"Yalnız başına ne yapıyorsun burada?"
Genç adam, duyduğu sese rağmen bakışlarını siyah bir çarşafın üzerindeki beyaz, parlak noktaları andıran yıldızlardan ayırmadan, dudaklarını aralayıp zoraki bir ses tonuyla konuştu.
"Hiçbir şey. Sadece sonsuzluğu izliyorum."Zach, arkadaşının verdiği cevabı hiç beğenmemişti. Yine saçma sapan düşüncelere daldığını anlamıştı. Onunla biraz ilgilenmesi gerektiğini hissetmiş olacak ki omzuna elini koyup hafifçe bastırarak "Sonsuzluk dediğin şey, yıldızlar mı oluyor?" Diye sordu.
Dylan, bakışlarını birkaç saniye karanlık gökteki yıldızlardan ayırıp, temiz havayı derince içine çekti, tekrar ona göz kırpan yıldızlara bakarak mırıldandı.
"Evet, yıldızlar. Baksana, ne kadar da çoklar. Bunlar sonsuzluk değil de ne?"
Dylan, son cümlesini söyledikten sonra arkadaşının gözlerinin içine baktı. Zach'in bu konuşmadan rahatsız olduğunu görünce gülümseyerek konuşmaya devam etti.
"Tamam tamam, susuyorum."Zach'in yüzünü buruşturduğunu görünce ayağa kalkıp alayla sırıttı. "Hadi canım sıkılıyor, gidip biraz şu seçilmişlerle eğlenelim."
Zach, derin bir nefes alıp arkadaşını uyarmak istedi.
"Öyle bir şey olmayacak dostum. Theodore'un burnunu kırdığını kimse unutmamışken, başımıza yeni bir iş açamazsın."
"Endişelenme, sadece Theodore ile birazcık eğleneceğim."
Dylan aslında abartılacak bir şey yaptığını düşünmüyordu. Sadece Theodore'nin burnuna küçük bir yumruk atmıştı. Bu kadar büyütülecek bir şey değildi. Fakat nedense herkes büyük bir olay olmuş gibi Theodore'nin başına toplanmış, Dylan'ı karışıklık çıkarmakla suçlamışlardı. Oysa asıl karşıklığı Theodore çıkarmıştı. Küçük masum bir kızı öldürmüştü.
"Hayır hayır, bunu yapamazsın. Onlar bizim kardeşlerimiz. İlla eğlenmek istiyorsan gidip bir Filistinli ile eğlenebilirsin."
Dylan, Zach'in sözleriyle içindeki tuhaf duygunun tekrar gün yüzüne çıktığını hissetti. İçindeki bu tuhaf hissin, ne olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Tek bildiği bu histen delice rahatsız olduğuydu.
Bu tuhaf duygudan kurtulmak için Zach'e bakıp omzunu silkerek diğerlerinin olduğu alana doğru yürümeye başladı.
Zach'in onu korumak için böyle yaptığını biliyordu fakat yinede bu şekilde davranmasını istemiyordu. Sadece birazcık eğlenip rahatlayacaktı. Bunu ona çok görmemeliydi.
İsrail askerlerinin kahkaha seslerini duyunca yüzünü buruşturdu. Neden kendisi de onlar gibi gülüp eğlenemiyordu? O da onlar gibi sabah küçük çocuklara kurşun sıkarken, gece de iyi bir şey yapmış gibi gülüp eğlenebilmek isterdi. Fakat böyle olmuyordu. O ne zaman gözlerini kapatsa küçük çocukların kanlı bedenlerini görüyordu.
Kendisi bugüne kadar, hiçbir çocuğa kurşun sıkmamasına rağmen bu kadar kötü hissediyorken, onlar neden bu kadar rahat bir şekilde gülüp eğlenebiliyorlardı? Theodore'den nefret etmesinin en büyük sebebi, gözünün önünde küçük bir kız çocuğunu vurmuştu. Hem de kasıtlı yapmıştı bunu. Neden yaptığını sorduğunda aldığı cevapla kan beynine sıçramıştı.
'O zavallı masum çocuk Theodor'un oksijeninden çalıyormuş.'
Elijah araya girmeseydi, tam o anda Theodor'un nefesini kesebilirdi ya... Fakat biliyordu ki bir Yahudinin nefesini kesmesi, onun da ona yakın bir ceza alacağı demekti. O yüzden bu düşünceleri bir kenara bırakıp şu anki duruma bakmaya karar verdi.Ortaya yakılmış küçük ateşin yanına vardığında Theodore'nin de aralarında olduğunu gördü. Yüzüne yerleştirdiği sahte gülümsemeyle "Merhaba" dedi.
Elijah yanında yer açıp gülümseyerek ona karşılık verdi.
"Merhaba Colley, gel şöyle."Dylan yüzündeki sahte gülümsemeyle Elijah'ın yanına oturdu. Elijah, diğerlerinin aksine, sempatik biriydi. Dylan buraya geldiğinden beri onunla iyi anlaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİNA
Teen FictionLina arkasına dönüp baktığında onu bıraktığı yerde dizlerinin üzerine çökmüş, kendisine baktığını gördü. Aralarında bir hayli açılmış mesafeden dolayı yüzünü net göremese de toprağa bulandığını ve bakışlarındaki hayal kırıklığını seçebiliyordu. Kalb...