20- Karşılaşma

1.7K 237 27
                                    

Lina, içindeki acıyı, üzüntüyü tarif edecek bir kelime bulamıyordu. Daha önce bu denli keskin bir acı yaşamamıştı. Amr, biricik kardeşi yoktu artık. Almışlardı elinden. Yokluğuna alışmak çok zordu. Her yeni güne, hayal kırıklığıyla gözlerini açıyordu. Hayatta olmadığını kabullenmesi gerektiğini biliyordu ama çok zordu. Ne yapacağını, bu berbat duruma nasıl alışacağını bilemiyordu. Sadece dua ediyordu. Kardeşine bir an önce kavuşmak için dua ediyordu.

"Üzeyir, kızma hemen."

"Nasıl kızmayayım Zeyd, bu kız bana kafayı yedirtecek. Rebekah neyse de şu yanındaki yabancı adam da kim?''

Kulaklarına dolan seslerle acının koyu rengine bulanmış dünyasından çıkıp etrafındaki insanlara odaklanmaya çalıştı. Hayat devam ediyordu. Onlar Amr'sız bir dünyada yaşamaya devam ediyorlardı.

Üzeyir hızlı adımlarla Fatma ve yanındaki adama doğru ilerlerken Zeyd adımlarını durdurmuştu. Lina ona yetişip durduğunda Zeyd ona bakmadan konuştu.

"Lina, ben bu adamı bir yerde görmüştüm ama nerede?"

Lina, omuz silkti. Kim olduğunu umursamadığı için yüzüne bile bakmamamıştı. Fatma'nın okuldan bir arkadaşı olduğunu düşünüyordu. Ama tekrar Zeyd'in konuşması ile içini bir korku kaplamıştı.

"Musab'ın düğününde görmüştüm. Fatma ve Rebekah ile birlikte gelmişti. Hatta yanılmıyorsam Koreliydi."

Lina gözlerini kırpıştırarak onlara doğru baktı. Üzeyir onların yanına varmıştı bile. Zeyd'i arkasında bırakıp hızlı adımlarla yürümeye başladı. Zeyd bu yaptığına şaşırsa da ortamı yumuşatmak için acele ettiğini düşündü ve peşinden gitmeye başladı.
Lina yaklaştıkça korktuğunun başına geldiğini anlıyordu. Zeyd'in Koreli dediği oydu işte, peşine düşen paralı askerdi. Fatma ile tanışıyor muydu? Tam olarak yanlarına vardığında Üzeyir ile konuşan genç adamın bakışları onu buldu. Göz göze geldiklerinde Lina ürperdiğini hissetti. Başı dönüyordu. Bir Siyonist askerinin içlerine sızmış olduğunu haykırmamak için kendisini zor tutuyordu. İki elini yumruk yaparak güç toplamaya çalıştı. Ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Avuç içlerine batan tırnakları canını acıtsa da umursamadı. Hissettiği öfke, nefret ve korkunun yanında hiçbir şeyi umursayamıyordu.. Yer ayaklarının altında sallanıyor gibiydi. Hiçbiri güvende değildi. Bu Siyonist hayatına girmiş ve herkesi kandırıyordu. Amr gibi sevdiği herkesi elinden alacaktı.
Düşüncelerinin arasında cebelleşirken, dudaklarından büyük bir yakarışla bir isim kopmuştu.

''Zeyd!"

"Yardım et!"

Son cümlesini bağırarak söylemeye çalışmıştı fakat sesi bir fısıltıdan farksız çıkmıştı. Gözlerinin kararmasıyla dengesini sağlayamayıp yere yığıldı.
Zeyd ne olduğunu anlayamadan canından çok sevdiği kız ona seslenmiş ve gözlerinin önünde bayılmıştı. Büyük bir hızla ona doğru koşarken Fatma'nın arkadaşı olan yabancı, ondan önce davranarak Lina'nın başını yere çarpmasına engel olmuştu. Yere çöküp Lina'nın başını dizlerine yatırmıştı bile.
Dylan, yaban ceylanının rahat nefes alabilmesi için şalının boyun kısmını gevşetmek için elini kaldırıpi tam şalına uzanmıştı ki bir el sertçe bileğini kavradı. Şaşkınlıkla küçük gözlerini olabildiğince açarak elin sahibine baktı. Bu Lina diye bağırarak koşan esmer adamdı. Gözlerindeki öfkeye bir anlam veremeyerek bileğini elinden kurtardı.

"Bıraksana bileğimi, yardım etmeye çalışıyorum.''

Zeyd soğuk bir sesle "Gerek yok.'' diyerek Lina'yı dikkatlice kucağına alıp iki sokak aşağıdaki sağlık ocağına götürmek için ayaklandı. Lina dışında gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Fatma ve Üzeyir bir şeyler söylüyordu ama duymuyordu. Tek düşündüğü Lina'ydı. Kalbi korkuyla büzülmüştü.

Dylan, Zeyd'in hareketlerine karşılık yüzünü buruşturarak ayağa kalktı. Endişeyle yürüyen Fatma'nın yanında ilerlerken "Abisi mi?" Diye sordu.

Fatma Dylan'ın sorusuyla kafasını iki yana salladı.
"Hayır değil. Sadece çok yakınlar abi kardeş olamayacak kadar çok.''

"Fatma! acele et."

Üzeyir'in arkasına dönüp bağırmasıyla Fatma oflayarak konuştu.
''Şu seslenen benim abim. Ama emin ol biz Zeyd ve Lina kadar yakın değiliz."

Dylan ağzından kötü bir söz çıkmaması için dilini ısırmak zorunda kalmıştı. Lina, Zeyd'in ismini söyledikten sonra bayılmıştı. Acaba bayılacağını hissedip o çocuğa mı gitmeye çalışmıştı? Öyleyse çok yazık ki umduğunu bulamamıştı. Kendisinden kaçıp Zeyd'e gideceği sırada bayılmıştı. Yine de şanslıydı ki atik hareketi ve güçlü kolları sayesinde kafasını patlatmaktan kurtulmuştu. Dylan düşündüklerinden dolayı kendine küfretmek istedi. Onun için endişeleneceği yerde saçma sapan şeyler düşünüyordu. Muhtemelen Lina kendisi yüzünden bayılmıştı. Göz göze geldikleri o kısacık anda, kızın gözlerinde nefret ve korkuyla karışık dehşetli bir ifade vardı. Kardeşinin şehit olmasından onu sorumlu tutuyor olabilirdi. Ona kendisinin bir ilgisinin olmadığını söylemeliydi. Bir yanlış anlama yüzünden ondan uzak durmak istemiyordu. En azından arkadaş olabilirlerdi. Fatma ile olduğu gibi. Bunu neden istediğini bilmiyordu. Ama ona bir şekilde yakın olmak istiyordu.

Küçük sağlık ocağına vardıklarında Lina'ya serum takılmış, içerideki odada yatıyordu. Herkes Lina'nın uyanmasını beklerken Üzeyir kaşlarını çatarak Dylan'a bir bakış atıp tekrar Fatma'ya baktı. "Lina hâlsiz düşmüş. Tabi açlık, sıcaklık gibi etkenler de üzüntü ve stresini tetiklemiş. Etrafta boş boş dolanacağına onunla daha iyi ilgilenmeliydin Fatma."

"B-ben onunla ilgilenmeye çalıştım. Ama çok inatçı beni dinlemiyor bile. İyi olacak, biliyorum, Lina çok güçlü. Kendini toparlayacak.''

Zeyd, Fatma'nın ağlayarak konuşmasına dayanamayıp ayağa kalktı.
"Ağlama Fatma. Dediğin gibi Lina iyi olacak. Ama kolay değil. Biz yanında olup ona destek olacağız. Tamam mı?"

Fatma kafasını sallayarak gözyaşlarını sildi. İyi olacaktı Lina. Tüm kalbiyle inanıyordu buna. Arkadaşı çok güçlü biriydi.

"İsmin neydi?"

Dylan ona hitaben sorulan soru üzerine Fatma ve Zeyd'e bakmayı kesip bakışlarını Üzeyir'e çevirdi. Ardından derin bir nefes alıp konuştu.

"Dylan Park."

"Korelisin galiba? Musab'ın düğününde seni görmüştüm. Rebekah söylemişti."

Zeyd'in sorusu üzerine Dylan, "Evet." Diyerek doğruyu çarpıtmayı seçmişti. Biraz önce soyadını söylerken yaptığı gibi. Kore'de geçerli olan soyadını söylemişti. Yani annesinin soyadını, tıpkı asıl Koreli'nin annesi olması gibi. Amerikalı olduğunu söyleseydi  şüphe uyandırabilir ve onu araştırmalarına sebep olabilirdi. Belki de ilk defa yarı Koreli olması işine yarıyordu.

"Fatma ile nerden tanışıyorsun? Rebekah aracılığıyla mı tanıştınız? Bizim mahallede ne işin vardı? Hristiyan mısın?

Üzeyir'in Dylan'ı sıkıştırması Fatma'nın hoşuna gitmemişti. Dylan'a karşı kibar olması için uyarıcı bir sesle konuştu.
"Üzeyir, Dylan'ı sorguya mi aldın?''

Üzeyir kız kardeşinin bu tavrına kaşlarını çattı. Ardından kısa kesilmiş saçlarına ellerini geçirip Dylan'ı tekrar odağına aldı. Dylan onlara bakıp rahat bir tavırla omuz silkti. Onun bu rahat tavrı sinirlerini daha çok bozuyordu.

"Pek dindar sayılmasam da evet, Hristiyan'ım. Buraya da İsa'nın doğduğu yeri görmeye geldim. Gezmemde bana rehberlik edecek birine ihtiyacım var. Yardımcı olursanız size borçlanmış olurum."

Zeyd ilk söze karıştı.
"Bu tam bana göre bir iş. Yabancıya yardımcı olsak mı Üzeyir?"

Üzeyir, kara gözlerini Dylan'nın üzerinden ayırmadan kafasını olumsuz bir şekilde iki yana salladı.
"Dylan kendisine daha iyi bir rehber bulabilir. Senin de, Fatma'nın da karışmasını istemiyorum."
Son cümlesini söylerken uyarıcı bir bakışla kız kardeşine bakmıştı.

İkiside kafasını sallarken Dylan omuz silkmekle yetindi. İsa'nın doğduğu yeri gezmeyi daha önce aklından bile geçirmemişti. Sadece aşırılığı yüzünden bir anlık ağzından çıkıvermişti.

Lina'nın yattığı odadan çıkan hemşire Zeyd'e bakıp gülümseyerek konuştu.
"Hastamız kendine geldi. Serumu bittikten sonra gidebilirsiniz. Geçmiş olsun."

LİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin