı? Görüşemiyoruz doğru düzgün.
Arya, onu, üzgün bir sesle yanıtladı:
- Evet maalesef. Son zamanlar benim için biraz yoğundu. Önümüzdeki hafta için bir plan yapmaya ne dersin?
- Plan yapmaktan ziyade hazır olan bir plana iştirak etsek nasıl olur?
- Anlamadım?
- Haftaya Fulger Kontesi'nin düzenlediği bir çay partisi var.
- Fulger Kontesi mi?
- Ah doğru ya, benim hatam, tabi ki onu hatırlamıyorsundur. Sosyetenin değerli isimlerinden. Aranız da pek fena sayılmazdı, onun davetlerine genelde katılırdın.
- Olabilir aslında. Abinle işlerimizi hallettikten sonra bunu konuşalım bir ara.
Marin iyice meraklandı:
- Sühan, çok özel değilse abimle bu kadar acele ne işin olduğunu sorabilir miyim?
- Aslında biraz özel bir mesele. Söylemem doğru olur mu, pek emin değilim.
- Abimle senin aranda ve özel.
Marin'in sesi kulağa imalı geliyordu.
- Marin, düşündüğün gibi değil...
- Ne düşündüm ki ben?
- Yani öyle bir şey değil.
- Nasıl bir şey? Ya da boş ver, hiç sormadım varsay. Bana ne canım, aa.
Sesi daha da imalı geliyordu ve Arya pes edercesine söylendi:
- Abinle ya da benimle ilgili bir konu değil ama önemli ve anlatıp anlatmamakla ilgili özgürlüğün tamamen bana ait olmadığı bir konu.
- Tamam tamam, demedim bir şey. Hadi bekletme abimi o zaman.
- Marin.
- Efendim?
Daha fazla üstelemenin bir anlamı yoktu. Ne kadar üstelerse o kadar çok imaya maruz kalacaktı.
- Yok bir şey. Gideyim o zaman ben. Dediğim gibi sonra görüşürüz.
- Görüşürüz.
Marin bunu söyleyip gülümseyerek ona veda ettikten sonra Arel'in odasına doğru yol alan Arya, kendi kendine düşünmeye başladı.
"Aslında tatlı bir kız ama bir o kadar da saf. Arel'le fazlasıyla zıtlar. Onları her yan yana görüşümde, neden Arel'in ona karşı ilkel bir koruma dürtüsü var gibi hissettiğimi şimdi daha iyi anlıyorum. Gerçek dünyayla sert bir şekilde karşılaştığında kendini toparlayacak gücü bulamaması muhtemel ve bu yüzden de birilerinin onu koruması, ona destek olması gerekiyor. Keşke vaktinde aynı şeyi birisi de benim için yapsaydı. Gülümser Anne elinden geldiğince yapmaya çalışmıştı halbuki ama yetmemişti. Belki de kendime o kadar yetmeye çalıştım ki en nihayetinde kimse bana yetemedi."
Bunları düşünürken vardığı ofisin kapısını bir kez çaldı durdu, iki kez çaldı yine durdu ve sonra üçüncüde yine bir kez çalıp kapıyı araladı. Bu ara ara yaptığı, kendine özgü, ufak bir şeydi. Varlığını bir şekilde belli ettiğini hissettiren önemsiz bir detay. Bazen gerildiğinde, bazen sırf keyfiyetten yapardı bunu. Az önce olduğu gibi. İçerideki kişiye sanki "Beni başkalarından ayırt et." mesajını veriyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamansızların Ardından
FantasyHayatı, karmaşa ve mutsuzluk içinde sürüp giden Arya, bir gün tanımadığı bir ihtiyardan gizemli bir kitap alır. Kitabı okumaya başladıktan birkaç gün sonra rüyasında kendini, kitabın ana karakterinin yerinde bulur. Yoksa tüm bunlar rüya değil midir?