21- Ölüme Alışık

1.9K 231 20
                                    

Lina hafif baş ağrısı eşliğinde gözlerini açtı. Beyaz tavan ile karşılaştığında nerede olduğunu anlamak için kısık gözleriyle etrafına baktı. Koluna takılmış serumla ilgilenen hemşireyi görünce kurumuş dudaklarını aralayarak "Ne oldu bana? Neredeyim?" Diyerek ayaklanmaya çalıştı.

Fakat genç hemşire ona izin vermeyip yüzündeki tatlı tebessümle sorularını cevapladı. "Merak etmeyin. Bünyenizi çok zorladığınızdan olmalı ki küçük bir baygınlık geçirdiniz. Ama şimdi durumunuz gayet iyi. Serumunuz bittikten sonra gidebilirsiniz. Ben abinizi çağırayım şimdi."

Lina abi kelimesini duyunca bir an şaşırsa da daha sonra kadının Üzeyir veya Zeyd'i kast ettiğini anlamıştı. Hemşirenin dışarı çıkmasıyla gözlerini yumup olanları düşünmeye başladı. Yine paralı asker ile karşılaşmıştı. Bunlar tevafuk olamayacak kadar fazla olmaya başlamıştı. Her yerde onu görüyordu. Kendisiyle oyun oynuyor olmalıydı.

Kapının tıklanmasıyla üzerini kontrol ettikten sonra gel demişti. Üzeyir, Zeyd ve Fatma içeri girdiler. Fatma, Lina'nın elini tutarak "İyi misin?" Diye sordu.

Zeyd, gözlerindeki endişeli ifade ile Lina'nın ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordu. Onun iyi olması için her şeyi yapmaya hazırdı. Lina gülümsemeye çalışarak konuştu.
"Bir şeyim yok, iyiyim."

İyi olduğunu söylediğinde Zeyd nihayet rahat bir nefes alabilmişti.
"Çok korkuttun bizi."

Lina'nın yüzündeki buruk gülümseme silinip gözlerinde keskin bir acı meydana geldi. Fatma'ya bakarak kafasını iki yana salladı.
"Biz hâlâ korkuyor muyuz Fatma? Bombalarla uyuyup bombalarla kalkan bizler, nasıl böyle küçük durumlarda korkabiliriz? Biz ölüme alışık yaşıyoruz. Ölüm bizi korkutmuyorken bir bayılma mı bizi korkutacak? Hayır, vallahi hayır. Biz her şeye alıştık. Alışamayacağımız bir şey varsa o da hiçbir şey yapmadan çaresizce beklemek... Ben, buna alışamıyorum. Amr'ın katilleri karşısında elimden bir şey gelmiyor oluşu beni mahvediyor."

Zeyd yumruklarını sıkarak Lina'ya yaklaştı. Kalbi direnişle, mücadeleyle dolu güçlü bir kadındı o. Zayıf, çelimsiz bedenine bakmadan koca koca laflar eder, muhattabını altında ezerdi. Gözü karaydı, hiçbir şeyden korkmadan mücadele ederdi. Zeyd'in onu sevme sebeplerinden biri belki de bu gözü kara cesaretiydi.

"Bir şeyler yapmak istiyorsan, önce kendine iyi bakmalısın Lina. Sağlığın her şeyden daha önemli."

Zeyd'in sözleriyle Lina gözlerini sıkıca yumdu. Haklıydı.
"Normalde Zeyd'e kızar senin tarafını tutardım Lina. Ama bu kez Zeyd haklı. Kendine dikkat etmelisin."

Üzeyir'in sitemi de eklenince Lina'nın dudaklarından bir mırıltı gibi "Özür dilerim." kelimeleri döküldü. İyiydi. Fiziki bir acı hissetmiyordu. Sadece kalbi yorgundu, ruhu kan revan içindeydi. Kardeşinin yokluğuna alışamıyordu. Onu ellerinden almışlardı.

"Dışarda seni görmek isteyen biri var. O da bizimle odaya girmek istedi ama Zeyd izin vermedi."

Lina aklına gelen paralı asker ile yüzünü buruşturdu. Gerçekten onu görmek istiyor olamazdı değil mi? Hiç utanması yok muydu? Yüzsüzün tekiydi. Daha kaç kez kovması gerekiyordu, bilmiyordu. Tahmininde yanılıyor olmayı dileyerek Üzeyir'e baktı.

"Kimmiş?"

"Yabancı bir oğlan."

Zeyd'in sinirli çıkan sesi kulaklarına dolduğunda, çarşafın altındaki elini yumruk yapıp sertçe sıktı. Ama hiçbir şey söyleyemedi.
Zeyd, sinirle ellerini saçlarından geçirdi. Sakin kalmaya çalışıyordu. Duygularını belli etmemek için elinden geleni yapıyordu. Ama olmuyordu. Delirecekmiş gibi hissediyordu. Lina'nın kendisinin tanımadığı genç bir çocukla ne işi olabilirdi? Ayrıca ne zamandan beri yakın çevresinden olmayan erkeklerle arkadaşlık kurmaya başlamıştı? Lina Fatma gibi herkesle arkadaş olacak kadar dışa dönük bir insan değildi.

''Dylan Park adında Koreli genç bir adam. Onunla nasıl tanıştın?''
Lina'nın göz bebeklerinin titrediğini gördü Zeyd. Ardından ifadesiz tuttuğu yüzüyle gözlerinin içine bakarak devam etti. ''Merak ediyorum. Bana açıklar mısın Lina? Benim hiçbir şekilde tanımadığım yabancı bir erkekle ne işin olabilir?"

"Zeyd!"

"Zeyd!"

Üzeyir ve Fatma'nın aynı anda bağırmasıyla Zeyd ileri gittiğini fark etti. Ama iş işten geçmişti. Genç kızın gözleri kırgınlıkla bezenmişti.
Pişmanlıkla "Lina ben..." diyerek konuşmaya çalıştı ama Lina konuşmasına izin vermeyip sözünü kesti.

''Zeyd, sen yıllardır Filistin'de değilsin. Seninle eskisi gibi değiliz. İkimiz de değiştik. Çevremdeki herkesi tanımıyorsun.''
''Lina…''

Lina Zeyd'in konuşmasına izin vermeyip ''Ve tanımak zorunda da değilsin. Lütfen şimdi biriniz dışardakini çağırsın. Derdi neymiş öğrenmek istiyorum."

Üzeyir onu çağırmak için odadan çıktı. Zeyd, gözlerini Lina'dan ayırmadan ona bakıyordu. Ne demek istediğini anlamaya çalışıyordu. Ama aralarında kocaman duvarlar örülmüş gibiydi. Ona ulaşamıyordu. Filistin'den ayrıldığı için ona kızgın olabileceğini hiç düşünmemişti. Çünkü Lina ona hiç hissettirmemişti. Üstelik değiştiklerini söylüyordu. Haklıydı ikisi de büyüyüp değişmişti. Ama bu kalplerinin de değiştiği anlamına gelmezdi. Zeyd kalbinin hâlâ Lina ile dolu olduğuna emindi. Lâkin Lina'nın kalbinden hiç emin olamamıştı.
Kapının çalınıp açılmasıyla bakışları kapıyı buldu. Üzeyir ve çekik gözlü adam içeri girmişlerdi. Ölümcül bakışlarını genç adamın üzerine dikti.

"Ne istiyorsun?"

Lina sert bir ses tonuyla konuştuğunda odadaki tüm bakışlar onu bulmuştu. Dylan karşılaştığı bu tepkiyle bir an afallasa da kendini toparlayarak konuştu.
"Sakin ol yaban ceylanı, senden bir şey istemiyorum. Sadece iyi olduğunu görmek istedim."

Lina hoşnutsuz bir hâlde yüzüne baktı. Üzeyir İngilizce anlamıyordu. Fakat Zeyd ve Fatma ana dilleri gibi iyi biliyorlardı. Zeyd'in aşırı bir tepki vermemesi için içinden dua etmeye başlamıştı. Çünkü biliyordu ki bu söyledikleri yüzünden Zeyd içinde sinir krizleri geçiriyordur. Zeyd onunla alakalı konularda aşırı tepkiler verirdi. Bu hep böyleydi. Ona değiştiklerini söylemişti. Ancak kendisiyle alakalı konularda Zeyd'in hiç değişmediğini şu birkaç haftada görmüştü. Bu yüzden biraz önceki sözlerine gücenmiş olsa bile asıl sebebini bildiği için ona içten içe kızamıyordu. Zeyd'e kısa bir bakış attığında yanılmadığını gördü. Zeyd yumruklarını sıkmış bir şeklide öfkeyle Dylan'a bakıyordu. Lina gözlerini ondan kaçırıp Dylan'a döndü ve soğuk bir sesle konuştu.

"Benimle düzgün konuş. Benden ne istediğini anlamıyorum."

Dylan çok üzgün hissediyordu. Lina'dan ne istediğini tam olarak kendi de bilmiyordu. Ama böyle kabaca karşılanmayı hak etmiyordu. Sebebini bilmediği bir şekilde bu Filistinli kıza çekiliyordu fakat her seferinde geri püskürtülüyordu. Neden ona bir şans vermiyordu? Beyninin en ücra köşesine ittiği gerçekler suratına çarptı. Gerçekten bir şansı hak ettiğini mi düşünmüştü? Onlara karşı silah tutarken bunu istemesi fazlaydı, hem de çok fazlaydı.

"B-ben sadece iyi olup olmadığını görmek istemiştim. Ama sanırım hepinize rahatsızlık verdim. Üzgünüm."

Dylan konuşurken Lina ile göz teması kuramamıştı. Oldukça ezik hissetmişti. Duygularının yoğunluğuna daha fazla dayanamamış ve kimsenin bir şey söylemesine fırsat vermeden kendini odadan dışarı atmıştı.

"Lina onu nereden tanıyorsun? Rebekah mı sizi tanıştırdı?"

Lina Fatma'nın sorusuna nasıl cevap vereceğini bilemedi. Bir tarafı gerçekleri söylemenin tam zamanı derken diğer tarafı evet deyip geç diyordu. Ama evet derse yalan söylemiş olurdu. Lina yalan söylemekten nefret ederdii. Bayılmadan önce de onun bir Siyonist olduğunu haykırmak istememiş miydi? Şimdi neden tereddütte kalmıştı anlayamıyordu. Çocukların vereceği tepkiden mi çekiniyordu yoksa onun kimliğini mi saklamak istiyordu? Hayır hayır, onu düşünmüyordu. O katil bir canavardı. Yüzü güzel olabilirdi ama bu Siyonist olduğunu değiştirmiyordu. Ondan nefret ediyordu, etmeliydi. Daha fazla düşünmeden dudaklarındaki bombanın pimini çekti.

"A-aslında onu yasak bölgede görmüştüm. O bir paralı Siyonist köpeği."

LİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin