Yaşadığımız küçün çaplı sevinç çılgınlığından sonra içeri geçtik. İçerisi son derece hoş bir kokuya sahip çiçeklerle kaplıydı. Adamın hala neden evli olmadığını merak etmeye başladım. Zenginsin, yakışıklısın, romantizimden anlıyorsun. Dünyadaki bütün kadınları kendine çekebilecek bir kuvvete sahipsin. Neden hâlâ bu mutsuz hayatı yaşamaya kendini zorluyorsun ki? Herhalde gece hayatında işlerini halleden bir erkektir. Hem banane ki, bizim şu anlık ilgi odağımız olacak düğündeydi. Kızlar şimdiden düğünü bahçede yapmayı planlıyordu. Fazla kişi olmadığından küçük bir kutlama yeterli olacaktı. Belki Denis Bey veya suratsız hizmetçi kadın gelirdi. Eve girdiğimizden beri gözlerini bizden ayırmayan kadın, Denis Bey'e olan biteni sormaya çekiniyordu. Ev onun, istediğini getirir öyle değil mi? Birkaç adımla dev merdivenlerin önüne geldik. Denis;
"Misafirlerimizi kalıcakları odaya götür." dedi. Hizmetçi kadın hiç sesini çıkarmadan merdivenlerden çıkmaya başladı. Olayı kavradıktan biraz sonra kadının peşinden gittik. Kalacağımız odaların bulunduğu koridor sonsuz bir köprü gibiydi. Yerden aydınlatılmış duvarlar, kırmızı renkli avizeler... Bu adam gerçekten tasarımdan anlıyordu. Ben hiç düşünmeden merdivenlere en yakın odanın önüne geçtim. Zero ile Sophie koridorun en sonundaki odaya koştular. Zero bizimle konuşmak için öteki uçtan bağırıyordu. Koridorda bir olimpiyat koşucusu gibi bi o tarafa, bi bu tarafa koşturmaya başladık. Hizmetçi kadın ışıkları kapatınca bi anda saldırı pozisyonuna geçtik. Kadın simsiyah görünen bedeniyle "İyi geceler" dedikten sonra merdivenlerden aşağı indi. Robb etrafa elektrotlar saçıp koridoru aydınlattı. Diğerleri oyuna devam ederken ben odama geçtim. Oda diğer odalara kıyasla daha küçüktü. Mavi nevresimli yatağın üzerinde bir Macbook duruyordu. Yatağa oturup bilgisayarı açtım. Tarayıcı üzerinden adlarımızı arattırdım. Herşey beklediğim gibiydi, Rus medyasının bizden haberi yoktu. Çok şükür gönül rahatlığıyla bir tatil geçirebilecektik. Bilgisayarı kapatıp yatağın içine girdim. Esen rüzgar bir ninni gibi uyuttu beni. Sabah uyandığımda fark ettim de uzun süre uyumamışım. Kıyafetlerimi giyip aşağı kata indim. Mutfaktan elinde tepsi ile asık suratlı kadın çıkıp ters ters bana baktı. Kadının tavırları o kadar korkutucuydu ki onunla karşılaşmamak için Allah dua etmeye başladım. Denis ve diğerleri _dışarda oturmuş kahvaltılarını yapıyordu. Yanlarına gidip bos bir sandalyeye oturdum. Denis Bey en baştaki sandalyesine oturmuş kahvesini yudumluyordu. Bizimkiler kıtlıktan çıkmış gibi kahvaltı yapıyorlardı. Damla;
"Öyle boş boş bakacağına tabağına birşeyler doldur. Bugün çok işimiz var." dedi.
"Ne gibi işlerimiz var?"
"Gelinlik bakmaya gideceğiz, bundan daha büyük iş olabilir mi sence?"
"Hangi parayla gelinlik alacakmışsınız?"
"Sen orasını boşver Thomas, Zero ile Sophie herşeyin en iyisini hakediyor."
Denis lafın arasına girerek olayı kavramamı sağladı.
"Denis Bey, bizim için yaptıklarınız için sizlere minnettarız. Bırakın da gerisini biz halledelim."
"Olmaz, siz benim için çok değerli kişilersiniz. Hem Sophie hayatında bir kere evleniyor, bırak da sevabını ben alayım."
Peki buna da tamam. Sağolsun Damla gözleriyle adamı esir almış. Peki bu ilgiden Oliver neler hissediyor sizce? Kıskançlık. Sevdiği kızı deli gibi kıskanıyordu. Ama olsun, kıskançlık ilişkilerdeki bağları kuvvetlendirir.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra kızlar arabaya binip şehir merkezindeki bir butiğe gittiler. Biz ise onlar gelinlik beğenene kadar etrafta dolaşacaktık. Arabaya bindikten sonra nereye gideceğimizi planlamaya başladık. Robb;
"Madem Rusya'dayız, votka içmemek olmaz değil mi?"
"Gündüz gündüz çarparsa kızlar fena pişirir bizi."
"Aman onlara ne ki erkek olan biziz, kanı kaynayan biziz."
"Sen bu lafları Aylin'in karşısında söyle bi ben seni o zaman görürüm."
Her ne kadar Robb'a karşı gelsek de fikrini kabul ettik. Arabanın içindeki navigasyondan butiğe en yakın barın önüne geldik. Bar gündüz vakti bomboş olmasına rağmen içerde sarı saçlı, üniversiteli bir genç yavaş bir şarkı söylüyordu. Gitarının rengi, duvarlardan daha koyuydu. Barmenin önüne geçip votkaları kafaya dikmeye başladık. Bir, iki derken ciddi ciddi sarhoş olmuştuk. Allah'tan kızların işi uzun sürmüştü de kahve içip kendimize gelmek için zamanımız olmuştu. Kahvelerimizi sokağın köşesindeki Kafede içerken Damla aradı. Arabaya binip yol almadan önce ellerimize bir bardak kahve daha alıp yola çıktık. Butik çok uzakta değildi ama kızlara sarhoş olduğumuzu belli etmemek için garip yerlerden dolaşıp butiğin önüne geldik. Aylin ellerini gösünde bağlamış bize bakıyordu. Arabadan inip kapıya doğru yöneldik. Sırasıyla Robb, Zero ve Oliver kapıdan içeri girdi ama bana sıra gelince Aylin kolumdan tutarak;
"Konuşmamız lazım." dedi.
"Olur, hadi gel şuradaki kafeye oturalım." Yavaş yavaş adımlar atmaya başladıkça Aylin'in Jon hakkında herşeyi öğrenip öğrenmediği ihtimali aklıma düştü. Eğer böyle birşey olursa Aylin asla Robb ile bir arada kalamaz.
Kafeye girip yol kenarındaki bir masaya oturduk. Aylin gelen garsona;
"Hiçbirşey istemiyoruz, sadece oturup kalkıcağız." dedi.
"Söyle bakalım, benimle ne konuşmak istiyorsun?"
"Biraz eski dosyaları açalım dedim."
"Neymiş o ESKİ dosyalar?"
"Jon Thomas, Jon'un ölüm sebebi."
"Daha öncede söylemiştim sana, bir kızı çok sevdi, kızda onu sevmeyince canına kıydı."
"Sorun bu değil Thomas, sorun o kızın kim olduğu."
"Ben nerden bileyim o kızın kim olduğunu?"
"Emin ol ikimizde o kızın kim olduğunu biliyoruz."
"Kimmiş o kız?"
"Lafı dolandırma, sen söyle"
"Bilmiyorum dedim ya sana?"
"Yalan söyleyemiyorsun biliyormusun?"
"Ne yalanı ben yalan söylemiyorum."
"Adamı çıldırtırsın sen Thomas. O kız benim. Bunu ikimizde biliyoruz. Jon'un ölmeme gibi bir şıkkı varken sen bu gerçeği herkesten saklayarak ölmesine izin verdin Thomas, bunu nasıl yaptın?"
"Bana unutacağını söyledi-"
"Ama unutamadı. Sen anlarsın aşktan Thomas, öyle unuturum demekle olmuyor anladın mı? Kalbinden bir parça koparıp geri yerine koyunca eskisi gibi oluyor mu?"
"Ben... Bunları hiç düşünmedim."
"Ama ben düşündüm Thomas. O olay olduğundan beri geceleri uyumadım düşündüm. İnsan bu kadar nasıl aşık olabilir diye düşündüm."
"Bak, bunca şeyden sonra sakın bir yanlış yapayım deme."
"Ne gibi yanlışlar?"
"Robb ile olan ilişkin."
"Bilemiyorum, Jon'un ölmesinin sebebi Robb ile olan ilişkim. Vicdanım rahat eder mi bilmiyorum. Belki küçük bir ara vermek herkes için daha iyi olur."
"Olmaz, sakına böyle birşey yapma. Jon kendi yolunu kendisi çizdi."
"Ben onu yolundan döndüren engeldim anladın mı? Atlarım, geçerim dedi ama yapamadı. Herşey benim yüzümden."
"Robb'la ayrılman onu yoluna geri döndürecek mi?"
"Evet belki onu geri getirmeyecek, ama vicdanımı susturacak."
"Senin vicdanının acısını Robb'a yükleyemezsin."
"Bilmiyorum Thomas. Belki de herkes için daha iyi olur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Simyacı
Science FictionBaşka bir evrenden annemin rahmine düştüm. Benim yüzümden ailem darmaduman oldu ve babamla birlikte yepyeni bir hayata adım attık. Zero'yla bu cennet diyarlarda tanışıp kader ortağı olduk. Jack ve Dany'nin yaptıkları pislikler hayatımıza altından k...