Zincirleme Tepkime

3K 84 2
                                    

Frau'nun gelişinden sonra kendime daha çok soru sormaya başladım. Hayatım boyunca kimi sevdiysem onu kaybettim. Elimde bir tek Zero kalmıştı. Frau beni götürmek için ısrar etmedi. Sadece teklifini sunup gitti. Sandığım kadar kötü bir insan değildi. Zincirin bir halkasıydı ve o olmazsa diğer zincirler olmazdı. Fakat bana giderken son bir cümle söyledi;
"Bu dünyada asla bir Kimyacı'ya kafa tutma!" ne demek kimyacıya kafa tutma? Beynimi iyice zorlayınca anladım, kimyacılar simyacıların eğitilmişleriydi. Onlardan korkmam gerekiyordu çünkü onlar polis bizler hırsızlardır. Bizlerden biri gördüklerinde işlerini yapıp ortadan kayboluyorlardı. Yinede korkmuyordum, aksine mutluydum. Bu dünyada tek olmadığıma dair bir kanıt bu. Asıl sorun şu: Bir Kimyacı'yı nereden bulacağım? Kafamdaki sorunlarla uğraşmaktan gerçek hayata odaklanamıyordum. Babam ortalıkta yok! Neredeyse 1 ay oldu fakat babam esrarengiz bir şekilde ortadan kaçmıştı. O kadın hakkında birkaç teorim vardı. İlki kadının bir Kimyacı olma riski. Belki beni babamı araken sıkıştıracak ve oracıkta işimi bitireceklerdi. Bir diğer teorim ise Frau'nun karısı olmasıydı. Belki benle yalnız kalmak için böyle birşey yapmışlardı. Ama bir problem var; Frau o gün yangın olacağını biliyordu, oysa Simyacı'lar geleceği göremez. Belki de berberdeki yangını onlar çıkardı. Fakat öyle birşey olsa yüksek enerji dalgalarını hissederdim. Ben olayın içinde cebelleşirken Zero babasının yokluğunu tam unutmuş derken yeniden başladı. Herşey Sidney'in gelip engin ajan bilgileriyle olayın içine girmesiyle başladı. Bütün herşeyi yeni unutmuşken olanları kamera kayıtlarına kadar gösterince Zero bunalıma girdi. Asıl bunalıma girecek olan benim; babam kayıp!

***

Uzun bir kış mevsimine girdik. Dedikleri gibi buralarda kış fazlasıyla sert ve çetin. Geçen günlerde 6 dağcının çığ altında kaldığı haberini aldık. Bu haber beni ilgilendirmediğini düşündüm ama yanıldım. Olayın yaşandığı dakikalar beynim etrafta yüksek enerji dalgaları tespit etmişti. İnanılmaz bir baş ağrısı çekmiştim o gün. Olayın yaşandığı yere Zero'yla beraber sabah gittik. Gerçekten büyük bir çığ olduğunu gördük. Etrafta dağcıların kan izlerini görebiliyorduk. Karın bembeyaz örtüsünde etrafa saçılmış kan tanecikleri sanki garip bir manzara oluşturmuştu. Hatta ilginçtirki etraftaki bir mağaranın sarkıtlarında da kanın izleri görülebiliyordu. Dağcıların derisi nasıl bir güçle patladıysa bunun bir çığ yüzünden olmadığı kesindi. Bölgede yaptığımız küçük bir turdan sonra geri kasabaya döndük. Kasabanın ikinci ve en büyük kafesinde Sidney bizi bekliyordu. Aslında sabah sabah hiç onun çenesini çekecek halimiz yok. Ama bir bardak sıcak çikolataya hayır demem. Bizi görür görmez ayağa kalktı ve konuşmaya başladı;
"Zero işin içine burnumu soktuğum için özür dilerim."
Ne! Sidney yine bizi şaşırttı. Benden çok Zero'yu çünkü Sidney asla kendini suçlamayan, özgüvenli bir kızdı. Hayretler içinde orada kalakaldık. Büyük bir ihtimalle annesi zorlamıştır. Oturup birkaç bardak sıcak çikolata içmek ikimizede iyi geldi. Öğleden sonra okula gidip resim öğretmenine yardım etmeye söz vermiştik. Birkaç şeyler atıştırıp yola koyulduk. Okula giden yol dik ve kaygandı. Düşe kalka okula ancak varabildik. Resim öğretmeni bir çuval dolusu tuvalle kapıda bizi bekliyordu. Çuvallı alıp götürmek yerine bütün tuvalleri teker teker taşıttı. Ne var kısa yoldan yapıp işi hızlı bitirsek? İşler tuvalleri taşımakla bitmiyordu. Tuvalleri teker teker şovalyelere bazılarını duvara yerleştirdik. İşimiz bitince fazladan 10 puanı aldık. Güzel bu sene de resim dersinden kalmicaktık. Aslında ben değil Zero kalıyordu. Daha fırçayı parmaklarının arasında tutamamasından anlamıştım. Fakat kardeşimi o tuval yığınıyla başbaşa bırakamam. Gönlüm rahat etmez. İşleri bitirdikten sonra bahçeye çıkıp biraz dolaştık. Bahçemiz sık dikilmiş kavak ağaçlarından oluşuyordu. En ortada yarıçapı 35cm olan dev çınarın yanına geldik. Ağaç bütün görkemiyle karşımızda duruyordu. Ağaca sırtımızı yaslar yaslamaz o çılgın baş ağrısı tekrar başladı. Birisi benim gibiydi ve işi çocuk oyuncağı sanıyordu. Etrafa bakındım ama sonunda Zero'nun bana bakışları durmama sebep oldu. Birisi kendini Kimyacı'lara teslim edeceğe benziyor.

***

Eve geri dönerken iki binanın arasında dev bir çığlık yükseldi. İşin garib yanı bu sesi benim dışımda kimse duymadı. Biraz sonra iki binanın arasından yeşil bir duman gökyüzünü kapladı. Ve yine bu görüntüyü sadece ben gördüm. Etrafı zencefil kokusu sardı. Çok şükür bu kokuyu herkes alıyordu. Sophie yine göstermişti hamaretini. Sophie pastane yanmadan önce her okul çıkışı babamın yanına gider pasta-börek dersi alırdı. Bu tarçınlı kek tarifini yangından bir gün önce öğrenmişti. Ertesi gün babam Sophie'nin pastaneye gelmemesini söylemişti, üstelik hiçbir sebebi yokken. Yoksa babam da mı biliyordu yangını? Saçma soruları bir kenara bırakıp birkaç dilim keki mavi bir tabağa koyup odama çıktım. Andy Weir'ın yazdığı Marslı adında eski bir kitabı elime aldım. Turuncu kapağı çok hoştu. Babam bu kitabı çok severdi. Kekimden bir dilim ısırdım ve kitabın kapağını kaldırdım. İlk sayfada bir not yazıyordu "simyacının ülkesi". Bu Frau üzerimde yüksek miktarda baskı oluşturup gitti. Kendimi bu dünyaya karşı bir tehdit olarak görüyordum. En fazla da Zero'nun beni tehdit olarak görmesinden korkuyordum. Çünkü o bu dünyadeki tek dostumdu. Onun güvenini kaybetmek bir uçurumdan aşağı atlamaktan daha beterdir. Onsuz bir hayat düşünemem. Yanlış anlamayın ama sabah ilk işim onun odasına gidip yatakta olup olmadığını kontrol etmek oluyor. Endişeleniyorum. Benim yüzümden ona zarar vermelerinden korkuyorum. Hayatın acısını hissetmeye başladım. Buralarda dolaşan Kimyacı'ların olduğunu bilmek beni korkutmuyor. Çünkü onlardan ne kadar az zeki olsam da onların yapamadığı birşey yapıyorum; hayal ediyorum. Bunu bana Frau söylemişti. Simyacı'lar engin bir hayal dünyasına sahipti. Oysa Kimyacı'lar Simyacı'ları avlayan düşünme yetisi gelişmemiş canlılardı. Bu durumda vücuduma kilit vursalarda asla hayallerime engel olamazlar. Simyacı simyacıdır. Olmayacak şeylerin peşinden koşar. Hayallerinden asla vazgeçmez. Ve her zaman o kazanır.

SimyacıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin