"Lina neden ona izin verdin? Neden yanına yaklaşmasına izin verdin. Onun zeytinliklerde ne işi vardı?"
Lina ağlamasını bastırmaya çalışırken yatağın üzerinde duran fotoğraflardan birini eline aldı. Fotoğraf gizlice çekildiği için ikisinin de sadece yan profilleri görünüyordu. Sanki mutlu bir şekilde gökyüzünü seyrediyorlar gibi görünüyordu. Fotoğrafı bırakıp başka bir fotoğrafı eline aldı. Paralı askerin bakışları onun üzerindeydi. İçini saran tuhaf hisle rahatsız bir şekilde bırakıp bir diğer fotoğrafı eline aldı. Paralı asker elleriyle yüzünü kapatmıştı. Bir başka karede de elini ona doğru uzatmıştı. Lina daha fazla fotoğraflara bakamayıp parmaklarıyla ıslak yanaklarını sertçe silip kafasını iki yana salladı. Bu fotoğrafların hepsi yanlış fikirlere kapılmak için yeterliydi. Ailesinin verdiği tepkileri anlıyordu. Ama yine de içinde bir yerler kırılmıştı. Ona güvenmeyip bu fotoğraflara inanmaları aralarında soğuk bir duvarın temellerinin atılmasına sebep olmuştu. Ailesinin her şeye rağmen ona güvenmesini, yanında olduklarını görmek isterdi. Bu yüzden var gücüyle çırpınıyor, ona sırtlarını döndüklerini görmek istemiyordu.
"Aişe bana inanmalısınız. Ben yanlış bir şey yapmadım. O çocukla aramda sandığınız gibi bir şey yok. Neden bana güvenmiyorsunuz?"
Aişe, kız kardeşinin titreyen dudaklarından kaçan hıçkırığı duyunca hüzünle bakışlarını yere eğdi. Bu durumu düzeltmek için elinden bir şeyin gelmiyor oluşu onu kahrediyordu. Annesi ve babası da Lina'dan farksızdı. Tüm aile perişandı. Musab ile nasıl destek olacaklarını bilmiyorlardı, şaşırmış kalmışlardı. İç çekerek önünde ağlayan kardeşine baktı tekrardan yanında olduğunu ona hissettirmeliydi. Onu çölün ortasında bir başına bırakamazdı.
"Sana inanıyorum canım. Biliyorum ki annem ve babam da sana inanıyorlar. İçten içe seni suçlamadıklarını biliyorum. Sadece bu fotoğrafları açıklayamadıkları için kızıyorlar. Bu kızgınlıkları sana değil..."
Aişe sözlerinin devamını getiremeyip sustu. Anne ve babasının kendilerine kızdıklarını söyleyememişti. Kızlarının bir İsrail askerine gönlünü kaptırdığı düşüncesi yüzünden kendilerini suçladıklarını söylemeye dili varmamıştı. Lina'yı daha fazla üzmek istemiyordu. İçindeki hüznü saklamaya çalışarak gülümsedi.
"Lütfen bunlarla kendini üzme. Sadece iyi ol. Senin iyi olman bizim için her şeyden daha önemli."
Lina ablasının gözlerine umut parıltılarıyla baktı. Kendisine güvenmesine ihtiyacı vardı. Ellerini kucağında birleştirip düşünmeye başladı. Neler olmuştu? Ailesiyle bu raddeye gelecek neler yaşamıştı? Derin bir nefes aldı. Çok şey yaşamıştı. Boğazı düğüm düğüm olurken pencerenin önünde duran küçük masaya doğru yürüdü. Su içmeye -boğazındaki düğümlerden kurtulmaya- ihtiyacı vardı. Titreyen elleriyle şişeyi alıp içindeki sudan bardağa boşalttı. Bardak dolunca titreyen ellerinin eşliğinde dudaklarına götürdü. Birkaç yudum alıp tekrar masanın üzerine bıraktı. Su da içindeki yangını söndüremiyordu.
Göz ucuyla ablasına baktığında tüm hareketlerini dikkatle izlediğini gördü. Ablasının karşısına geçip bağdaş kurarak oturdu. Ablası uzanıp küçük ellerini tuttuğunda gülümsemeye çalıştı. Ancak yüz kasları gülümseme eylemini unutmuş gibi başaramadı. Bakışları ellerini tutan ablasının ellerindeyken mırıldandı."Emin misin? Bana inanıyorlar mı?''
Aişe kardeşinin tereddütlü sesine karşı şefkatle gülümseyerek başını salladı.
"Zeyd? Söylediklerinde ciddi miydi? Bu fotoğraflara rağmen bana inanıyor mu? Yoksa üzülmemem için beni teselli mi ediyordu?''
Lina'nın Zeyd hakkında sordukları Aişe'yi şaşırtmıştı. Kız kardeşi Zeyd'in kendisine olan sevgisinin her şeye ağır bastığını bilmiyor muydu? Geçen gün Zeyd’e olan davranışını merak ediyordu. Bu yüzden kardeşinin kafasındakileri öğrenmek için sordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİNA
Teen FictionLina arkasına dönüp baktığında onu bıraktığı yerde dizlerinin üzerine çökmüş, kendisine baktığını gördü. Aralarında bir hayli açılmış mesafeden dolayı yüzünü net göremese de toprağa bulandığını ve bakışlarındaki hayal kırıklığını seçebiliyordu. Kalb...