Arel, önce bileğindeki ele sonra da elin sahibine baktı. Az önce duyduklarının doğru olup olmadığını teyit etmek istiyor gibiydi.
- Seninle mi kalmamı istiyorsun?
Arya başını salladı. Rüya ya da değil, geçmiş ya da gelecek; bunların hiçbirini düşünmek istemiyordu. Çok fazla şey yaşamıştı ve tüm hayatı boyunca her sorunla tek başına mücadele etmişti. Öyle olsa da bu gece yalnız kalmak, tek olmak istemiyordu.
Kafayı mı yemişti, komada mıydı yoksa gerçekten de geçmişe mi gelmişti; onu da bilmiyordu. Geron'un sözleriyse zihninde bozuk bir plak gibi tekrarlanıyordu. Anladığı kadarıyla burada kendini öldürmeye falan kalkarsa Arya olarak da ölecekti. Onun sözlerinden, buradaki kaderine razı gelirse bir gün geri dönebileceğine dair bir çıkarımda daha bulundu. Madem geri dönecekti, her hareketini bu kadar düşünmesine gerek var mıydı? İstediğini yapacaktı. O yüzden Arel'e gitmemesini söylemişti. Ama onun söylediklerini dinler miydi, işte o meçhuldü.
Çok geçmeden Arel, Arya'nın hemen yanına oturunca diğer olasılıklar devre dışı kaldı. Arya onun yüzüne bakarken o hafifçe Arya'nın eline dokunup avucundaki taşları aldı ve komodinin üzerine bıraktı. Sonra battaniyeyi biraz kaldırıp Arya'yı nazikçe yatağa yatırdı. Arel, bunları yaparken Arya onu izlemeye devam etti.
- Bakıcılık yapmanı değil, benimle kalmanı istedim ve eğer istemiyorsan beni böyle pış pışlamak yerine istemediğini söyleyebilirsin.
Arel, onun dediklerini umursamıyormuş gibi battaniyeyi üstüne örtü. Daha sonra yüzünün tüm detaylarına ezberlemek ister gibi baktı ve saçlarını düzeltti. Bu gözleri bir kez daha göremeyeceğini düşünmek bile yeteri kadar kötü bir histi.
- Onca şey yaşamana rağmen çenenden hiçbir şey kaybetmemişsin Küçük Hanım.
- Beğenemediniz mi Ekselansları? Eğer öyleyse söyley-...
- Kavga etmeyelim bu gece daha fazla. Benimle hâlâ kavga edebiliyor olmana her ne kadar seviniyor olsam da durduk yere sinirlenmene bu seferlik izin vermeyeceğim.
Bunu söyledikten sonra yeniden saçlarıyla oynamaya başladı.
- Seni orada bırakmamalıydım. Özür dilerim.
Arya, Arel'in tavırlarına anlam veremedi. Neden saçlarıyla oynuyordu? Neden özür diliyordu? Neden bu kadar nazikti? Neden ona böyle bakıyordu? Büyük bir "neden"ler ordusunun ortasında kalmışken güçlükle konuşabildi:
- Arel bu... Bu durumun seninle bir alakası yok, özür dileme. Orada tehdit altında değildim, sadece ufak bir bayılmaydı.
- Ufak bir bayılma?!
- Tamam, pek ufak değildi kabul ediyorum ama seninle de bir ilgisi yoktu.
Arel yorgun bir nefes verdi.
- Korkmuş olmalısın.
Korkmuştu, evet. Hâlâ daha korkuyordu. Ona neler hissettiğini tüm yalınlığıyla anlatmak istedi ama yapamazdı, fıtratına tersti. Hiçbir şey belli etmemek de istemiyordu. Arel az da olsa onu anlasın, hislerini bilsin istiyordu. O yüzden şakayla karışık gerçekleri söyledi:
- Aslına bakarsan evet, korktum. Bir daha tepende çene çalamam da günü zehir edemem diye aklım çıktı neredeyse ama hallettim.
Bu sözler üzerine ikisi de hafifçe güldü ama gülümsemeleri yaşadıkları olayları unutma çabasından öte başka bir anlam taşımıyordu.
- Amacını gerçekleştirdiğine göre yatacak mısın artık Küçük Hanım?
- Sabahtan beri yeteri kadar yattım diye düşünüyordum aslında ama?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamansızların Ardından
FantasiaHayatı, karmaşa ve mutsuzluk içinde sürüp giden Arya, bir gün tanımadığı bir ihtiyardan gizemli bir kitap alır. Kitabı okumaya başladıktan birkaç gün sonra rüyasında kendini, kitabın ana karakterinin yerinde bulur. Yoksa tüm bunlar rüya değil midir?