Evin doğu kanadının bodrum katındaki toplantı odasında toplanmışlardı. Odada sadece Dük, Kont, Kont'un oğulları, Şahsüvar ve Augustin vardı. Hizmetçilerin veya orada yapılacak toplantılara katılmaya hakkı olmayan herhangi birinin oraya girmesi kesinlikle yasaktı. Arel henüz Dük olmadan öncesine kadar bu tarz gizli görüşmeler için hep batı kanadı kullanılırdı ama Arel'in orayla ilgili güzel anıları olduğu söylenemezdi. Bu yüzden dük olur olmaz batı kanadının kullanımını neredeyse tamamen kısıtladı ve her şeyi doğu kanadına yönlendirdi.
Bulundukları oda, koyu renkli taş duvarlara sahip, karanlık ve rutubetli bi yerdi. Mum ışıkları ortamı güçlükle aydınlatıyordu. Odanın ortasında ahşap, oval bir masadan ve yanındaki sandalyelerden başka hiçbir şey yoktu.
Herkes yerine oturunca gözler Dük'e çevrildi.
- Şahsüvar, Agrumi'yle ilgili yeni bilgiler edinmiş. Siz de duyun istedim.
Dük, gözlerini Şahsüvar'a sabitleyip devam etti:
- Anlat.
- Asıl merkezleri neresi hâlâ bilmiyoruz ama buradaki bağlantıları yoğun olarak Crimine'deymiş gibi görünüyor. İşlerini çok gizli yürütüyorlar ve zannımca onlarla alışveriş yapabilmek için belli kriterlere uyuyor olmak gerekiyor. Az sayıda kişiyle muhatap oluyorlar ve o kişileri de takip etmesi yeterince zor. 2 aydır takip ettiğimiz kişilerden sadece birkaç tanesinin izine tekrar rastladık. Uzun lafın kısası, bu olayı çözmek istiyorsak Crimine'ye yoğunlaşmamız lazım.
- Crimine, Güney Lestinya'nın lağımı desek yeridir. Orada suç araştırmaya kalksak kendimizi hiçbir sonuç elde etmeden yalnızca pisliğe batmış halde buluruz.
Konuşan Aktuğ'du. Bu konu herkes gibi onun da canını sıkıyordu. Birkaç ay önce Dük, bugün olduğu gibi, onları buraya toplamış ve birilerinin illegal bir şekilde uyuşturucu ticareti yaptığını, altından başka işlerin de çıkabileceğini, dolayısıyla bu olayı bir an önce çözmeleri gerektiğini söylemişti. Ancak daha sonra Lestinya'nın batısındaki kargaşayı çözmek için oraya gittiğinde işler aksamış, yeterince bilgi edinememişlerdi. Artık geri döndüğüne göre kaldıkları yerden devam edebilirlerdi.
- Bu kadar karmaşadan sonra, Crimine Bölgesini haritadan silmek için hâlâ daha neyi bekliyorsun, merak ediyorum doğrusu.
Aktuğ'un bu sözleri üzerine Arel, bir kaşını kaldırıp dişlerini sıktı ve başını hafifçe yana eğerek ona baktı. Daha sonra hiçbir şey olmamış gibi sakince yanıt verdi:
- Usta piyonların olduğu bir yeri, başlarındaki şahın kim olduğunu bilmeden ortadan kaldırmak demek, karınca yuvasının bir deliğini tıkamak demek. Sorun şu ki diğer yüzlerce deliğin bir tanesinin bile yerini bilmiyoruz ve bildiğimiz tek yeri de bu şekilde kaybedersek olay büyüdüğü zaman önünü almamız için çok geç olabilir. Yeteri kadar bilgi edinene dek onlardan habersiz olduğumu sanmaları daha iyi.
- Ama oradakiler insanlara zarar veriyorlar.
Murat'ın bu sözleri, bakışlarını masaya sabitleyen Kont'un yüz ifadesinin iyice gölgelenmesine neden olmuştu. Sonuçta birileri orada kızını öldürmeye çalışmıştı. Crimine'nin adı geçtiği andan itibaren Arel, ara ara Kont'un yüz ifadelerini incelediğinden yüzündeki tüm değişiklikleri anbean fark edebilmişti. Bu yüzden Murat'a yanıt vermek yerine önce Kont'la konuşmayı tercih etmişti:
- Kararlarım sizi rahatsız mı ediyor?
Kont, bu sorunun kendisine yöneltildiğini anlamışçasına başını kaldırıp Arel'e baktı.
- Kızına olanlar için üzgünüm ama o olayla ilgili de ne yazık hiçbir şey bulamadık. Kendine geldiğinde bir şeyler hatırlıyor olmasını ve bu sayede neler olup bittiğini anlayacağımızı ummuştum ama işler beklediğim gibi gitmedi. Emin ol dikkat çekmeden öğrenebileceğimiz kadarını öğrenmeye çalıştım.
- Biliyorum.
Keskin bir cevaptı ve ne kadar net olursa olsun Dük'ü tatmin etmemişti. Bu durum Arel'in, Kont'un içinde bir yerlerde sözlerinin aksine inandığını düşünmesine neden olmuştu. Bu konuyu toplantıdan sonra onunla birebir konuşması gerekiyordu. O yüzden asıl konularına döndü:
- Peki senin önerin nedir?
- Her ne kadar bu konuşmaları, hangi kaynağa dayanarak bizimle yaptığını bilmesem de sözlerinin arka planının, sözlerinden çok daha derin olduğunu görebiliyorum. Senden çok daha uzun bir yaşamış olsam da sonuçta sen yıllardır savaş alanlarındasın ve çıkar çatışmalarına benden çok daha hakim olduğun aşikâr. Tüm yaptıklarının nedeni bir önseziden ibaret de olsa şimdilik senin stratejilerini izlemek mantıklı görünüyor. Dediğin gibi, daha fazlasını öğrenene kadar hiçbir şey bilmiyor gibi yapalım.
Aktuğ'un dudakları gerildi ama bir şey söylemedi. Arel, ona bir bakış attıktan sonra Augustin'e döndü:
- Sen ne düşünüyorsun?
Arel, diğerlerinin de konu hakkındaki fikirlerini merak ettiği için ne söylenirse söylensin zihninde tartıp bir sonuca ulaşmaya çalışıyordu. Dışarıdan bakıldığında her zaman bildiğini okuyan biriymiş gibi görünse de başkalarının fikirlerini alması gerektiğini düşündüğünde bunu yapardı.
- Şimdilik her şeyi görmezden gelsek bile bunu ne kadar süre devam ettirebileceğimizi merak ediyorum. Bizim görmediğimiz yerlerde birileri suç işleyecek ve buna sessiz kalacağız. İyi ama ne zamana kadar?
Augustin, Dük'ün işlerini büyük oranda düzenleyen, ona Şahsüvar'ın sorumlu olmadığı konularda raporlar sunan ve doğru zamanda doğru sorular soran biriydi. Önemli meselelerde kafasına takılan bir şey olunca er ya da geç Dük'e sorar, dikkatini uygun noktalara çekerdi. Tüm bunların yanı sıra asla bir savaş adamı değildi. Bu yüzden Dük'ün o yanını ne zaman görse tüyleri diken diken olur, bir süreliğine ona yabancılaşırdı ama hemen ardından tekrar normale dönerdi.
Augustin'in sorduğu soru Arel'in de kafasını kurcalıyordu ama ne yapacağını kendisi de bilmiyordu. Biraz düşündükten sonra ancak cevap verebildi:
- Ne zamana kadar süreceğini ben de bilmiyorum. Umalım da uzun sürmesin.
Aktuğ, bunu duyunca çıkışmadan edemedi:
- Ne yani, olayın gerisi senin umutlarına mı kaldı? Aklında bir şey yok mu?
- Onları ortadan kaldırmak gibi mi? Bunun olmayacağını zaten söyledim. Ama çok merak ediyorsan eğer, onlara fayda sağlayacak bazı yolları tıkar, sadece onları huzursuz edebilecek olayların vuku bulmasına neden olurum. Ellerimi kavuşturup her şeyi öylece izlemem, korkma.
Arel'in bu sözleri üzerine odaya derin bir sessizlik hakim oldu. Belli ki herkes bir şeyler düşünüyordu. Sessizlik yeterince uzayınca Kont konuştu:
- Şu anda yapabilecek pek bir şey yok gibi görünüyor. Diğer bir toplantıya kadar senin dediğini yapalım.
Arel, onayla başını sallayınca odadakiler huzursuz bir şekilde teker teker ayağa kalkıp odadan çıkmaya başladı. Arel ise oturmaya devam ediyordu, ta ki Kont da odadan çıkmak üzere yerinden kalkana kadar.
- Kont Andrel, biraz konuşabilir miyiz?
Kont birkaç saniye ayakta bekledikten sonra tekrar yerine oturdu.
- Evet, ne hakkında?
- Sühan'ın başına gelenler gerçekten çok kötüydü ama elimden geleni yaptığıma emin olabilirsin. Yine de herhangi bir şüphen varsa...
- Şüphe? Hayır, herhangi bir şüphem yok. Sadece bir insanın nefret ettiği birinin başına böyle bir olayın gelmesiyle biricik sevgili kızının başına böyle bir olayın gelmesi ve buna vereceği tepki bir değil.
Arel, her ne kadar Kont'u tamamen anlayamayacak olsa da dediklerine hak verdi ve bakışlarını Kont'tan ayırıp masanın üzerinde gezdirdi.
- Seni yıllardır tanıyorum. Ona karşı ne hissedersen hisset, bu yapacaklarını değiştirmezdi. Bunu biliyorum ve sana güveniyorum.
Arel, son cümleyi duyunca yeniden Kont'un yüzüne baktı ve hafifçe gülümsedi. Buruk bir gülümsemeydi ama içtendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamansızların Ardından
FantasyHayatı, karmaşa ve mutsuzluk içinde sürüp giden Arya, bir gün tanımadığı bir ihtiyardan gizemli bir kitap alır. Kitabı okumaya başladıktan birkaç gün sonra rüyasında kendini, kitabın ana karakterinin yerinde bulur. Yoksa tüm bunlar rüya değil midir?