Huzursuz Akşam Yemeği

121 16 2
                                    

Arya, Arel'in yanına oturmak zorunda kaldığından beri son derece gergindi. Gün içinde hiç beklemediği anlarda aklına gelmesi yetmiyor gibi şimdi de onun yanında oturuyor olmasını idrak edemiyordu. Neden yapmıştı ki böyle bir şeyi? Hayır hayır, yine de her şeyi kendine yormamalıydı. Belki de sadece Diavol'ün karşısına oturmak istemişti. İyi ama neden?

Derin bir nefes aldı. Soğukkanlı görünmeliydi, hele de kimin gözünün onun üzerinde olacağının belli olmadığı kalabalık bir sofrada.

Yine de zor geliyordu. Neyin zor geldiğinden emin değildi ama zordu işte. Bunca yer varken Arel'le yan yana oturmak mı, Arel'in oraya oturmak için gereksiz ısrarını anlamak mı daha zordu, bilmiyordu.

Kendi üzerindeki kontrolünü yeniden sağlaması ve biraz sakinleşmesi için başka bir şeye odaklanması gerekiyordu ve bunun için önündeki leziz yemek gayet iyi bir seçenekti. Bu yüzden Kont afiyet olsun dileklerini iletir iletmez Arya, önündeki yemeği yemeye koyuldu. Ancak henüz birkaç kaşık almasına kalmadan Diavol'ün o sinir bozucu sesini duydu:

- Ekselansları, merak ediyorum da böylesi bir sorumluluğu, o kadar genç yaşta almak ve yanınızda size yol gösterecek bir büyüğünüzün olmaması nasıl bir duyguydu? İşler sizin için zor olmuş olmalı.

"Al işte. Yok ya, bana huzur yok. Huzurlu bir akşam yemeği yiyelim dedik ama ne mümkün? Açtı ağzını yine. Sevimsiz. Hayır yani ben anlamıyorum, zor olduysa oldu, sana mı oldu?"

- Yanımda yol gösterecek bir büyüğümün olmadığını veya birilerinin yol göstermesine ihtiyacım olduğunu sana düşündüren ne?

Arel bunu söyledikten sonra, Diavol de ona yanıt verdi ve gerilim git gide tırmanmaya başladı. Arya, bir noktada yemek yemeyi bıraktı ve masadakilerin de aynısını yaptığını fark etti. Konuşmaları hoş olmayan bir yere doğru gidiyordu, o yüzden ne zaman müdahale edeceğini anlamak için Kont'a kaçamak bir bakış attı. Anladığı kadarıyla Kont'un kendisi de ne zaman müdahale edebileceğini kestirmeye çalışıyordu. İki yetişkin insana sakinleşebilecekleri son bir özgür an bırakmak istiyor gibiydi ama birkaç saniye sonra çok geç olabilirdi; Arya'nın, gözlerini Arel'e çevirir çevirmez gördüğü şey tam olarak buydu çünkü. Ve son bir damla daha, bardak bu sefer gerçekten taşacaktı.

- Onunla ilgili hiçbir şeye saygı duymayacak olsam da en azından onun yaşamına saygım vardı.

İşte o damla da gelmişti. Hemen bir şey yapmalıydı yoksa...

"ELİNİ Mİ TUTTUM?!"

İçinden çığlıklar atmak geliyordu ama bu imkansızdı. Bir anlık refleksle elini tutmuştu. Sanki onun elinin yanında minicik kalan eliyle bu iri yarı adamı durdurabilir, onun fırtınalarını dindirebilirmiş gibi. Sanki ona yapma derse onu dinleyecekmiş gibi...

Yaptığı hareketin koca bir hata olduğunu anlayınca gözlerini kısa bir süreliğine, kimse fark etmeden, sımsıkı kapadı. Ama beklediği kavga gürültü sesleri gelmeyince tekrar gözlerini açıp Arel'e baktı.

Ne yani, Arel'i durdurmuş muydu? Gerçekten onu durdurabilmiş miydi?

Arel'in yüzündeki o öfke dolu ifade, donuk bir şaşkınlığa yerini bırakmıştı ve gözleri masada, Arya'nın tam önünde dolaşıyordu.

"Sakın bana bakma Arel, sakın! Her şeyi mahvedersin."

Bakmıyordu evet ama hızlıca bir şeyler yapması gerekiyor gibi hissetti.

"Bir şey düşün Arya, hemen bir şey düşün. Bir şey söyle, bir şey yap!"

- BENCE...

Bir anlık panikle çok yüksek bir tonla konuşmaya başlamıştı ve tam da bir şeyler söylemek üzere olan Kont, yerinden her an kalkıp Arel'i durdurabilecek gibi duran Aktuğ ve endişeli bakışlarla Arel'e bakan Dilşah'la Marin; bir anda Arya'ya dönmüş, ne olduğunu anlamak ister gibi ona bakıyordu. Ani çıkışından utanan Arya'nın ise o an tek gördüğü ametist renkli gözlerdi.

Zamansızların Ardından Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin