Ametist ve Garnet - 2

63 13 2
                                    

Yine o ağrı... Sühan'ın yerine geçtiğinden beri ara ara ortaya çıkan, daha önce yaşadığı hiçbir ağrıya benzemeyen ama bir o kadar da tanıdık o acı.

Olur olmadık zamanlarda karnının ağrımasına bir türlü anlam veremiyordu. Hiçbir ek bulgusu yoktu. Sorun şu ki bir problem olup olmadığını anlayacak tetkikleri de yapamıyordu. Gerçekten can sıkıcı bir durumdu. Az önce başının yanından uçuşan oku görmezden gelebilseydi eğer bu sorunu kesinlikle biraz daha irdelerdi ama şu anda sırası değildi.

Birkaç dakika önce, Arel onu bırakıp giderken gitmemesi için ona yalvarmak istemişti. Belli etmese de korkuyor, niye her şeyin kendi başına geldiğini sorgulayıp duruyordu. Tüm bunlara rağmen yine de gitmemesini söyleyememişti. Şu zamana kadar kimseye, hiçbir şey için tutunmamıştı. Yine tutunmayacaktı.

Arel'in uzaklaşan her adımında yalnızlık hissi büyürken ne yapacağını düşünmeye çalışıyordu ama bu ani ağrı, tüm düşüncelerini baltalıyordu.

Bir süre sonra bacakları halsizleşti. Tolere edilebilir düzeyin üzerinde kan kaybetmiş gibi bir his yayılıyordu bedenine. Çok geçmeden dizleri üzerindeki kontrolünü de kaybedip yere çöktü. Bir tuhaflık vardı. Çok geçmeden gözleri kararmaya başladı ve etrafa derin bir sessizlik çöktü.

Gözlerini açmak istedi ve kendini zorladı. Bir eliyle hâlâ karnını tutuyordu. Elinde bir ıslaklık hissetmeye başlayınca kendini daha da zorlayıp gözlerini araladı. Gözlerinin görebileceği bir noktaya getirince eline baktı.

Kan vardı.

Acı içinde inlerken bakışlarını biraz daha uzak bir noktaya sabitledi. Yerde bir kitap vardı, tanıdık bir kitap. Zihni fazlasıyla bulanıktı ve kitabın adını hatırlamak için çok fazla efor harcaması gerekiyordu. Yine de bu durum beklediği kadar uzun sürmedi, birkaç saniye içinde hatırlamıştı. O kitaptı bu, Zamansızların Ardından. İyi ama o kitap burada ne arıyordu?

Eline bulaşan kanı değil de bunu düşünmesine kendisi de şaşırmıştı. Ama aklına gelen her şey, suyun sürüklediği yaprak parçaları gibi oradan oraya sürüklenip durduğu için bu düşüncelerin de yerini başkalarına bırakması çok uzun sürmüyordu.

İçinde olduğu duruma bir anlam vermeye çalışırken aklına bu sefer daha önemli ve farklı bir sorun geldi: Ölüyor olabilir miydi?

Belki de.

Birden kulağına bağırış sesleri çarpmaya başladı. Seslerin hepsi çok tanıdıktı. Birbirlerinden ayırt etmesi zaman alsa da bir şeyi çok iyi biliyordu, buraya gelmeden önce duyduğu bağırış çağırış seslerinin birebir aynıydı bunlar. İyi ama bu nasıl mümkün olabilirdi?

Kalan son gücüyle bulunduğu yerden, görebildiği yere kadar bakmaya çalıştı.

Kadrajında bir masanın ayakları, onların arasından görünen hastane koridoru ve birtakım insanların ayakkabıları vardı.

Hastane koridoru mu? Geri mi gelmişti? Tüm bunlar gerçek miydi?

- Bırakın beni! Öldüreceğim onu!

"Tuncay?"

Tuncay orada ne arıyordu? Kendisini geçmişin içinde bulmadan bir gün önce Tuncay onu aramıştı, doğru. Ama Arya telefonunu açmamıştı. Bir gariplik olduğunu, onu defalarca kez aramadığı zaman anlamalıydı.

- Babam onun yüzünden öldü. Duydunuz mu beni? Onun yüzünden öldü!

Görkem ölmüş müydü? Arya, o an kahkahalarla gülmek istedi. Hayır, Görkem öldüğü için değil. Onsuz bir hayat yaşayamayıp kendisi de ölüp gidiyor olduğu için.

Zamansızların Ardından Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin