Karanlık bir odadaydım. Burnuma dolan rutubet kokusu midemi bulandırmaya başlarken yattığım yerden doğrulmaya çalıştım fakat doğru dürüst hareket edemiyordum. Bileklerimi kendime doğru çekmeye çalıştığımda boş odada yankılanan metal sesi kaşlarımı daha çok çatmama neden oldu.
Son olanlar zihnimin en kuytu köşelerinden gün yüzüne çıkarken kalbim korkuyla hızlandı. Bileklerimdeki kelepçeleri çekiştirmeye başladığımda korkudan titriyordum. Bileklerimi kendime her çektiğimde odada yankılanan metal sesi kulaklarımı uğuldatmaya başlarken zincir seslerinin yanına bir ses daha eklendi.
''Seninle ufak bir oyun oynayalım Karanlık Kraliçesi.''
Yine oydu.
Sesin tam olarak nereden geldiğine bakmak için bakışlarımı karanlık odada gezdirdiğimde güldüğünü duydum.
''Yaşamak için ne kadar ölebilirsin Alara?'' Kaşlarımı çattım. Bu kez daha sesli bir şekilde güldü. Karanlık beni her geçen saniye biraz daha esir alırken korkuyla titredim.
''N'olur, ışıkları aç.'' Daha çok güldü.
''Gülmeyi kes!'' diye bağırdım ellerimle kulaklarımı kapatırken. ''Kimsin sen! Benimle derdin ne! Saçma sapan bir şekilde benimle oynuyorsun! Yaptığın tek şey anlamsız sözler söyleyip sikikçe gülmek! Söylesene derdin ne, uğraşacak başka birini bulamadın mı?!'' Sözlerimden sonra derin bir nefes verdiğini duydum.
''Kiminle ne konuştuğuna dikkat et Alara.'' Buz gibi sesi odada yankılandığında elimde olmadan güldüm.
''Bunu mikrofondan söylemek yerine neden yüzüme karşı söyleyemiyorsun? Bana korkak diyorsun ama karşıma çıkmaya cesaret bile edemeyen aptalın tekisin sen.''
''Bu özgüvenini ben senin karşındayken de göstermeni isterim Karanlık Kraliçesi. Ve unutma, karanlık korkuları gizler ama gün doğduğunda sözlerin karanlıkla birlikte yok olmaz.'' Sesler kesildiğinde kafamı öne eğdim. Dizlerim güçsüzce titrerken kendimi yere bıraktım ve sessizce akan gözyaşlarımı sildim.
Birkaç saniye sonra metalik bir sesle tam karşımdaki kapı açıldığında gözüme vuran dışarının loş ışığı yüzünden ellerimi gözlerime siper ettim. O, odanın içine girdiğinde gözlerim az da olsa loş ışığa alışmıştı. Adımları sinirli değildi, aksine avıyla oynayan tilki misali kurnazdı.
Birkaç saniye sonra tam karşımda durdu. Bakışlarım ayakkabılarımda oyalanırken sessizce güldüğünü duydum. Dudakları kulağıma doğru yaklaşırken ağlamamak için gözlerimi kapattım. Yaptığım aptalcaydı. Onun ininde onun kurallarıyla oyun oynarken aptalca bir cesaretle söylediğim sözler belki de benim sonum olacaktı.
''Ee hani?'' dedi bilmiş bir edayla. ''Nerede o az önceki bana ahkam kesen kız?'' Eli çenemi kavradığında kafamı yukarı doğru kaldırıp ona bakmamı sağladı. Bakışları dolu gözlerimi bulduğunda tembelce sırıttı.
''Yoksa korktu mu? Hem de birkaç saniye önce korkak olanın ben olduğumu iddia ederken.'' Cevap vermedim. Zaten verecek bir cevabım da yoktu. Parmakları çenemden yukarı doğru adım adım ilerlerken baş parmağı dudaklarımın üzerinde durdu.
''Sesini mi yuttun Karanlık Kraliçesi?'' güldü. ''Doğru kelimeleri seçemiyor musun?''
''Yalvarırım,'' lafımı devam ettirmeme izin vermeden ağzımı kapattığında dolu gözlerimle ona baktım.
''Dediğim gibi Alara, karanlık korkuları gizler ama gün doğduğunda sözlerin karanlıkla birlikte yok olmaz.'' Diğer eli usulca boğazımı kavradı. Sırtım soğuk duvara değerken vücudum kuş misali titriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN İÇİNDEKİ ŞEYTAN
ActionBakışlarım son kez telefonumun açık olan ekranına kaydı. 00.00 Dudaklarımda acı bir tebessüm oluşurken telefonuma gelen bildirimle birlikte kaşlarım çatıldı. Yattığım yerde dikleşip telefonu tekrardan elime aldım. Gözyaşlarım telefonun ekranını ıs...