48. BÖLÜM ALINTISI

2K 136 18
                                    



Dedüblüman-Rüya Gibi

'NİNGİŞZİDA'YA SİNEN YASEMİN KOKUSU'

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

'NİNGİŞZİDA'YA SİNEN YASEMİN KOKUSU'

'Ben sendeki yerimi gördüm...'

Azad'ın sesi kulaklarımda acı bir şekilde yankılanırken yanağımdan aşağı kayan yaşı sertçe sildim ve gaz pedalına biraz daha yüklendim. Dakikalardır içim şişmiş, bir volkanı patlamasını andırır gibi dolup taşmıştım. Tek yapabildiğim ise gözümden bir damlacık yaşın süzülmesi oluverdi.

Ama zerre pişman değildim. Ne o silahı ona doğrulturken ne de onu da karşıma alırken.

Bu hayat benimdi. Ve ben bugüne kadar hep birileri karşımda durduğu için bu hale gelmiştim. Bundan sonrasına ne tahammülüm ne de iznim vardı. O yüzden şimdi inandığım ne varsa bu uğurda savaşmaya hazırdım.

Ben onsuz tam 'üç ay on yedi gün' geçirmiştim. Her bir zerrem acıyla kavrulmuştu üç ay on yedi günde. Bundan sonra değil bir güne bir saniyeye bile tahammülüm yoktu benim.

Bu yüzden de ne amcam ne yengem ne Azad ne de annem bana engel olamayacaktı. Bundan sonra yanımda olmayan herkesi gözümü kırpmadan karşıma alacaktım.

Tepeye giden toprak yolda gaza basabildiğim kadar basarken kafamın içinde çınlayıp duran Azad2ın sesini uzaklaştırmak istedim ama bir türlü yapamadım. Aklımı, ruhumu sıktığı gibi şimdi de ciğerlerimi sıkıştırıyordu dedikleri. Nefes alabilmek için gömleğimin yakasını çekiştirirken arabayı da yoldan kenardaki araziye doğru sürüp ani bir frenle durdum. Toprak yoldan tozlar etrafa doğru kalkarken arabayı kapatıp sarsak adımlarla indim.

Derin bir nefes almak için çabaladım ama bu benim için çok zor olmuştu. Arabayı kilitledikten sonra üstüme başıma kalkan tozlara aldırmadan göletin oraya doğru yürümeye başladım ama titreyen bacaklarım ve kararan bakışlarım işimi bir hayli zorlaştırıyordu. Gömleğimin yakasını daha büyük bir hızla çekiştirdim nefes almak için ama zerre fayda etmedi.

Bir parçacık oksijen bile ulaşmadı ciğerlerime. Zorla bir iki adım daha atmıştım ki bakışlarım temelli karardığından ve dizlerimden güç temelli çekildiğinden olduğum yere dizlerimin üzerine çöküverdim.

Bedenimde müthiş bir sızı baş göstermişti. Krizim beni bu dağ başında tutmuştu ve benim bunun için yapabilecek zerre bir şeyim yoktu. Bedenimdeki acı daha da artarken iki elimi de yere koyup dudaklarımı araladım nefes almak için. Eğer arabaya dönebilseydim çantamda ilacım vardı. Ama gelin görün ki benim şuradan şuraya kalkacak dermanım kalmamıştı.

Ve ben bu dağ başında tek başımaydım.

Bulanan bakışlarım benden üç dört adım ileri fırlamış arabanın anahtarını buldu. Onu almam lazımdı, arabaya gitmem lazımdı, çantamdan ilacıma ulaşmam lazımdı.

Ama yapamadım. Onun yerine dudaklarımdan acı bir inleme döküldü. Bedenim eş zamanlı olarak titremeye başlarken soğuk bir ter süzüldü gitti boynumdan aşağı.

Ölüyordum.

Bu dağ başında nefes alamadığım, kriz geçirdiğim için ölüp gidecektim.

"Ba..." 'Baran' demeye çalıştım ama dilim zerre dönmedi. Çığlık atmak istedim ama yapamadım. Bedenim yere yığılırken taşların etime daha da acı vererek battığını hissettim.

Gözümden bir damla yaş kayıp giderken bir hırıltı kaçtı boğazımdan.

'Bitti' diye haykırdı içimdeki ses. 'Her şey buraya kadarmış' diye çığırdı sonra.

Bitmişti. Baran'a gidip 'Seni affettim' diyemeden bitmişti.

Bitmişti.

Tam 'bitti' diye vazgeçtiğim noktada bedenim sarsıldığını hissettim. Sanki güçlü bir çift el sıkıca kavramıştı beni. Ama göremiyordum. Kimdi, ne taraftan gelmişti, bu dağ başında beni nasıl bulmuştu. Belki de zihnim ölmeden önce böyle bir oyun oynuyordu bana. Oysa ben yaşadığım güzel şeyler gelir gözlerimin önüne sanıyordum. Belki de Azrail böyle alıyordu insanın bedeninden ruhunu.

"Ba..." Yine 'Baran' demeye çalıştım, son nefesimde bile dudaklarımda onun ismi olsun istiyordum ama diyemedim bir türlü. Yapamadım. Ben dudaklarımı aralayınca bir koku doldu ciğerlerime. Genzimi yakan baharatlı, odunsu bir koku. Yabancı bir koku...

"Sakin ol!" dediğini duydum bedenimi tutan her kim veya her neyse. Zihnimdeki çığlıkların arasından ulaşmıştı sesi bana. Kadın mıydı erkek miydi ayırt edecek bilincim yoktu. Ama katı ve kalın bir sesti. "Sakin ol bak bana!"

Yapamadım. Bakmayı geç birbirine kenetlenmiş kirpiklerimi bile aralayamadım.

Sonra beni tutan kolların gevşediğini hissettim. Birkaç saniye sonra da zihnimde ardı arkasınca cam kırılma sesi yankı buldu.

"Hadi!" dedi aynı ses. Dudaklarıma ilacım dayandı hemen ardından.

Bir fıs...

Ciğerlerim acıyla kasıldı.

İki fıs...

Sonunda temiz hava ciğerlerime ulaştı.

Üç fıs...

Bedenim gevşerken nefes alabildiğimi hissettim. Titremelerim kesildi yavaşça. Hemen ardından acı kayboldu. Bedenim bir savaştan çıkmış gibi gevşerken bilincim de kapandı hemen sonra.

Aradan ne kadar zaman geçti, ne oldu bilmiyordum ama göz kapaklarıma sertçe vuran güneş ışıkları kirpiklerimi zorladıkça zorladı ve ben az da olsa bakışlarımı açmayı başardım.

Toprak zeminde boylu boyunca yatıyordum. Yakıcı güneş derimi delercesine vuruyordu üzerime. Canımı acıtan taşlar bedenimdeki ağrıyı katlarken zorla yan tarafıma döndüm ve bir elimi yere koyup kalkmak istedim. Zorla yerden doğrulmayı başardım ama kalkamadım. Ne bedenimdeki ağrı ne de zihnimdeki allak bullaklıktı ama beni kaldırmayan. İki adım ötemde duran 'yasemin çiçekleriydi' öylece kalakalmama neden olan.

Bugün ikinci defadır gördüğüm 'yasemin çiçekleri'...

🔥
Ve alıntı sizlerle

Elif'in başına ne geldi?

Ve onu kim kurtardı?

Yasemin çiçeklerinin anlamı ne?

Sizce bundan sonra ne olacak?

Tahmin etmeyen kalmasın e mi guzularım??

Sizi seviyorum Allah'a emanet olun ❤️

ATEŞTEN DÜĞÜM(KİTAP OLUYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin