[35. BÖLÜM]: ZİHNİNE ESİR

2.4K 180 175
                                    

Başlamadan önce takip etmeyi unutmayın!

Herkese iyi okumalarr

''Sen hastasın.'' Sırtım soğuk duvara değerken Kılıç da elini hemen yan tarafıma koymuş, olası çıkış yolumu kapatmıştı. 

''Öyleyim.'' dedi sırıtarak. Öfkesinden ya da nefretinden asla taviz vermiyordu. 

Yüzünü bana yaklaştırırken gözlerimin dolduğunu hissettim. Saatler önce gözlerine güvenle baktığım adam şu anda en büyük kabusum olmuştu. 

''KILIÇ!'' Odadaki çelik kapının sertçe açılmasıyla Barça'nın gür sesi odada yankılandı. İri vücudu görüş alanıma girdiğinde koşarak arkasına geçmiştim. Ellerim giydiği tişörtün sırt kısmını sıkıyordu.

''Barça?'' dedi Kılıç az önceki sinirli hali sanki hiç var olmamış gibi. 

''Daha iyi misin?'' diye devam ettirdi Barça. Kollarını temkinli bir şekilde açmış, Kılıç'ın yanına doğru ilerliyordu. 

''İyiyim.'' Kılıç'ın bakışları yavaşça bana döndü. Bana, yüzüme, bileklerime...

Kesik olan bileklerime...

''Alara" dedi hafif şaşkın ve kafası karışmış bir tavırla. "Canını acıtıyor mu?''

Bana yaklaşmasına izin vermeden birkaç adım geriledim ve bileklerimi göğsüme çektim.

''Senin kadar değil.'' 

Başka bir şey söylemedim. Açık kapından kendimi dışarıya attığımda yürüyemiyordum. Attığım her adım ciğerlerime başka bir bıçak saplarken tökezleyerek dizlerimin üstüne düştüm. 

Gitmek istiyordum. Öyle uzağa gitmek istiyordum ki bir daha kimse beni bulamasın istiyordum. 

Beni bulmasın, beni görmesin ya da bana dokunmasın. Benden uzak olursa bana zarar da veremezdi..

Tekrardan ayağa kalkıp koşmaya başladığımda sargıların yarısı açıldı ve bileklerimden damlayan ince kan arkamda iz bırakmaya başladı. Bileklerim her saniye biraz daha sızlarken durmadan koşuyordum. 

Onun beni bulamayacağı bir yere.

Dakikalar, belki saatler sonra mezarlığın tanıdık patika yolu görüş alanıma girdiğinde adımlarımı yavaşlattım. Gözlerim bomboş mezarlıktaydı. 

Az ilerideki çocuk mezarlıklarının içinde Erez Karaca yazısını gördüğümde tökezledim. Burada, abimin mezarının yanında olduğumu bilmek içime bir sıcaklık yaymıştı. 

Adımlarım minicik mezarın tam önünde durdu. Titreyen ellerimi umursamadan mezarın yanına çöktüğümde gözyaşlarım akmaya başladı. 

''Abi.'' diye söylendim korkarak. Kafamı mezarın mermerine yerleştirip hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. 

''Çok korkuyorum.'' Birkaç kez burnumu çektim. Gözyaşlarım hıçkırıklarımdan dolayı açılan ağzıma doluyor, konuşmamı engelliyordu. ''O kadar çok korkuyorum ki senin yanına bile gelemedim.'' 

Bir süre susup hıçkırıklarımın dinmesini beklesem de gözyaşlarım sel gibi akmaya devam ediyordu. 

''O bana kızıyor abi. O kadar çok kızıyor ki bana senin videonu izletti." Derin nefesler eşliğinde gözyaşlarımı  sildim.

"Abi o beni çok korkutuyor." Ellerimin titremesini durduramıyordum. Başımı dizime yaslarken ağlamaya devam ettim. 

''Sen olsan beni korurdun.'' Ruhum sonraki cümlemin altında ezilmeden önce son kez baktım Erez Karaca yazısına.

KARANLIĞIN İÇİNDEKİ ŞEYTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin