4- Gönül İşleri

3.3K 367 36
                                    

Hafif esen rüzgar, genç adamın yeni yeni uzamaya başlayan sakallarının gıdıklanmasına sebep oluyordu. Genç adam belki de ilk defa sakallarının bu kadar uzamasına izin verdiği için böyle hissediyordu. Genelde ya traş olup sakallarını tamamen keser pürüzsüz yanaklarla dolaşırdı ya da hafif kirli sakal bırakırdı. Fakat şimdi alışılmışın dışında, uzamıştı.

İnce uzun parmakları hafif çıkmış olan sakallarıyla oynamayı alışkanlık haline getirmiş gibi, yine çenesindeydi. Bir yandan sakalıyla oynarken parmakları, diğer yandan da düşünüyordu, yaptıklarını düşünüyordu. Yaptıkları yanlış değildi ama bu şekilde olması onu üzüyordu. Ne kadar pişmanlık duymasa da, bir yerlerde içini burkan bir acı kırıntısı vardı. Bu acı yüreğini yakıyordu. Babasına ve küçük kız kardeşine yalan söylemişti. Fakat içten içe biliyordu ki babası da küçüğü de buraya gelmesine asla rıza göstermezlerdi. Buraya gelmeyi her şeyden çok istemişti. Bu toprakları görmek istiyordu. Üstelik arkadaşının evine, ziyaretine gelmişti. Bunda bir sorun olmamalıydı. Ama ailesi olası tehlikelerin olabileceğini öne sürerek buraya gelmesini istememişlerdi. Kız kardeşi, Alya'sı buraya geldiğini bilse ona çok kızacaktı. Ama Ali Ömer döndükten sonra, bir yolunu bulup kendisini affettirecekti. Kız kardeşi yumuşak kalpliydi, çabuk gönlünü alacağını düşünüyordu. Ancak babasından çekiniyordu. Çünkü babası, sert mizaçlı, otoriter bir adamdı. Yine de kendisine kıyamayıp affederdi diye düşünüyordu. En azından Ali Ömer, kafasında hesapladığı gibi kolay olmasını umuyordu.

"Ne düşünüyorsun öyle?"

Genç adam arkadaşının sesiyle daldığı düşüncelerden sıyrılmış, kara gözlerini arkadaşının mavi gözlerine dikmişti.
Tam Erdem'e cevap vermek için ağzını açmıştı ki nereden çıktığını bilmediği Zeyd üzerine atlayıp onun yerine Erdem'e cevap vermişti.

"Ne düşünecek kardeşim, aşık olmuş düşünüyor işte."

Erdem, Zeyd'in çocuksu haline gülmeden edemedi.
Ali Ömer, Zeyd'i kendinden ayırmaya çalışırken aynı zamanda bu iki sersem çocuğun onun için ne kadar değerli olduğunu düşündü.

Ali Ömer, annesini kaybettikten sonra memleketi olan Konya'dan ayrılıp İstanbul'a, uzun yıllar boyunca arkadaşı olan Erdem'in yanına, taşınmış ve orada eğitim hayatına devam etmişti. Bir süre sonra da tıp okuyan Filistinli Zeyd ile yolları kesişmişti. Ve o zamandan beri aralarında güçlü bir arkadaşlık bağı oluşmuştu.
Ali Ömer, kendisini ahtapot gibi sarmalayan Zeyd'den kurtarmayı başardığında gözlerine bakarak alayla sırıttı ve bağırmaya başladı.

"Evet aşık oldum, Kudüs'e aşığım ben."

Erdem, ellerini kaldırıp sanki tezahürat yapıyormuş gibi "Bu nasıl bir tevafuk böyle, ben de Kudüs'e aşığım." Dedi.

Zeyd, onlara tebessüm ederek baktı. Ne kadar şanslı olduğunu düşündü. Türkiye'ye, yabancı bir ülkeye gittiğinde bu iki samimi insanla tanışmıştı.

"Çocuklar, sizi bekliyoruz."

Üzeyir onlardan Ali Ömer'i çağırmalarını istemişti. Ama onların oyalanacaklarını bildiği için genç adam da dayanamayıp peşlerinden gelmişti.

"Üzeyir bizi kesmeden gitsek iyi olacak. Baksanıza kızmadan sadece gelin dedi." Zeyd saçlarını karıştırırken konuşmuştu.

"Bugün sağından kalkmış olmalı."

Erdem'in de Zeyd'e hak vermesiyle Ali Ömer yürümeye başladı.
"Hadi gevezelik etmeyi bırakın da gidelim."

"Zeyd, senin şu Gazzeli Mahmut amcanın kaç kızı var?''

Erdem'in sorduğu soruyla Zeyd ve Ali Ömer adımlarını durdurup ona döndüler.
Zeyd ciddi bir yüz ifadesi takınmış merak ve şaşkınlıkla arkadaşının yüzüne bakıyordu. Daha fazla merakına dayanamayıp sordu.

"Hayırdır, neden soruyorsun? Bir sorun mu var?"

Erdem, Zeyd'in yüz ifadesinden iyi bir şeyler düşünmediğini sezmişti. Ali Ömer'in de sesini çıkarmadan bir açıklama beklediğini görünce, yanlış anlaşılmalara kapılmalarını istemeyip gülerek kendisini açıklamaya çalıştı.

"Hey yanlış anlamayın! Sadece merak ettim. Bir tanesi Musab'ın nişanlısı. Ama geçen gün zeytin tarlasından dönerken Mahmut amcanın yanında iki kız daha vardı. Ben de kaç kızı olduğunu merak ettim."

Ali Ömer'in gülmesine karşın Zeyd hâlâ ciddi bir yüz ifadesiyle arkadaşına bakıyordu. Belli ki Erdem'in açıklaması onu tatmin etmemişti.

"Neden Erdem'e öyle bakıyorsun?"

Ali Ömer'in sorusuyla Zeyd, kendisini toparlamaya çalışarak mırıldandı.
"Erdem, Mahmut amcanın kızlarına farklı bir gözle bakma."

Erdem'in kafasında çakan şimşeklerle mavi gözleri parladı. Olabilir miydi sahiden? Öğrenmek için yüzündeki gülümsemeyi bastırmaya çalışarak heyecanla konuştu.

"Aslında size bir şey itiraf etmem gerekiyor. Sonuçta ben buraya ziyaret için geldim. Ama belki de bu, benim sandığım gibi, sadece bir ziyaret değil de kaderimde olması gereken zorunlu bir yolculuk. Belki de kaderimdeki kişi burada olduğu için Zeyd'in peşine düşüp buraya gelmişimdir. Son zamanlarda böyle düşünüyorum.''
İki arkadaş şaşkınlıkla birbirlerine bakıp tekrar Erdem'e döndüler. Oysa daha önce Erdem'in erken evlenmek istemediğini, kendini mesleğine adamak istediğini biliyorlardı. Şimdi ne olmuştu da düşüncesi değişmişti. Yoksa gerçekten Filistinli bir kıza gönlünü mü kaptırmıştı? Ama bu kısa sürede böyle bir şeyin olması mümkün değildi. Daha kaç gün olmuştu ki buraya geleli? Üstelik doğru dürüst bir kızla muhabbetleri bile olmamıştı.

"Sakın bana Mahmut amcanın kızları deme!"

Zeyd'in hem kırgın hem de kızgın çıkan sesiyle Ali Ömer iyice rahatsız olmuştu. Arkadaşlarına ne oluyordu böyle? Bu gönül işleri de neydi?
Erdem'in kahkasıyla Ali Ömer istemsizce dişlerini sıkmıştı. Kendisini ilgilendiren bir şeyin olmamasına rağmen neden bu kadar rahatsız olduğunu anlamıyordu. Sabırla iki sersem arkadaşının bu sorunu çözmesini beklemeye başladı.

"Demek yengemiz Mahmut amcanın kızı..." Erdem'in alaylı ses tonuyla daha fazla dayanaman Ali Ömer sözünü kesti.

"Erdem, sen aşık mı oldun? Zeyd sen de mi? İkiniz de Gazzeli Mahmut amcanın kızlarına mı aşık oldunuz?"

"O ikisi benimle bacanak mı olmak istiyor?"
Musab'ın sesiyle üç genç adam da şaşkınlıkla birbirlerine baktı. Zeyd o an yerin dibine geçmek istedi. Musab'ın yüzüne nasıl bakacağını bilemiyordu.
Ali Ömer de utanmıştı ama onu ilgilendirmediği için yanlarına gelen Musab'ın yanına ilerleyip ona cevap verdi.

"Aslında tam olarak ben de anlamadım. Fakat anladığım kadarıyla öyle."

Erdem hemen bakışlarını yerden ayırıp kendisini savunmaya başladı.

"Hayır, kesinlikle öyle bir şey yok. Ben aşık maşık değilim."

"Biraz önce söylediklerin neydi o zaman?"

Zeyd utancını bir kenara bırakıp öfkeyle sormuştu.
Erdem mahçup bir edayla Zeyd'e baktı, kızarmış yüzüne karşı gülüp gülmemek arasında kalmıştı. Ama biliyordu ki gülerse Zeyd'den dayak yerdi. Bu yüzden gülme isteğini bastırmaya çalışarak ona cevap verdi.

''Sadece senin itiraf etmen için yaptım. Bu anı uzun zamandır bekliyordum."

Zeyd, ona kızmayı sonraya erteleyip çok sevip saygı duyduğu Musab'a baktı.
"Musab, lütfen kimsenin kulağına gitmesin. Biliyorsun çocukluğum Lina ile geçti. Sadece çocuksu bir sevgi." Deyip sustu.

Musab, tebessüm ederek Zeyd'in omzuna elini koyup sıktı. O da diğerleri gibi Zeyd'in Lina'ya olan ilgisinin farkındaydı. İslamî sınırlar içinde güzel bir evlilikleri olabilirdi, bunu çok da isterdi ama kız kardeşi gibi gördüğü Lina'nın da Zeyd gibi hissedip hissetmediğinden emin değildi. Lina ve Zeyd arasındaki bağ şüphesiz ki çok güçlüydü ancak Lina daha çok bir abi gibi yaklaşıyordu Zeyd'e. Kendisi ve Aişe gibi görünmüyorlardı dışardan. Daha çok abi kardeş- iki yakın arkadaş gibi görünüyorlardı. Yine de ikisi için de en iyisini ummaktan başka bir şey gelmezdi elinden.

"Biliyordum Zeyd. Ama şimdi bu konuyu kapatılım. Arkadaşların güzel memleketimizin tadını çıkarsın. Buraya piknik yapmaya geldik değil mi?"

Üç arkadaş Musab'ı onaylayıp Kudüs'ün işgale uğramamış, temiz kalan güzelliklerinin tadını çıkarmak için diğerleriniin arasına katılmışlardı.

LİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin