Arden

285 24 0
                                    

Kahvesini tek seferde içtikten sonra alelacele servise gitti. Vizite çıkması gerekiyordu, oradan da dersliğe gidip stajyerlere ders anlatacaktı. Hasta odalarını tek tek gezdikten sonra, son olarak bir süre önce yatışı yapılmış hastanın yanına geldi. Doğruyu söylemek gerekirse iyileşeceğine dair pek de ümitleri yoktu. Yine de elinden geleni yapmalıydı.

- Günaydın Sinan Bey. Bugün nasılsınız?

- Biraz ağrım var ama düne göre daha iyiyim. Siz nasılsınız?

Nezaketen sarf edildiği belli olan bu cümleleri söylerken sesi son derece yorgun geliyordu. Onun durumunda olan birinin beklenen ortalama sağkalım süresi ise üç ila altı ay arasındaydı, son zamanlardaki gidişatı da göz önünde bulundurulduğunda iyi olmasına pek de imkan yoktu.

- Teşekkür ederim, ben de iyiyim.

Bunun üzerine bilgi almak için asistanlara döndü. Asistanlar konuşurken adam da dikkatlice onları dinliyordu. Söylenenlerin büyük bir kısmını anlamasa da durumunun iyiye gitmediğinin az çok farkındaydı.

Tam o sırada telefonu çaldı. Evet, artık dersten önce uğraması gereken bir yer daha vardı. Sanki tüm günü yeterince sıkışık değilmiş gibi.

Telefonunu kapattıktan sonra masanın üstüne koyup hemen yan tarafta duran dosyaları incelemeye başladı. Dosyada bulunan sonuçlar da çok iç açıcı değildi, tedaviye yanıt alamıyorlardı. Düşünceli bir şekilde eline aldığı tam kan sayımına ve EKG sonucuna bakarken oda kapısının hemen önünden kaba saba bir erkek sesi duydu:

- Nerede o Arya denen kadın? Buraya gelecek o, nerede?

Onu sakinleştirmeye çalışan diğer kişilerin de sesi birbirine karışarak odaya gelmeye başlayınca Arya, seslerin daha fazla yükselmesini beklemeden odadan çıktı.

- O Arya denen kadın benim. Ne oldu, hayırdır?

Adam, Arya'nın otoriter sesini duyunca öfkeyle ona dönüp üzerine yürümeye başladı ve yakasına yapıştı. Bunu gören asistanlar ve hemşireler araya girdi ama adam bir türlü onu bırakmıyordu.

- Senin yüzünden karım kaç haftadır yoğun bakımda, haberin var mı senin? Beceremiyorsan bu işi yapmayacaksın. Duydun mu beni? Yap-ma-ya-cak-sın!

Canı zaten burnundaydı, bir de kim olduğunu bilmediği bir adamla uğraşmak istemiyordu. İfadesiz bir şekilde, etraftakilerin güç bela ondan birkaç metre uzaklaştırmayı başardığı ama zapt etmekte zorlandığı adama bakıp bütün sinirini yutarak konuştu:

- Kimmiş senin karın?

Yine de tüm sinirini yutamadığı cümlesinden ve tonlamasından anlaşılıyordu.

- Bir de yüzsüz yüzsüz soruyor musun? Görürsün sen, bitireceğim seni.

Adam bağırmaya devam ederken güvenlik gelmişti bile. Arya, adamın küfür dolu tehditlerini ve yaka paça götürülmesini anlamsızca izledi. Niye hâlâ bu işi yaptığını bilmiyordu. Birilerinin kurtulmasına aracı olmak onu mutlu mu ediyordu? Eskiden olsa düşünmeden evet derdi ama uzun zamandır mutluluk ne unutmuştu. Hatta belki de hiç öğrenememişti de arada yüzünde beliren tebessümleri mutluluk zanneder olmuştu.

Etraftakilerin "İyi misiniz?" cümleleriyle başlayıp sonsuza kadar ilerlemeye niyetli görünen ve tek tük kelimelerin kulağına çarptığı bir dizi konuşmayı dinler gibi göründükten sonra bu yoğun uğultuyu aniden böldü:

- Kim bu adam, tanıyor musunuz?

- Evet hocam, Selvi Korkmaz'ın eşi. 

- Selvi Korkmaz mı? Hani şu refakatçisi olmayan, ziyaret saatlerinde bile kimsenin yanına gelmediği Selvi Korkmaz değil mi?

Zamansızların Ardından Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin