"Türkiye'ye gitmek zorunda mıyım?"
Mahra'nın yakınmaları kız kardeşlerini artık bıktırma seviyesine getirmişti. Lina sıkılmış bir halde yanaklarını şişirip ablasına baktı.
"Adam aylardır burada. Senin de gidip ailesiyle tanışman gerekiyor.''
"Sanki aylardır benim için burada. O kendi istediğiyle buraya gelmiş. Ben ise hiç bilmediğim, yabancı bir ülkeye gideceğim ve bu sadece onun için olacak."
Aişe gülümseyerek Mahra'ya baktı. Haklı olarak endişeliydi. Rahatlamaya ihtiyacı vardı.
"Mahra, canım Ali açısından da düşünmelisin. Ailesi gelinlerini görmek istiyor. Sen olsaydın onu bizimle tanıştırmak istemez miydin?"
Mahra, çaresizce başını salladı. Ablası haklıydı. Ali Ömer'e en azından bu kadarını borçluydu. Ama yine de elinde değildi. Hiç bilmediği bir yere gitme düşüncesi onu korkutuyordu.
"Siz buradayken ben nasıl başka bir yere gidebilirim? Hem acımız bu kadar tazeyken anne ve babamıza ikinci bir evlat hasretini yaşatmak istemiyorum. Ali'ye de biraz daha alışmam gerekmez mi? Bu kadar erken olmamalı."
Lina farkında olmadan ellerini yumruk yapmış, sıkıyordu. Tırnakları avuçlarına batıp canını acıtsa da o kalbinde hissettiği acının yanında buna duyarsız kalıyordu. Gözlerinden akmak üzere olan yaşları engellemek için başını kaldırıp berrak, mavi gökyüzüne bakmaya başladı. Ağlamayacaktı. Amr cennete uçmuştu. Ağlamasını gerektirecek bir sebep yoktu. Mahra'nın gitmesi de sorun değildi. Eşinin yanında olması kadar doğal bir şey yoktu.
Dişlerini sıkarken bakışları Mahra'yı buldu."Git! Biz ölümlere alışamadık mı hâlâ? Bizim aldığımız her nefes ölüm kokuyor. İlk ölüme şahit olduğunda kaç yaşındaydın? Neden bu durumu sorun ediyorsun? Onunla evlenmeyi kabul ettiğinde bugünlerin geleceğini bilmeliydin. Emin ol ki babamız da bu durumu bilerek seni onunla evlendirmek istedi. Belki de en azından senin buradan kurtulmanı istedi."
Mahra, Lina'nın birden parlamasına şaşırarak baktı. Yanlış bir şey söylediğini düşünmüyordu. Bir şeyleri yanlış ifade etmiş olma ihtimali olabilir miydi?
"Lina, buradan kurtulmak istemiyorum. Burası bizim vatanımız. Kanlarımız toprağı sulasa da bırakmak istemiyorum bu toprakları. Babamız bunu istemiyor. Eğer isteseydi çoktan Ürdün'e veya başka bir yere göç etmiştik. Ayrıca kardeşimizin geri gelmeyeceğini, anne ve babamızın evlat acısının asla dinmeyeceğini biliyorum. Ama yine de onlardan uzak olmak beni korkutuyor. Ali'yi de çok iyi tanımıyorum. Evliliğimiz çok hızlı oldu. Ona güvensem bile benim için hâlâ bir yabancı gibi. Yabancı bir adamla kalkıp uzaklara gitmek de beni tedirgin ediyor."
Lina, herkese ve her şeye karşı öfkeyle dolmuştu. Ama şu an en çok Mahra'ya kızıyordu. Çünkü Ali Ömer'i sevmemesine rağmen babasının isteğini geri çevirmeyip evlenmeyi kabul etmişti. Evlenmeden önce de onu uyarmıştı. İstemiyorsan evlenme demişti. Şimdi tek başına uzakta, hiç bilmediği bir ülkede, yabancı insanların arasında ne yapacaktı? Onun için endişeleniyor olmak öfkelenmesine sebep oluyordu. Fakat kendisi de Mahra da bunlara katlanmak zorundaydı. Mahra, Ali Ömer ile evlenerek geri dönülemez bir yola girmişti.
"Kızlar kavga etmenin zamanı değil. Mahra sen de gerçekten istemiyorsan Ali Ömer ile konuş. Seni anlayacağına eminim."
Aişe'nin konuşması üzerine iki kız kardeş susmuştu. Lina, sinirlerine hakim olmalıydı. Yoksa ablasının kalbini kırabilirdi.
"Tamam, onunla konuşacağım."
Lina, Mahra'nın bir an önce konuşması için onu mutfaktan çıkardı.
"Hadi git şimdi konuş. Babam evden çıktı. Bahçede yalnız olmalı. Lütfen Mahra, bana iyi haberlerle gel. Uzaklara gitmene hazır değilim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİNA
Teen FictionLina arkasına dönüp baktığında onu bıraktığı yerde dizlerinin üzerine çökmüş, kendisine baktığını gördü. Aralarında bir hayli açılmış mesafeden dolayı yüzünü net göremese de toprağa bulandığını ve bakışlarındaki hayal kırıklığını seçebiliyordu. Kalb...