Kahvaltısını yapıp bahçedeki salıncağa oturduğunda aklına birdenbire Arel geldi. Sakinken etrafına yaydığı o hoş hava, gülümseyişi, onu teselli edişi... Doğru, onu teselli etmişti. Kimsenin onu o halde görmesini istememesine rağmen Arel'in geldiğine sevinmiş, rahatsız hissetmemişti.
Bir süredir görüşme şansları olmamıştı. Acaba şu an ne yapıyordu? O da kahvaltısını yapmış olmalıydı değil mi? Muhtemelen yine halletmesi gereken işleri vardı. Masasının başına geçmiş, gömleğinin kollarını katlamış, ara ara elini dalgalı saçlarının arasından geçirip belgeleri hallediyor olmalıydı.
Düşünceleri, onu bulunduğu ortamdan tamamen soyutlasa da bunu fark edecek durumda değildi. Bugün güzel bir gün olacaktı. Nerede olduğunun, ne düşündüğünün ne önemi vardı ki? O yüzden farkında olmadan biraz daha düşündü.
Onu o halde görünce endişelenmişti. Evet, yüzündeki o ifade endişe ifadesiydi. Başka bir şekilde açıklayamıyordu bunu. Halbuki onun taş kalpli biri olduğunu düşünmüştü.
Öte yandan çok da sinir bozucu biriydi ama bu Arya'yı artık rahatsız etmiyordu. Çünkü kendisi de öyleydi ve birçok açıdan birbirlerine benziyorlardı. Bu da herkesin çekindiği o Dük'ün yanında rahat davranmasına neden oluyordu. Bir şekilde onun kendisine zarar vermeyeceğine neredeyse emindi. Acaba birine aşık olsa nasıl severdi?
Bu soru kendisiyle beraber tatsız bir bilgiyi de getirdi. Arel evlenecekti. Evlenmek zorundaydı. Kiminle olduğunu katiyen hatırlamıyordu ama evleneceğini biliyordu. Tek varis oydu ve soyu Arya'nın yaşadığı güne kadar devam edecekti. Tarih derslerini çok fazla kale almadığı için kendine kızdı ama bunun artık kimseye bir faydası yoktu. Tekrar aklındaki konuya geri döndü.
Güçlü bir ailenin kızı olmalıydı, ona denk biri. Belki de bir prenses. Siyasi bir evlilik miydi yoksa aşk evliliği mi? Arel aşka inanıyor muydu ki? Aşksız bir evlilikten çocuk sahibi olmak... Bu fikir aklına yatmıyordu ama başka bir sorun daha vardı, kendisinin aşka inanıp inanmadığından da emin değildi.
- Sühan!
Bu sesle zihnindeki düşünceler dağıldı ve başını kaldırdığı an annesiyle göz göze geldi.
- Ne düşünüyordun öyle kara kara? Sabahtan beri sana sesleniyorum, duymadın mı?
Duymamıştı. O kadar dalgın olduğunu fark etmemişti bile.
- Üzgünüm, dalmışım. Bir şey mi oldu?
- Evet, konuşmamız gerek. Ama önce in oradan, çardağa geçelim.
- Tamam geliyorum.
Bunun üzerine salıncaktan indi ve annesiyle birlikte çardağa geçip oturdular.
- Ne oldu anne, ne konuşmak istedin?
- Kızım, Cattivo Dük'ü Güney Lestinya'ya varmış. Yarın da burada olurmuş, onun için çağırdım seni. Birçok şeyi hatırlamadığın için sana hatırlatmam gerek. Konuşma uzun sürebilir.
Anlaşılan evlenecek olan tek kişi Arel değildi. Ne kadar inkar edip görmezden gelmeye çalışırsa çalışsın kendisi için de o gün gelmişti. Artık kaçacak zamanı kalmamıştı. Peki şimdi ne yapacaktı? Belli ki bugün pek de güzel bir gün olmayacaktı.
•••
Gece, Arya için kötü geçmişti ama Arel için de iyi sayılmazdı. İkisi de iyi uyuyamamış ve birçok sorunun başlangıcı olan bir güne uyanmıştı.
Arel, yine gün doğmadan ayaktaydı. Her zamanki gibi sade bir gömlek yerine siyah bir takım elbise giymeyi tercih etti, bugün mütevazı giyinmesine gerek yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamansızların Ardından
FantasyHayatı, karmaşa ve mutsuzluk içinde sürüp giden Arya, bir gün tanımadığı bir ihtiyardan gizemli bir kitap alır. Kitabı okumaya başladıktan birkaç gün sonra rüyasında kendini, kitabın ana karakterinin yerinde bulur. Yoksa tüm bunlar rüya değil midir?