"Kudüs'ten hiçbir şekilde vazgeçmeyeceğiz. Doğusuyla batısıyla bizimdir. Filistin'in tek bir taşını dahi onlara bırakmayacağız. Zamanında zorbalıklarla, türlü oyunlarla topraklarımıza sızmış olabilirler. Fakat bu saatten sonra onlara asla ve asla taviz vermeyeceğiz. Göğsümüzdeki imanla Ömer'in, Selahaddin'in emanetine sahip çıkacağız."
"Şeyh!"
Genç çocuğun seslenmesiyle Şeyh Khaleel yüzünde tebessümle on dört, on beş yaşlarındaki çocuğa baktı. Çocuk, yüzünü gölgelemiş hüznün bulutlarını saklayamadan heyecanla konuştu.
"Bir gün onlar olmadan Mescid-i Aksa'yı ziyaret edebilecek miyiz gerçekten şeyh? O günlere kavuşmak için her şeyi yaparız. Ne olur Şeyh, bunun için bize yapılacakları söyleyin, biz mücadele etmeye hazırız.""Evlat, bir gün bu dediklerin gerçekleşecek lakin bunun için sabretmelisin. Aksa'nın da, Kudüs'ün de, Filistin'in de esareti bitecek elbette. Bunun için sadece zaman ve donanım gerekiyor. Siz gençler eğitiminizi bırakmayın. Çalışın, emek verin ve iyi yerlere gelin, söz sizde olsun. Filistin'in size ihtiyacı var. Güçlü adamlar olun, her açıdan donanımlı olun ki esaret zincirlerini kırmada payınız olsun."
Bu sözleri dinleyen gençlerin gözlerinde azim ve ümitvâr olmanın parıltıları vardı. İnanıyorlardı. Bir gün düşledikleri gibi Filistin'in gökleri, mavinin en güzel tonu özgürlükle dolup taşıyacaktı. Beytül Makdis'in avlusu özgürlüğün cıvıltılarıyla dolup taşıyacaktı. Esaret, zulüm, kan ve gözyaşı son bulacaktı.
Erdem, yanında bulunan Zeyd'in kolunu dürtüp kulağına doğru fısıltıyla konuştu.
"Ali Ömer gelmedi. En son Anif'in evinden çıktığını söylemişti. Ama saatler geçti hâlâ ortada yok. Başına bir şey gelmiş olmasın. Gidip onu bulalım."''Telaş yapma hemen, gelmekten vazgeçmiştir belki."
Zeyd'i de bir endişe sarmıştı. Çünkü Ali Ömer sorumsuz biri değildi. Vazgeçmişse haber verirdi. Erdem'i korkutmak istemediği için iyi düşünmek istiyordu. Ama Erdem sakinleşmemişti. Mavi gözlerine yansıyan korku geçen her saniyede büyüyordu.
"Ali Ömer'den bahsediyoruz kardeşim. Haber veremeyecek bir durumda olmalı. Kesin başına bir şey geldi. Ya İsrail onu tutuklamışsa?''
"Telaş yapma be oğlum. Şarjı falan bitmiş olabilir, uyuya kalmış olabilir. Neden hemen en kötüsünü düşünüyorsun?"
Erdem başını iki yana salladı. Kötü düşünmek istemiyordu. Ama içinde kötü bir his vardı. Elini ne yapacağını bilmez bir halde sarı saçlarından geçirdi. Zeyd elini omzuna koyup sıktı.
"Gel hadi, gidip onu bulalım."Zeyd önde, Erdem arkada evin etrafından dolanıp ön bahçeye çıktılar.
Zeyd, bahçenin bir köşesinde duran kızları fark etti. Lina'nın ağlayıp Mahra'nın öfkeli gözlerle ona baktığını görünce arkasındaki Erdem'i unutarak aceleyle onların yanına gitti.
"Kızlar ne oldu? Neden ağlıyorsun Lina?"Lina yüzünü kapatıp ağladığını Zeyd'den saklamaya çalışırken Mahra öfkeyle Zeyd'e çıkıştı.
''Neden olacak? Kendisini ahlak bekçisi sanan o çok bilmiş arkadaşın, ona iyi bir ders verdi.''"Ne? Anlamadım, hangi çok bilmiş arkadaşım?"
Zeyd'in sorularını görmezden gelen Mahra Lina'yı kolundan tutup ayağa kaldırdı.
"Ağlama artık. Senin hakkında hiçbir şey bilmeyen birinin söylediklerini kafana takma. Ben onun karşısında suçluymuşsun gibi susmana sinirlendim. Ana neyse boşver geçti gitti."Zeyd bu duruma anlam verememişti. Ağlayan Lina'dan bakışlarını ayırmadan endişeyle tekrar sorularını yineledi.
"Kim, hangi arkadaşım? Ne oldu? Bana da anlatır mısınız?''

ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİNA
Roman pour AdolescentsLina arkasına dönüp baktığında onu bıraktığı yerde dizlerinin üzerine çökmüş, kendisine baktığını gördü. Aralarında bir hayli açılmış mesafeden dolayı yüzünü net göremese de toprağa bulandığını ve bakışlarındaki hayal kırıklığını seçebiliyordu. Kalb...