15- Çaresizlik

1.9K 211 75
                                        

Lina Ali Ömer'in onu azarladığı günün akşamı Dylan'ı ailesine anlatarak omuzlarına ağırlık yapan koca bir yükten kurtulmuştu. Günler haftalar gelip geçmiş hayatına sorunsuz bir şekilde devam edip umut dolu olaylara şahitlik etmişti. Ablası Aişe ve Musab'ın nikahları kıyılmış, düğünleri gelip çatmıştı. Tatlı bir rüzgar Filistin semalarında esmiş, evleri neşeyle şakımış, benliği huzurla dolmuştu. Her şey olması gerektiği gibiydi. Silah yoktu, kan yoktu, çığlıklar yoktu. Huzurluydu. Filistin nazlı bir gelincik çiçeği gibi tertemizdi. Lâkin her şey çekik gözlü İsrail askerini görmesiyle tepetaklak olmuştu. Her yer kararmış, kafasının üzerinde kara kargalar ötmeye başlamıştı. Kalbini bir el avuçlayıp sıkıyormuş gibi rahatsız hissetmişti. O yabancının evlerinin bahçesinde ne işi vardı? Düğüne katılan misafirlerin arasında Fatma ve Yahudi arkadaşıyla sohbet ediyordu. Lina onu terastan izlemeyi bırakıp titreyen bacaklarına rağmen bahçeye koşmuştu. Fakat geç kalmıştı. Paralı asker gitmişti. Bahçede değildi. Lina kensine soru işaretleriyle dolu bakan gözlerden kaçıp düşüncelerle tekrar eve girmişti. Hayal görmemişti. Onun bahçede olduğuna emindi. Aşağı inene kadar Yahudi kız Rebekah ile birlikte bahçeden ayrılmıştı. Adımları tekrar bahçeye dönüp Fatma'yı buldu.

''Fatma! Rebekah ve yanındaki kişi ayrıldılar mi düğünden?"

Fatma Lina'nın solmuş yüzüne endişeyle bakarken ona cevap verdi.
''Evet gittiler. Ne oldu? Sen iyi misin? Betin benzin atmış."

Lina derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Zar zor ağızdan ''İyiyim.'' kelimesini çıkarıp aceleyle içeri girdi. Odasına girip yatağına uzanıp gözlerini yumdu. Ne yapacağını bilmiyordu. Bir şekilde ne istediğini öğrenmesi gerekiyordu.

Ertesi gün yasak bölgeye gitmek için erkenden kalkmıştı. Ahıra gidip atını sessizce alacakken Mahra'ya yakalanmıştı ve olanları ona anlatmak zorunda kalmıştı. Mahra Lina'yı onu bulmaktan vazgeçirebilmeyi başaramayınca iki kız kardeş birlikte yasak bölgeye gitmek için yola koyulmuşlardı. Yasak bölgeye vardıklarında baya vakit geçmişti. Mahra'nın fikriyle atları bırakmış yaya olarak yola çıkmışlardı. Çünkü babaları yasak bölgeye gitmelerini yasaklamıştı. Atlarla daha fazla dikkat çekerlerdi.
O ıssız yerde kendi ayak seslerinden başka insan sesi yoktu. Bu sessizlik kızları korkutmuştu. Yavaş yavaş ilerlerken iyice şeride yaklaşmışlardı. Mahra daha fazla ilerlemenin tehlikeli olacağını düşünerek Lina'yı durdurup eve dönmeleri gerektiğini söyledi. Bu durum Lina'nın hoşuna gitmese de kabul etmekten başka çaresi yoktu. Yasak bölgeye gidip askeri aramaları da doğru değildi. Onu bulacakları sadece bir ihtimaldi. Bir ihtimal yüzünden böyle tehlikeli bir işe kalkışması aptallıktı. İbranice bir konuşma ile adımları durmuştu. Arkalarına döndüklerinde bir İsrail askerinin kendilerine doğrultulmuş silahı ile karşılaşmışlardı. Çok geçmeden Mahra'nın silahı da Siyonist askeri hedef almıştı.

Siyonistin İbranice söylediklerini anlamıyorlardı ama tahmin edebiliyorlardı. Muhtemelen teslim olmalarını, kendisine zarar verirlerse başlarının belaya gireceğini söylüyordu. Mahra, Siyonistin onlara yaklaşmasını engellemek için silahını daha güçlü tutarak ona doğru iki adım attı. Yüzünü kapattığı poşunun ardından görünen korkusuz gözleriyle seni cehenneme göndermeye hazırım diyordu. Siyonistin korkusu gözlerinden okunuyordu. Lina keyifle karşılarında duran pisliğin korkmuş suratına baktı. Çekik gözlü paralı askerin de bu şekilde karşısında korktuğunu görmek isterdi. Siyonist asker silahını ateşlemek üzere tetiğe basacağı esnada Mahra ondan önce davranıp panikle elindeki silahı ateşlemişti. Siyonist asker, omzundan akan kanlarla birlikte yere yığılmıştı.

Lina, Mahra'nın elinden tutup koşmaya başlamıştı. Eğer yakalanırlarsa sonları ömür boyu hapis olurdu. Bir İsrail askerini vurmanın cezası ömür boyu hapishanede işkence görmekten başka bir şey olamazdı. Bu da ölmekten beter bir ceza demekti. Koşarken peşlerinden gelen var mı diye arada bir arkalarına bakıp kontrol ediyorlardı. Ayak sesleri duymaya başlamışlardı. Mahra titriyordu. İlk defa birisini vurmuştu. Gözünü kırpmadan bir Siyonisti vurabileceğini kaç kez hayal etmişti. Ama yaşamak bambaşkaydı. Düşündüğü gibi kolay olmamıştı. Ne kadar pislik olursa olsun bir cana kıymak kolay değildi. Lina, Mahra'yı kayalıklara doğru çekiştirip adımlarını hızlandırdı. Lina'da korkuyordu ama ablasının ona ihtiyacı olduğunun bilincindeydi. Mahra, daha fazla koşamayacağını anlamıştı. Lina'nın elini bırakıp dizilerinin üzerine çöktü.

"Mahra, kalk! Koşmamız gerekiyor, bizi yakalayacaklar.''

"Beni bırak Lina! Koşacak gücüm kalmadı. Bari sen kurtul kardeşim."

"Çok az kaldı, biraz daha dayan Mahra. Söz veriyorum kurtulacağız.''
Lina, Mahra'nın koluna girip ayağa kalkmasına yardım etti. Ama Mahra'nın bacakları titriyordu, koşabilecek durumda değildi. Psikolojik olarak çökmüştü. Bir insanı öldürmüş olma ihtimali onu korkutuyordu. Ellerini bir siyonistin kanıyla kirletmiş olma düşüncesi de cabasıydı.

Yaklaşan ayak seslerini fark eden Lina, Mahra'nın bırakmış olduğu silahı alıp ayak seslerinin geldiği yöne döndü. Kalbi kulaklarında atıyordu ama gördüğü simayla tüm korkusu uçup gitmiş, güvende hissetmişti. Gözleri kurtulmuş olmanın verdiği mutlulukla parıldırken sıcak bir yaş çenesinden yuvarlandı.

Genç adam, kızların yanına varınca yanılmadığını anlamıştı. Her ne kadar yüzlerini kapatmış olsalar da onları tanımıştı. Zeyd'in Lina'sı ve ablasıydı. Sesine yansıyan şaşkınlıkla sordu.

"Siz ikiniz burada ne arıyorsunuz? O silah sesi neydi?'' Mahra'nın tükenmiş hâlini fark edip endişeyle ''Onun nesi var?'' diye sordu.

Lina ablasının koluna daha sıkı sarılıp genç adamın telaşlı gözlerine baktı. Ona güvenebilirdi değil mi? Onunla tatsız bir olay yaşasa da Zeyd'in arkadaşıydı. Zeyd kötü insanlarla arkadaşlık yapmazdı. Üstelik şu an yardıma ihtiyacı vardı. Ona güvenmekten başka çaresi yoktu.

"Bir Siyonisti vurduk. Yaşıyor mu yoksa öldü mü bilmiyorum. Ama hemen buradan gitmemiz gerekiyor. Silah sesini başkaları da duymuş olmalı. Lütfen bize yardım et."

Ali Ömer, hayretle karşısındaki çok bilmiş kıza baktı.
"Olanları bilmeden size nasıl yardım edebilirim? Benim de başım belaya girebilir. Önce burada neler olduğunu anlatmanız gerekiyor. İki genç kızın bu ıssız yerde ne işi vardı bilmeliyim."

Ali Ömer sözünü bitirir bitirmez, kızın cevap vermesini beklemeden sık kayalara doğru yürümeye başladı. Lina lafı ağzına tıkılmış bir hâlde ona bakıp Mahra ile peşinden yürümeye çalıştı. Ali Ömer'in ne yapmaya çalıştığını anlamıştı. Güvenli bir alan bulmaya çalışıyordu.
Ali Ömer, omzunun üzerinden arkasına baktı. Mahra'nın güçlükle yürüdüğünü görünce adımlarını yavaşlattı. Kızlarla arasında az bir mesafe kaldığında Lina'ya küçük bir bakış atıp homurdandı.

"En ince ayrıntısına kadar her şeyi anlatmaya başla."

"Birkaç mil ilerde zeytin tarlamız var. Siyonistler bize ait topraklara el koydukları gibi bu tarlalarımıza da göz diktiler. Neyse işte kardeşlerimle zeytin tarlasından dönerken bazen işi eğlenceye vurup yasak bölgeye kadar atları yarıştırırdık. Bir gün Mahra ile yarışırken karanlığa kalmıştım. Bir Siyonist askeri ile karşılaştım. Bana hiçbir zararı dokunmadı. Ama daha sonra aynı asker evime geldi.''
Durup Ali Ömer'in tepkisini merak ederek yüzüne baktı. Dikkatle kendisini dinlediğini görünce devam etti. ''Sen de onu görüp bana haksızlık etmiştin. Halbuki ben zaten ona haddini bildirip evimden kovmuştum. Onlarla dost olmayı aklımızın ucundan bile geçirmeyiz. Onlar bizim düşmanımız. Bana olmayacak yakıştırmalar da bulunduğun için sana çok kızgındım. Ama şimdi yardımına ihtiyacımız var. Bize yardım et.''
Derin bir nefes alıp ''Zeyd'in hatrına.'' diyerek cümlesini tamamladı.

Ali Ömer, kızın sesindeki sitem üzerine üzgün bir şekilde yüzüne baktı. Ona bir özür borçluydu. Anlayıp dinlemeden onu kafasında yargılayıp suçlamıştı. Ama şimdi bunun sırası değildi. Başlarında büyük bir bela vardı.
Mahra'nın sendelemesiyle Lina çaresizlik içinde kolundan daha sıkı tuttu.

Ali Ömer kaşlarını çatarak Mahra'ya baktı. Kötü görünüyordu.
"İyi misin?" Diye sordu genç kıza doğru.
Ancak genç kız tanımadığı bu yabancı adama cevap vermek yerine kız kardeşinin kollarına yığılmıştı.

LİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin