36- Yasla Ruhunu Bana

1.5K 209 71
                                    

Issız zifiri bir karanlık etrafta hakimdi. Ay ışığının titrek ışığı karanlığı aydınlatmaya yetmiyordu. Genç adam bu boğucu karanlığa katlanamıyordu. Bu karanlık, içindeki viranenin, çaresizliğin yansıması gibiydi. Etraftaki sessizliği bir köpek havlamasının bozması üzerine genç adam ayağa kalkıp ağır adımlarla beton basamaklara yöneldi. Küçük balkona çıktığında güçlü kalmaya çalışarak derin bir nefes aldı. Ardından sağ elini yumruk yapıp demir kapıya iki kez ard arda vurdu. Hiçbir ses duymaması üzerine kapının üzerindeki anahtarı çevirip demir kapının gıcırtılı bir sesle açılmasını sağladı. İçeri girdiğinde kızın uyanmamış olduğunu gördü. Başucuna geldiğinde dizlerinin üzerine çöküp kızın alnına elinin tersini koydu. Ateşi düşmüştü. Neden hâlâ uyanmadığını merak ediyordu. Kaç saat geçmişti? Bileğindeki saate bakıp kaşlarını çattı. Epey olmuştu. Plastik leğeni ağır adımlarla lavaboya gidip içindeki suyu boşalttı. Ardından yeni su koyup tezgaha bıraktı. Beyaz havluyu içinde ıslatıp iyice sıktıktan sonra tekrar kızın başına geldi. Havluyu alnında, yanaklarında yavaşça gezdirmeye başladı. Aynı işlemi tekrarlarken gülümsemekten kendini alamadı.
Genç kızın gözlerini açıp başucunda onu bulmasına nasıl bir tepki vereceğini merak ediyordu. Morarmış elmacık kemiğine hafifçe havluyu değdirip kaldırdı. İncinmiş yanağına eliyle dokunmak istiyordu fakat içten içe buna cesaret edemiyordu. Uyusa bile bunun onu rahatsız edeceğine emindi. Onu korumak isterken incitemezdi. Dokunma isteğini bastırmanın giderek zorlaştığını fark edince hızla ayağa kalkıp ondan uzakta köşedeki mindere oturdu. Telefonunu alıp ekrana baktı. On bir cevapsız arama ve beş mesaj vardı. Mesajların biri Theodore, biri Zach ve diğer üçü de operatördendi. Theodore'dan olanı açtı. Theodore olanları öğrendiğine dair tehdit içerikli bir mesaj atmıştı. Cevapsız aramaların üçü de ona aitti. Dylan sessiz bir küfür savurup Zach'in mesajını açtı. Zach’in  mesajı da Theodore'un bir benzeriydi. Sorular ve küfürlerle dolu. Tek fark biri uyarıyor diğeri ise tehdit ediyordu. Dylan telefonu kapatıp sinirle yere bıraktı.

Kollarını kafasının altına alıp sırt üstü uzanıp derin bir iç çekti. Babasını düşündü nefretini kazanacak ne yapmıştı? Dylan’ın da ona ihtiyacı yoktu. Sağ elini kafasına destekleyip yan döndü. Uyayan kıza gözleri takıldığında hayatını gözden geçirdi. Ne için yaşadığını bilmiyordu. Bir amacı yoktu. Boş yere yaşıyormuş gibi hissediyordu. Burada askerlik yapmasının bir anlamı kalmamıştı. Kazandığı ve bundan sonra kazanacağı parayı harcayacak kimsesi yoktu. Luke'un ona ihtiyacı olduğunu düşünmüyordu. İstese bile babası Luke'un bir metre ötesine yaklaşmasına izin vermezdi artık. Güney Kore'ye gidip annesinin ailesiyle yeni bir hayat kurabilir miydi? Bu mantıklı mıydı? Hayır, düşüncesi bile saçmalıktı. Dylan düşüncelerine gülerken acıyla yutkundu. Ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Hayatında uğruna çabalayabileceği bir sebebi yoktu. Karşısında yatan kızın kıpırdanması ile gözlerini yumdu. Kendisi yüzünden masum bir kız zarar görmüştü. Tanrı tarafından lanetlenmiş olduğunu düşünmeye başlamıştı. Neye elini uzatsa kuruyup elinde kalıyordu. Etrafındaki herkese bir şekilde zararı dokunuyordu.

"Neredeyim ben?"

Genç adam kulaklarına dolan pürüzlü ince sesle hemen gözlerini açıp kızın başına fırladı.

"İyi misin?"

Genç kız ürkekçe bakışlarını etrafta gezdirdi. Aşina olmadığı bir odadaydı. Bulunduğu odanın üst tarafında bir mutfak tezgahı, küçük bir buzdolabı, mutfak dolabı ve benzeri mutfak araç gereçleri vardı. Bakışları genç adamın biraz önce uzandığı yer yatağına kaydı. Ardından kendisine endişeyle bakan çekik gözlerle buluştu. Çekik gözlerde bir rahatlama ve şefkat vardı.

"Bir ihtiyacın var mı?"

Lina kafasını iki yana salladı. İçinde bulunduğu bu durum ağlamak istemesine sebep olmuştu. Kısık sesiyle gözlerini paralı askerden ayırmadan konuştu.
''Eve gitmek istiyorum.’’

LİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin