İnsan

402 17 2
                                    


Martin'e gün geçtikçe alışmaya başladım. Her ne kadar ona gitmesi için yalvarsam da o hâlâ benimle beraber yaşamaya devam ediyor. Aslında bu bir bakıma işime de yarıyor. Kahvaltımı hazırlıyor, evi temizliyor ve şehirden bana temiz giysiler getiriyordu. Baltayla kestiği ayağı ise daha da iyi olmaya başladı. Daha ayaklarının üzerine basamıyor fakat kanın tuttuğu kabuğu kaldırdığım zaman yeni deriyi görebiliyorum artık. İştahı da arttı. Günlük yediğim yiyeceklerin neredeyse dört katını rahatlıkla midesine indirebiliyor. Ayağı iyi olmadığı halde bastonla her gece şehre iniyor, ihtiyaçlarımızı çalıp sabaha doğru geri dönüyordu. Bugün ise onun bu umursamazlığı yüzünden yarası yeniden açıldı ve oluk oluk kan akmaya başladı. Üstüne üstlük o an benim yatağımda yatıyormuş. Bütün öğleden sonramı çarşafları değiştirmekle uğraştım. Evde olan tek sağlam çarşaflar koltuğun üzerindekiler olduğu için bu gece aynı yatağı paylaşmak zorundayız. Robb'a pek çok kez ihanet ettim. Umarım koruyucular bu gece evime girip beni öldürmez.

***

Akşam yemeğini hazırlamak için işe koyuldum. Martin yukarıda yatağa yatmış dinleniyor. En son yemeği sabah kahvaltısı olduğu için kurt gibi açtır kesin şu an. Canı yandığı için hiç haykıramıyor. Haykırsa şu an evin duvarlarını "Karnım aç!" sesleri doldururdu. Neyseki uyuyor.

Buzdolabını açıp neler pişirebileceğimi düşündüm. Aklıma binbir türlü tarif geldi ama hiçbirini yapma zahmetinde bulunamam açıkcası. Beyfendi istediği kadar önündekileri beğenmezse beğenmesin, eğer ayağına dikkat edip ortalığı batırmasaydı bende temizlik yapmazdım. Dolayısıyla sırtım da ağrımazdı. Dört dilim ekmeği ekmek kızartma makinesine yerleştirdim. Ocağın altını açıp tavanın içine iki kaşık tereyağı koydum. Onlar orada erirken raftan en geniş tepsiyi masanın üzerinde çıkartıp tabakları yerleştirdim. Elime aldığım iki yumurtayı tavaya kırıp içini peynirle doldurdum. Geçen kahvaltıda bu yumurtayı yaptığımda benden ikincisini yapmamı istemişti. Ocağın altını kapatıp yumurtaları tabağa aldım. Peyniri, zeytini koyduktan sonra iki bardağí vişne suyuyla doldurup yatak odasına yol aldım. İçeri girmemi daha da kolaylaştırsın diye kapıyı açık bırakmıştım. Hiçbir zahmet göstermeden büyük tepsiyi yatağın üstüne yerleştirdim. Yumurtayı gören Martin doğrulup benim de yanına oturmam için yorganı havaya kaldırdı. Gözlerimle sessizce teşekkür edip yatağın içine girdim. Elime çatalı alıp büyükçe bir parça peyniri ağzıma götürdüm. Ağzımda peyniri çiğnerken Martin "Kızarmış ekmek de olsaydı fena olmazdı" der demez aklım başıma geldi. Ekmekleri kesin yaktım. Koşarak yataktan çıkıp çıplak ayaklarla mutfağa indim. Mutfağa dumandan girilmiyordu. Hâlâ anlamıyorum ne ara bu ekmekler bu kadar yandı ki? Koşarak kapı baca ne bulduysam her yeri açtım. Birkaç dakika sonra mutfak daha iyi bir haldeydi. Keşke ekmek kızartma makinesi için de aynı şeyleri söyleyebilseydim. Ekmeğini aşırı kızarmış seven Martin bey makinenin ayarlarını manuel olarak değiştirmiş. Dolayısıyla makina benim tuşuna basmadığım sürece ekmeği kızartmaya devam etmiş. Aşırı sıcaktan makinenin dışındaki plastik bile yanmış. Elektrik tesisatına birşey olmasın diye koşarak fişi prizden çıkardım. Evin geri kalanı soğuktan nasiplenmesin diye açtığım pencereleri teker teker kapattım. İçerdeki koku nispeten azalmıştı. Ekmekleri çöpe atıp Martin'in yanına çıktım. Odaya girince Martin "Ekmekleri yaktın değil mi?" dedi. Demek ki koku ta buraya kadar gelmiş. Napalım kokuya alışınca şikayet etmez artık.

Yatağın içine girip yemek yemeye devam ettim. Vişne suyunu bitirince Martin;

"Seni bunca deli divane eden adam, nam-ı değer Robb nasıl biri?" diye sordu. Ağzımdaki lokmam boğazımda düğümlendi kaldı bir anda. Bardaktaki vişne suyunu kafama dikip boğazımı temizlemeye çalıştım. Elimdeki çatalı tepsiye bırakıp ağzımı elimle sildim. Martin;

SimyacıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin