[38. BÖLÜM]: PODYUM GÜZELLERİ

1.8K 135 169
                                    

Alara Kandemir

Şafak Aden'le birlikte yukarıda oyun oynarken Barça da bir süre sonra onların yanına çıktı. Herkesin içinde bir yara vardı ama en büyük yara Aden'deydi. Hiçbir şeyden habersiz umutla babasını bekliyor, bir an önce gelmesini istiyordu. 

Fakat bunları yaparken babasının katiliyle oyun oynadığının farkında bile değildi. 

Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Bu hareketimle birlikte Kılıç da daldığı yerden sıyrılmıştı. Kalktığımı fark ettiğinde gözleri beni buldu. 

Ona da sinirliydim. Ona o kadar sinirliydim ki bütün öfkemi ona haykırmak istiyordum. Neden sormamıştı Arkın'ı? Neden önemsememişti. Öldü demesek haberi bile olmayacaktı. Umursamamıştı, ilgilenmemişti, hatırlamamıştı. 

Öldü dediğimizde ise sadece üzülmüştü. Kim yaptı dememişti, nasıl yaptı dememişti, bana yapanı bulun dememişti....Şafak'ın olduğunu öğrendiğinde ise hiçbir şey yapmamıştı..

Bu kalbimi kırıyordu, bir zamanlar Arkın'ı sevdiğini düşündüğüm adam neredeydi? Benim ona ihtiyacım vardı..

Ben doldukça dolarken Kılıç sessiz bakışlarıyla beni izledi. O her bir hareketimi takip ederken ben gözlerindeki duyguyu okuyamıyordum. 

''Neden?'' Dedim saniyeler sonra. Gözlerimin dolmasına aldırmıyordum. ''Nasıl?'' Ellerimi kafamın iki yanına yerleştirirken gerçekliği idrak etmek istemiyor gibi kafamı yavaşça iki yana sallıyordum. 

Fakat ben bir şey söylemesem de Kılıç ne demek istediğimi çok iyi anlamış, kafasını öne eğmişti. 

''Arkadaşındı.'' diye devam ettim sesimin titremesine aldırmadan. ''O senin çocukluk arkadaşındı.'' Bir süre nefes almak için durup gözlerimi kapattım. Hesap sormak istiyordum. Ona, Barça'ya herkese...

En çok kendime. Arkın'ı bu kadar hızlı unutmuş olmayı, sanki o hiç yaşamamış da hayatımıza girmemiş gibi katiliyle arkadaş olmamızı yeni yeni idrak ediyordum ve hatırladığım her bir gerçek yüzüme bir tokat gibi çarpıyordu. 

Her seferinde bir öncekinden daha sert ve daha acımasızdı.

''Alara.'' dedi Kılıç ben kendi vicdan mahkememde çırpınırken. ''Söyleme.'' Kafasını iki yana salladığında onun da gözleri dolmuştu. 

''Sana ilk defa yalvarıyorum, bana Arkın'ın nasıl öldüğünü söyleme.'' 

O an onun gözlerindeki korkuyu gördüm. İlk defa gerçek anlamda nasıl deli gibi korktuğuna şahit oldum. Bu görüntü belki anlık bir şeydi ama beni zihnimde uzun bir süre hayat bulacak kadar ağırdı. 

Öyle ağırdı ki bacaklarım titredi. Öyle ağırdı ki kalbim sıkıştı. Ve öyle ağırdı ki, o bakışlardaki küçük çocuk gözlerimin önünde yıkıldı. 

Kelimeler boğazımda bir yumru oluştururken kafamı aşağı yukarı salladım. Bu konuyu konuşmak beni de mahvediyordu. 

''Yukarı.'' dedim zar zor. Sesim çatallaşmıştı. ''Çıkalım mı? Aden'in yanına.'' Kılıç tekrardan bakışlarını benimle buluşturdu. Gözlerindeki korku gitmiş, maskesi tekrar yüzüne yerleşmişti. Bir şey söylemeden ayağa kalkarak elimi tuttu ve merdivenlere doğru yürümeye başladı. 

Merdivenleri çıkarken de odanın kapısına gelirken de sessizdim. Fakat Kılıç odanın kapısını açtığında benim de maskem yüzüme yerleşmişti. 

''Baba!'' diye ciyakladı Aden geldiğimizi gördüğünde. ''Baçbaç ve Şaşa çok güyel oldu!'' İlk önce Aden'e ardından arkasındaki Şafak ve Barça'ya baktım. 

KARANLIĞIN İÇİNDEKİ ŞEYTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin