Toprağın soğuğunu iliklerime kadar hissediyorum. Yukarıdan gelen hıçkırık sesleri sabah akşam hiç kesilmiyor. Anlamıyorum, benim canıma can kattılar ama sürekli ölmüşümcesine haykırıyorlar. Üzerime dökülen her damla su, ciğerlerimi temiz havayla dolduruyor. Islak toprağın kokusu genzimi yakacak kadar şiddetli. Oysa onlar bilmiyor; Tohum, toprağa girene kadar, suyu tadana kadar ölüdür. Asıl o zaman canlanır, dev yapraklarını etrafa saçar. Ben Zero ve Sophie'nin kanından gelmiş, dünyaya can veren 4 element simyacısının sonuncusu, Toprak. Üzerine basan her yaratığa can veren toprak. Benden giden yine bana döner. İçine giren her varlığın haykırışını iliklerine kadar hisseden toprak. Onca acımasıza karşı, onlara nefes aldıran toprak. Babasına can verecek olan Toprak...
***
Ve bahçedeki minik toprak tümseği hareket etmeye başladı. Üzerinde biten filizler uzuyor, toprak adeta ortadan ikiye bölünüyordu. Yağmur sustu, güneş açtı. Kuşlar sonsuz senfonilerini söylemeye başladı. Kelebekler, böcekler saklandıkları yerden çıkarak toprak anayı selamladı. İnce bacaklarını yeryüzüne değdiren Toprak, yağmurun bıraktığı sarhoş edici kokuyu ciğerlerine çekip kahverengi gözleriyle etrafı kolaçan etti. Kıvırcık saçları güneş gibi parlıyor, etrafını kapladığı kafatasısını ön plana çıkartıyordu. Yüzüne gülümsemesini yerleştiren Toprak ellerini havaya kaldırıp "Günaydınlar canıma can katan herşeye!" diye bağırdı. Sanki söylediklerini anlayan bitkiler adeta gürleyip, yapraklarını ona doğru çevirdiler. Narin ayaklarını bastığı yerdeki kurumuş çimler canlanıyor, yıllardır kurumuş su kuyusu su ile dolup taşıyordu. Ellerini mutfağın camlarına yaslayıp yürüdüğü yola baktı. Onun yasıyla ölen bahçe, bahar gelmişcesine canlanmıştı. Hoşgeldin diyorlardı Toprak'a, hoşgeldin.
***
Mutfağa girdiğimde bir kadın masada uyuya kalmıştı. Siyah saçları yüzünün önüne düştüğünden pek birşey farkedilmiyordu. Çıplak ayaklarımla merdivenlere doğru yöneldim. Yukarı çıkacaktım ki aşağıdan gelen su sesleri benim ilgimi çekti. Yavaş yavaş duvardan tutunarak spor aletlerinin bulunduğu dev salona girdim. Sesler salonun en sonundaki banyodan geliyordu. Koşarak banyonun kapısının önüne geldim. Kapıyı var gücümle itekliyerek etrafı perdeyle kapatılmış bir banyoya girdim. Perdeyi ellerimle açıp, küvetin içindeki göğüs uçlarından aşağısı suya gömülü babama baktım. Gözlerini kapatmış, sessizce ağlıyordu. Yavaş yavaş ses çıkarmadan küvetin yanına geldim. Minik ellerimicbabamın yanağına götürüp "Ağlama!" dedim. Babam ağlamayı kesti, fakat gözlerini açmaya korkuyordu. Üstümdeki beyaz elbiseye aldırmadan küvetin içine girip başımı babamın iri göğsüne yasladım. Babam gözlerini açıp saçlarımın kokusunu ciğerlerine doldurdu. Kafamı ona doğru çevirip büyük kahverengi gözlerimle babamın mavi gözlerine baktım. Babam şaşırarak "Ama bu imkansız, sen o olamazsın!" dedi. İlk başta güldüm, sonra açıklama yapmak için doğruldum. "Eğer bir bebeğin annesi ve babası simyacı olursa bebek de simyacı olmaz mı? Biz demez miyiz bir simyacı için imkansız diye bir kelime yoktur. Ben 4 element simyacısının sonuncusuyum, adım gibi topraktır benim gücüm. Siz beni mezara koymadınız, bana can verdiniz. Teşekkür ederim. Şimdi iznin olursa borcumu sana karşı ödeyeyim". Ellerimi babamın elleriyle birleştirdim. Gözlerimi kapatıp babamdaki fazla gücü içime çekmek için dua ettim. Ellerimden kanıma akan sıcaklıkla beraber etrafımızı saran toprak tanecikleri duamın kabul olduğunun bir göstergesi. Gelen enerjiyle beraber vücudum büyüyordu. Uzayan saçlarım ve büyüyen göğüslerimi hissedebiliyordum. Babamın ise birşey kaybedeceği yok, aynı vücutta bir insan gibi yaşayacak. O artık bir simyacı değil, ben de bebek değilim. Gözlerimi açtığımda babam parlayan gözlerle bana bakıyordu. Büyüyen göz bebeklerinde kendimi görebiliyordum. Artık 16 yaşında genç bir kızdım. Çocukluğum su gibi geçti gitti. Onca yılı bir saniyede atladım. Ama sadece ben, sadece ben zamanda ilerlemiştim. Babam hala aynı yaştaydı. Su bile sıcaklığını korumuştu. Yani zamanda ileriye gitmemişim. Babamdan gelen enerjiyi ne yapacağını bilemeyen beynim, hücrelerimi geliştirmiş. Babam hızlıca benim bedenimi kendi vücudunun arasına aldı. Babamla bakışıyorken küvetin duvar tarafındaki camdan bir insan silüeti düştü. İkimiz de doğrulup camdan aşağı baktık. Bu... bu annem. Daha nefesini içime çekemediğim annem. Gözlerinin rengini bile bilemediğim annem, benim öldüğümü düşünüp kendi canına kıydı. Babamı kurtaramadığını düşünüp vicdan azabına yenik düştü. Babama dönüp baktığımda gözleri bir ırmak gibi boşalıyordu. Ellerini kafamdan tutup alnıma bir öpücük kondurdu ve küvetten çıktı. Askılığa astığı kıyafetleri üzerine giyip koşarak dışarı çıktı. Benim dışarı çıkma ihtimalim yok. 5 yaşındaki bir kız için dikilmiş bir elbise artık bana olmaz. Hazır herkes dışardayken yukarı çıkıp bir odaya daldım. Şanslıyım ki dolapta kadın kıyafetleri vardı. Üzerime bir tişört ile pantolon giyip arka bahçeye indim. Evdeki herkes oraya toplanmış, ölen annemim cesedi önünde ağlıyorlardı. Yanlarına gittiğimde herkes kafasını çevirip bana baktı. Bir oğlan öne atılıp "İşte rüyalarıma giren kız buydu. Aşık olduğum kız bu!" diye haykırdı. Zero sinirlenerek "O Toprak, benim kızım. Geçen hafta mezarına koyduğumuz, arkasından ağladığımız bebek var ya o beni kurtardı. Geldiğinde daha 5 yaşındaydı. Ellerini ellerime koyup enerjimi çekip aldı. Hem sen ona aşık mısın?" dedi. Çocuk kafasını kaşıyarak "Belki karıştırmışımdır" dedi ve geri çekildi. Yanlarına koşup annemin öldüğünü bile bile "Annem nasıl?" diye sordum. Bir kız annemin üzerine örtü örttü. Demek gerçekten ölmüş. Oracıkta oturup ağladım. Üzerini örten kız "Senin öldüğünü duyunca sinir krizine girdi. Birkaç saat uyudu. Uyanınca da camdan atlamış" dedi. Babam daha fazla ağlamaya başladı. İki oğlan annemin cesedini uzun bir tahta parçasına koyup benim için açtıkları mezarın yanına koydular. Oradaki çocuk "Kanı kurumadan gömmek gerek. Yoksa cellatlar yine evin etrafını sarar" dedi. Babam koşarak eline bir kürek aldı ve benim içinden çıktığım çukuru genişletmeye başladı. Bir kız omuzlarımdan tutup "Hadi gel biz içeri gidelim" dedi. Babamın bağırış seslerini bırakıp mutfağa girdik. Annemin üstüne örten kız ellerini lavaboda yıkarken kanın çıkması için bastırıyor, elleri temizlense bile bastırarak yıkamaya devam ediyordu. Diğer kız ayağa kalkıp musluğu kapattı ve ağlayan kızı yanımdaki sandalyeye otutturdu. Beni gören kız göz yaşlarını silip "Benim adım Damla, bu da Aylin. Biz annenin çok çok yakın arkadaşlarınız. Senin teyzen sayılırız" dedi. Ağlamak istiyordu ama beni üzmemek için ağlamamak için direniyordu. Ben ise korkak gözlerle onları izliyordu. Babamın bardakları titreten haykırışını duyunca koşarak bahçeye çıktım. Babam kucağına annemi almış, açtığı çukurun içine yerleştiriyordu. Yere çömelip ağlamaya başladım. Aylin ile Damla arkamda dikildi ve onlar da ağlamaya başladı. İlk defa ayak bastığım yerde çoktan bir can gitmişti. Ben evde bayram havaları olur diye beklerken herkes ağlıyordu. Sonuçta babam kurtulmuştu. Ama annem benim öldüğümü sanıp vicdanına karşı dimdik duramadı. Özür dilerim anne. Keşke ilk senin kokunu takip etseydim. Beni o kara toprakta uyandıran koku da senin kokunmuş. Özür dilerim anne. Seni vicdanınla baş başa bıraktığım için bin kere özür dilerim.
***
Akşam saatlerine doğru herkes yemek masasına oturdu. Artık evde herkesin adını biliyordum. Beni rüyasında gören oğlanın adıThomas, Damla'nın sevgilisi Oliver ve şu yakışıklı olan da Robb. Oliver kendini "Damla'nın sevgilisi" olarak tanımlayınca Damla ters ters Oliver'a bakmıştı. Demek ki arada olaylar var. Ben en çok Aylin'i sevdim. Üzerimdeki kıyafetler de ona aitmiş. Bana hediye etti. Bu akşam menüde salçalı makarna vardı. Annemin yapmayı en çok sevdiği ve yediği yemekmiş. Tencereyi bitirene kadar herkes ağlayarak yemek yedi. Bir tek Robb ruh gibi tepki vermiyordu. Aylin tabakları toplamaya başlayınca kalkıp yardım edeyim dedim. Damla omzumdan tutup "Gel benimle" dedi. Babama bakıp adeta izin istedim. Babam kafasını sallayıp gitmeme izin verdi. Merdivenlerden çıkıp Damla'nın odasına gittik. Odaya girdiğimde Damla yatağın üstüne oturmamı işarer etti. Konuşmaya başlamak işin yutkundu ve derin bir nefes aldı;
"Bundan iki yıl önce baban yaptığı küçük bir hata yüzünden evrim geçirdi. Bu evrim o kadar fazla değişim içeriyordu ki babanın vücudu bu yüke dayanabilecek gibi güçlü değildi. Thomas amcan babana belli bir ömür biçti. Bizde annen sayesinde bu maceraya katılıp babanı kurtarmak için birsürü macera yaşadık. Kimi zaman aramıza yeni dostlar katıldı, kimi zaman yollarımız ayrıldı. Ama asla pes etmedik. Herkes canla, başla babanın yaşaması için mücadele etti. Özellikle de annen. Sırf seni doğurabilmek için kendi ömründen vazgeçip simyacı oldu. İlişkiye girmek için babanla evlendi. Kısacası hayatını babana adadı. Babana bakışını hatırlarım onun, gözlerinden aşk fışkırırdı. Aşk bazen fedakarlık demektir. O da baban için kendinden vazgeçti ve sana hamile kaldı. Çok acı çekti ama sen yine de dünyaya gelmemek için direndin. En sonunda amcan işe girişip seni dünyaya getirdi. O an için mutluyduk. Çünkü ameliyattan önce herkes ikinizden birinin öleceğini düşünüyordu. Ama sen yaşamamak için inat ediyordun. Sorun üzerine sorun çıktı. En sonunda Aylin'nin yaptığı küçük bir hata sonucu muradına erdin. Annenin o zamanlar dinlenmeye ihtiyacı vardı. Ona sürekli uyku ilacı verdik, bunu ondan gizlemenin başka bir yolu yoktu. En sonunda gözlerini açtı ve bizde her şeyi anlattık. Babana olan sadakatine rağmen babanın 6 aylık ömrü kaldığını öğrenince babanı kurtaramadığını düşünüp canı kıydı. Anlatmak istediğim ise şu, annen seni asla terk etmek istemezdi. Annen sadece bu vicdan azabıyla yaşayamayacağını düşünüyordu. Lütfen kendini de suçlama. Eğer sen gelmeseydin annen ölmek de biraz da olsa haklı çıkardı. Sonuçta baban artık bu illetten kurtuldu, bunun için sevinmeliyiz. Şimdi yarın daha güler bir yüzle yataktan çıkacağız hepimiz, babanın da vicdan azabı çekmemesi için elimizden geleni yapacağız. Yoksa bunca macera boşa yaşanmış olur. Daha önümüzde koskoca bir hayat var. Önümüze pek çok engel çıkacak, bu engelleri hep beraber aşmayı öğreneceğiz. Asla ihanet etmek yok bizim kitabımızda. Şimdi bana söz ver, ağlamak yok tamam mı?"
"Tamam"
Bunca konuşmada verilmek istenilen mesajı daha öncede ben almıştım. Ama yine de Damla'yla konuşmak iyi geldi. O gerçekten sahip olabileceğiniz en kaliteli arkadaşlardan bir tanesi. Şimdi onun dediği gibi bir olmayı öğreneceğiz. Önümüze nasıl engeller çıkacağı hakkında en ufak bir fikrim yok fakat her türlü tehlikeye hazırlıklı olacağız. Ben babamın kızıyım. Bizim lügatımızda ihanete yer yok. İmkansız kelimesi hiç yok. Bir simyacıyız, biz olmazsak bu dünyanın tadı tuzu olmaz. Biz dostuz, aramızda olan aramızda kalır. En önemlisi de biz insanız, hayvan gibi davranmak bize yakışmaz. Hoşgelmişimdir inşallah. Umarım hoşgelmişimdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Simyacı
Science FictionBaşka bir evrenden annemin rahmine düştüm. Benim yüzümden ailem darmaduman oldu ve babamla birlikte yepyeni bir hayata adım attık. Zero'yla bu cennet diyarlarda tanışıp kader ortağı olduk. Jack ve Dany'nin yaptıkları pislikler hayatımıza altından k...