[46. BÖLÜM]: İNTİKAM

813 64 73
                                    

Alara Kandemir

Ormanın içine doğru attığım her bir adımda kafam biraz daha zonkluyordu. Uykusuzluk yüzünden gözlerim yanarken derin derin nefes aldım. Kılıç'ın adım seslerini arkamda duyabiliyordum. 

''Alara.'' Dedi kısık bir sesle. Hala son sözlerimin etkisindeymiş gibi çıkıyordu sesi. Kırılgan, pişman, üzgün. 

Onu duymazdan gelerek yürümeye devam ettim. Öyle ki bir süre sonra öfkem yüzünden gerçekten ormanda kaybolmuştum ve Kılıç'ta hemen benim arkamdaydı. 

''Alara.'' Dedi son on dakikadır tekrar ettiği harfleri bir kez daha sıralarken. Bu kez ona döndüm. Gözleri kızarmış, bakışları azalmıştı. Buradaydı ama boş bakıyordu. Sanki dış dünyadan soyutlaşmış gibi öylece yüzüme bakarken ağzından tek bir kelime çıkıyordu. 

Alara.

Adımı neden tekrar ettiğini bilmiyordum fakat beynim bile bu konuyla uğraşmayı şimdilik rafa kaldırıyordu. Tek ışık kaynağımız tepemizde parlayan ayken uzaktan gelen kurt ulumaları tüylerimi diken diken ediyordu. 

''Dur.'' Dedi Kılıç boş bir sesle. Bütün duyguları bedenini terk etmiş gibi sessizce peşimden geliyordu. Bu kez sözlerine uyarak durdum. Bana ne diyeceğini, nasıl bir bahane uyduracağını merak ediyordum. 

Bakışlarım ona döndüğünde gözlerindeki hüznü, ruhundaki enkazı gördüm. Kalbim onu hala çikolatalı kurabiye isteyen o çocuk sanıyordu ve beynim bile kalbime söz geçiremiyordu. Kendimi engelleyemiyor olsam bile çok güzel şekilde kandırıyordum. Her seferinde ona inanıyor, her hatasında yine ona sığınıyordum.

Kılıç'ın gözleri doldu. Erez'i hatırlamak bile ona acı veriyordu. Birkaç adım atıp bana yaklaşırken damlalar bir bir yanaklarından süzülmeye başladı. 

Küçük çocuklar büyük bedenlere sığınırdı. 

Aptaldım, bana boşuna aptal lakabını takmamıştı. Aptaldım çünkü onu o halde gördüğümde bana yaşattığı bütün şeyleri unutup ona sarılmıştım. İri bedeni benim ufak bedenimin arasında titrerken dudakları aralandı. 

''Özür dilerim.'' Diye hıçkırdı çaresizce. ''Koruyamadım, durduramadım. Belki de-'' Hıçkırdı. ''O gün daha dikkatli olsaydım yaşatırdım.'' Bir diğer hıçkırık öncekini takip etti. 

''Yanınıza gelseydim,'' Bir hıçkırık daha. ''Korktum, izledim. Yanınıza gelmek istedim ama kızarsınız sandım.'' Art arda birkaç kez içli içli hıçkırdı. Bütün hayatını Erez'e harcamış, doğdu doğalı tek arkadaşı olarak onu seçip onunla büyümüştü. Onu kardeşi olarak görmüştü. 

Ve aynı zamanda kardeşini kolları arasında kaybetmişti. Sadece 9 yaşındaydı. 

Boğazımda oluşan yumruyu yutmaya çalışarak onu daha sıkı sardım. ''Öyle demek istemedim.'' Diye fısıldadım saçlarına doğru. Sesim kısık çıkıyordu. ''Sinirle oldu senin suçun yoktu.'' 

Bütün bir ömrümü yanında geçirdiğim ve beni büyürken sonuna kadar kollayan, benim için her gün dayak yiyen çocuğu bu şekilde görmek canımı yakıyordu. O Kılıç'tı ama aynı zamanda benden çikolatalı kurabiye isteyen çocuktu. Bedeni büyümüştü, ruhu hala o çitin ardında saklanıyordu. 

''Alara.'' Dedi hıçkıra hıçkıra. Kalbimde bir şeyler kırılıp etrafa saçıldı. Parçalar o kadar derine batıyordu ki nefes alamadığımı hissettim. 

''Geçecek.'' Dedim saniyesinde. ''Şeytanlar ağlamaz.'' Burukça gülümsedi. Kafası göğsüme yaslı bir şekilde bana sarılıyordu. 

''Geçecek dimi aptal kız?'' Gülümseyerek saçlarını okşamaya devam ettim. 

KARANLIĞIN İÇİNDEKİ ŞEYTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin