Alara Kandemir
Kılıç ve ben bir takım, Şafak ve Barça bir takımdı. Hepimiz tekrardan yerlerimizi aldığımızda oyun tekrardan başladı.
''Sen git bayrağı al, gerisi bende.'' Kılıç'ın ego dolu sözleri üzerine gözlerimi devirdim.
''Neden sende pardon?''
''Çünkü sen o kadar iyi değilsin.'' Elimde tuttuğum boya tabancasını Kılıç'a doğrulttuğumda hızlıca ellerini kaldırdı. Teslim oluyormuş gibi durmasının yanı sıra kaşları da çatılmıştı.
''Alara, ne halt ediyorsun?'' Tek kaşı havaya kalkmış, alaycı gözlerle beni izliyordu. İstifimi bozmadan ona doğru ilerledim. Aramızdaki mesafe her geçen saniye biraz daha azalırken tabancanın ucu artık Kılıç'ın göğsüne değiyordu.
''Şu aptal egonu dizginle Taşkın, yoksa bu oyunu 2'ye 1 oynamak zorunda kalırız.'' Söylediklerimden sonra Kılıç'ın kaşları şüpheyle havaya kalktı.
''Kendi takım arkadaşını mı vuracaksın?''
''Şüphen mi vardı?'' Silahın ucunu göğsüne bastırdım. Kılıç yaptığımla homurdansa da bir şey demedi.
Bir süre daha onu izleyip silahı göğsünden çektim. Halihazırda karışık olan saçlarımı geriye doğru atarken başımdaki saç bandını düzeltiyordum.
''Şimdi,'' dedim Kılıç dikkatini tekrardan bana verdiğinde. ''Ben bayrağı alacağım, sen de beni koruyacaksın, anlaşıldı mı?''
''Tamam bayan kontrol manyağı kadın!''
Dudaklarıma ufak bir gülümseme yerleşti. ''Güzel.''
_____________________
Oyun beklediğimden daha hırslı ilerliyordu. İki tarafın da kaybetmeye asla niyeti yoktu ve sanırım bunda Şafağın payı büyüktü.
Barçaları her gördüğümüzde Şafak Barça'ya laf atıyordu.
''Beni hangi akla hizmet bu herifle takım yaptınız ki amına koyayım!'' Sesi uzaktı ama net bir şekilde duyuluyordu. ''Daha beni dinlemiyor!''
''Hassiktir lan!'' diye karşılık verdi Barça. ''Piçe bak gelmiş bana laf söylüyor.'' İkisinin kavgasını fırsat bilerek hızlıca onların bayrağına doğru ilerlemiştik. Bazen ikisinin çocuklaşması çok işimize yarıyordu.
Bir süre sonra Kılıç'la ayrıldığımızda derin bir nefes verip tam önümdeki bayrağa uzandım. Bayrağın yumuşak kumaşının elime değmesiyle sırtımda bir silah hissetmem bir oldu.
''Nereye Taşkın Güzeli?'' dedi Şafak kurnaz bir tınıyla. ''Daha karpuz kesecektik.''
Ellerimi yukarı kaldırarak ona döndüğümde gözlerim ağaçların arasındaki Kılıç'a takıldı. Şafağın yüzü bana dönük olduğu için onu görmüyordu ve hiçbir şeyden habersiz bir şekilde beni yakaladığını sanıyordu.
Onun oyununa ayak uydurup Kılıç'la göz göze geldim. Elini ağzına götürerek 'sus' derken bakışlarımı tekrardan Şafağa odaklamıştım.
Bittin sen.
''Tamam, sakin.'' Silahı yere bırakırken siyah bayrağı hala sıkı sıkıya tutuyordum.
''Bayrağı alayım aptal kız.'' Bir elini bayrağı vermem için uzattığı esnada Kılıç sırtına boya silahını dayadı.
''Zannetmiyorum.'' Bakışları bana döndü. ''Bayrak, kaleye hemen.''
Sözünü ikiletmeyip koşmaya başladım. Silahım orada kalmıştı fakat karşıma Barça çıkmadığı sürece ona ihtiyacım olduğu sanmıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN İÇİNDEKİ ŞEYTAN
ActionBakışlarım son kez telefonumun açık olan ekranına kaydı. 00.00 Dudaklarımda acı bir tebessüm oluşurken telefonuma gelen bildirimle birlikte kaşlarım çatıldı. Yattığım yerde dikleşip telefonu tekrardan elime aldım. Gözyaşlarım telefonun ekranını ıs...