Adamın kokusu etrafını sarmıştı ve o kadar yakın duruyordu ki, Arya onun gözlerinden başka bakabilecek bir yer bulamıyordu. Nedense kendini köşeye sıkışmış hissetti. O yüzden en iyi bildiği şeyi yapacak, kafa tutacaktı. Ama önce yerinden çıkmak üzere olan kalbini sakinleştirmeliydi. Bu amaçla çarçabuk yüzündeki gerilim dolu ifadeyi sildi ve adamın bakışlarındaki anlamı çözmeye çalışarak ona baktı.
Arel'in gözleri rastgele yüzündeki detaylarda dolaşıyor, adeta bir şeyler arayıp onu ortaya çıkarmak istiyordu. Arya, bu yüzden bir an için sanatla ilgilenen birinin karmaşık bir tabloyu incelerken attığı bakışlar yüzünde geziniyor gibi hissetti. Yine de hiç bozuntuya vermeyip öylece bekledi. Sonunda Dük, gözlerini onun gözlerine sabitledi ve sordu:
- Ne duymak istiyorsun?
Dük, bunu söylerken Arya'ya iyice yaklaşmıştı. Arya, bunu bir meydan okuma olarak algıladı ve kendince ne kadar cesur olduğunu kanıtlamak için başını hafifçe yana eğip Dük'e iyice yaklaştı:
- Gerçeği.
Dük, bu durum onu çok eğlendirmiş gibi sırıttı.
"Onda kesinlikle eskisinden farklı bir şeyler var. Hafızası tamamen olmasa da gerçekten de büyük ölçüde hasar görmüş gibi görünüyor"
Göz temasını sürdürmenin bile zor olacağı kadar yakın bir mesafede duruyorlardı ve bu durum Dük'ün umurunda değilmiş gibi görünüyordu. Ama Arya için her şey tam olarak öyle değildi. Her ne kadar soğukkanlı görünmeye çalışıp meydan okusa da hâlâ son derece gergindi ve bulundukları pozisyon bunu körüklüyordu. Ayrıca beklediği yanıtı da hâlâ alamamıştı.
Tam o sırada birden kapı açıldı. Dük, birazcık bile geri çekilmeden sadece başını hafifçe kaldırdı ve kimin geldiğine baktı. Ama yüzündeki eğlenmiş ifade çoktan kaybolmuş, yerini çatık kaşlara ve sinirli bir hale bırakmıştı. Adeta burnundan soluyordu ve Arya, onun öfkeyle dolu nefesini yüzünde hissedebiliyordu.
Dük, kapıya bakarken hemen önündeki Arya, ecel terleri döküyordu. Gelen kişi her kimse çok münasebetsiz bir anda gelmişti ve aksi gibi Dük de yerinden zerre kımıldamıyordu. Oturduğu koltuk hemen kapının karşı tarafındaydı, dolayısıyla sırtı kapıya dönüktü ve kimin geldiğini de göremiyordu.
Çaktırmadan Dük'ü kendinden uzaklaştırmak istedi. Bunun için geriye çekmesine rağmen hâlâ koltuğun kenarında duran ellerini hareket ettirmek üzereydi ki, Dük, kapıya bakmaya devam etmesine rağmen durumu fark etmiş gibi ondan önce davranıp ellerini nazikçe olduğu yerde sabitledi.
Arya'nın nefesi düzensizleşti, bu adam tam olarak ne yapmaya çalışıyordu? Şu an onun yüzüne bir yumruk atabilirmiş gibi hissetti. O bunları düşünürken Dük, dişlerinin arasından, sinirli bir tonla gelen kişiyle konuşmaya başladı:
- Ne oldu?
- Agrumi.
Gelen Şahsüvar'dı. Arya, her ne kadar arkası dönük olsa da adamın bakışlarını üstünde hisseder gibi oldu. Hem Agrumi de neydi? Aralarında bir şifre falan mıydı? O öylece dururken adamlar konuşmaya devam ediyordu:
- Yine mi?
- ...
- Tamam, çık!
Şahsüvar bunu duyar duymaz hemen çıktı ve kapıyı kapattı. Dük ise bir müddet daha kapıya bakmaya devam etti, üst dudağı hafifçe seyirdi ve birkaç saniyeliğine gözünü kapatıp derin bir nefes aldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar Arya'ya baktı. Arya'nın sinirden ve panikten yanakları kızarmıştı ancak ne yazık ki kendisi bunu fark edemezdi. Dük, onun bu halini görünce onunla biraz daha dalga geçmeye karar verdi:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamansızların Ardından
FantasíaHayatı, karmaşa ve mutsuzluk içinde sürüp giden Arya, bir gün tanımadığı bir ihtiyardan gizemli bir kitap alır. Kitabı okumaya başladıktan birkaç gün sonra rüyasında kendini, kitabın ana karakterinin yerinde bulur. Yoksa tüm bunlar rüya değil midir?