Ağır ağır gözlerini açtı ve ahşap tavana dikti, nerede olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yavaşça yerinden doğruldu ve etrafı incelemeye başladı. Pencereden gün ışığı sızıyordu içeri; ağaçlar, üzerindeki kuşların söylediği şarkılar eşliğinde hafifçe dans ediyor gibiydi. Odanın yavruağzına çalan açık renkli, yer yer gül ve krizantem desenli duvar kağıdı vardı. Pencerenin olduğu duvara bitişik duvarda beyaz bir tuvalet masası, biraz daha sağında odanın kapısı duruyordu.
Yataktan doğrulup tuvalet masasındaki aynaya yöneldi. Çok genç görünüyordu, en az 10 yaş daha genç. Ayrıca bakıra çalan renkte saçları ve aynı renge yakın gözleri vardı.Rüyada olduğunu anlamıştı. Zaten kendisinin bu kadar huzurlu ve sakin bir sabaha uyanmasına da imkan yoktu. Telefonun alarmı çalacak, henüz ağarmayan güne söylenerek uyanacak ve günlük rutinlerini yerine getirecekti. Yıllardır olduğu gibi...
Madem rüyadaydı, tadını çıkarabilirdi o zaman. Uzun zamandır kabuslardan başka bir şey gördüğü yoktu. Sık sık korkarak uyanır, sakinleşmekte zorlanırdı. Yine de rüya görmeyi severdi, gerçeklerden uzaklaşması için yeterli alanı sunan tek zaman dilimi rüya gördüğü anlardı çünkü.
Odadan çıkıp merdivenlerden zemin kata indi. Evi incelerken evin birkaç yüzyıl öncesine ait ve zevk sahibi biri tarafından döşenmiş olabileceğine kanaat getirdi. Ardından dışarı çıkıp evin bahçe kapısına yöneldi, tam açıp dışarı çıkmak üzereydi ki arkasından birinin bağırdığını duydu: "Sühan!"
Evet, işte başlıyordu. Her zamanki gibi aptalca bir kabus görmek üzere olduğunu düşündü, yine de arkasına dönmeden edemedi. 30'ların sonlarında, siyah saçlı, dönemin mutfak önlüğü sayılacak cinsten bir önlük giymiş, orta boylu, kilolu bir kadın şok içerisinde kendisine bakıyordu.
Kadın sendeleyerek yürümeye başladı, yüzündeki şok silinmiş değildi. "Küçük Hanım, sen..." diyebildi sadece.Arya bir an düşündükten sonra kadını umursamamaya karar verdi, ne de olsa rüyadaydı ve sahneler çok hızlı değişecekti. Etrafı keşfetmek istiyordu ve kapıyı aralayıp sokağa çıktı. Yanılmıyordu, kesinlikle geçmişte bir yerdeydi. Daha sonra arkasından kendisine doğru gelen ayak sesleri duydu, kadın ona doğru koşuyordu. Muhtemelen diğer rüyalarında olduğu gibi bu bir kişi kendisini kovalayan onlarca kişiye dönüşecekti. Elinde olmadan kaçmaya başladı. Kadın ise "Küçük Hanım" diyerek peşinden geliyordu, Arya durmayınca "Sühan dur, nereye gidiyorsun?" diye seslenmeye devam etti.
Arya sinirli bir şekilde "Bu kadın niye Sühan deyip duruyor, kitaptaki kızın adı değil miydi bu?" diyerek aralarındaki mesafeyi artırmaya çalıştı.İleride kalabalık bir pazar yeri görüp içine daldı, ardından dar bir sokak görüp oraya saptı ama döner dönmez sert bir şeye çarpıp yere düştü. Çarptığı şey bir eşya değildi; uzun boylu, hemen hemen kendisiyle aynı yaşlarda, kıyafetlerinden anlaşılacağı üzere muhtemelen üst kademelerden, nispeten sert bakışlı birine çarpmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zamansızların Ardından
FantasyHayatı, karmaşa ve mutsuzluk içinde sürüp giden Arya, bir gün tanımadığı bir ihtiyardan gizemli bir kitap alır. Kitabı okumaya başladıktan birkaç gün sonra rüyasında kendini, kitabın ana karakterinin yerinde bulur. Yoksa tüm bunlar rüya değil midir?