Zero

1.7K 65 3
                                    

Zero'yu ne kadar sevdiğimi söylememe gerek yoktur herhalde. Çünkü o benim kader ortağımdı. Daha doğrusu yoldaşımdı. Bu aralar kendini geliştirmeye fazla önem gösteriyor. Ses yarışmasına katılacağını duyduğum zaman onun adına sevinmiştim. Birde üstüne üstlük atletizim yarışına katılacağını duyduğum zaman benimle dalga geçtiğini düşünmüştüm ama ciddiymiş. Kayıtlara kadar herşeyini benden gizlice yapmış. Dany'yle beraber daha fazla sıkı fıkı olmaları beni rahatsız ediyordu. Çünkü o ve Jack piskopatın tekiydi ve Zero'ya zarar vermelerinden korkuyorum. Zero'nun kılına zarar gelsin kimyacı olduklarına bakmam ilk onların üstüne yürürüm. Ben ciddiyim. O kadar Zero'yu seviyorum. Daha çok sahipleniyorum. O baştan aşağı yetenekle donatılmış bir insandı. On parmağında on marifet derler ya aynı öyleydi. Ona zarar gelmemeliydi, gelemez. Aslında onu sahiplenmemin gerçek sebebi şu; Zero'nun babası olaydan iki hafta önce beni yanına çağırmıştı. Dükkana girip bana bir bardak çay ikram etmişti, yanına da şu lezzetli bisküvilerden. Bu bisküvileri babam yapıyordu ama asla yedittirmiyordu bana. Çayımı son kez yudumlayınca sordum;
"Bir problem mi var?"
"Ben, şey demek istiyorum. Zero da sen de kader ortağısınız, ikinizinde annesi yok. Benim ne kadar bu dünyada kalacağım belirsiz. Sen düzgün bir çocuksun. Eğer benim başıma birşey gelirse Zero'yu koruyup kolla. Yalnız bırakma. Ağlamasına tanıklık etme. Sana bu konuda güvenebilirmiyim?"
"Elbette güvenebilirsiniz. Onunla benim aramdaki bağ dostluktan ötedir. Siz hiç merak etmeyin. Ama yine de Zero sizden iyi bir baba bulamaz. Onu terketmeyin"
Son söylediğim cümleden sonra koşarak eve gittim. Utanmıştım. Kelimeler boğazımda karışmış ancak bu kadarını yapabilmiştim. Sabah kahvemde işte hep bunları düşlerim. Yeni kahve doldurmak için mutfağa girer girmez kapı çaldı. Kapıda Sophie vardı. Açar açmaz şöyle dedi;
"Thomas, Zero kayıp!"

***

İki saattir Zero ortalıklarda yokmuş. Ben ise o arada geçmişi düşünmekle meşguldüm. Heryere baktık ama yoktu. Herkes Zero'yu şehirde ararken ben ormana gittim. Etrafta garip bir koku vardı. Çalıların arkasında kırmızı kan izi vardı. Lanet olsun! Nereye gider bu çocuk. O Dany ve Jack'e güvenmemem gerektiğini biliyordum. Kesin onların bu işte parmağı vardı.
Avazım çıktığı kadar Zero'nun adını haykırıyordum. En sonunda herşeyi herkesi boşverdim ve durduğum yere diz kapaklarımın üstüne çöküp ağlamaya başladım. Bir anda kandaki insülin değeri arttı. Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi hissettim. Başımı havaya kaldırıp gözlerimi açtığımda renkleri canlı yeşil rengindeydi. Ayağa kalktım ve birkaç saniye sonra ayaklarımın yeryüzüyle teması kesildi. Yerden 15m yukarıya doğru yükseldim ve etrafa halkalar şeklinde yeşil plazma ışıkları saçıyordum. Bir anda ormanın içinde deli gibi koşan bir yaratık dikkatimi çekti. Arkasında mor bir iz bırakışından onun bir kimyacı olduğunu anlamıştım. Sistematik enerji alanıma girince oracıkta yığılıp un ufak oldu. Bu Dany'ydi! En azından intikamımı almış oldum. Dany'nin suratına uzun süre baktım. Gözleri aralandı ve birden havaya fırladı. Kasabanın öteki tarafından birşey mor dumanlar saça saça uçarak yanımıza geldi ve Dany'yi mor bir duman kapladı. Duman dağıldığında Dany eskisinden daha sağlıklı biçimde üzerime atladı. Tam herşey bitti derken dağın eteklerinden Thomas diye birisi haykırmıştı. Bu Zero'ydu. Vücudumda daha deminki patlama tekrar gerçekleşti ve yepyeni bir özelliğimi keşfettim; istediğim kişinin vücuduna bürünmek! Daha önce kitaplarda ve filmlerde oldukça klişe bulduğum bu gücü ilk önce Jack'de deneme fırsatı buldum. Bir anda 2.15m boyunda olmanın verdiği rahatlıkla Dany'yi üzerimden çekip tek elimle havaya kaldırdım. Jack üzerime atladığı zaman beyin dalgalarım adrenalin miktarım kadar arttı ve etrafa muazzam bir enerji saldı. Jack'in bütün kanı genleşip damarları patlattı ve Jack birkaç saniye içinde kanlar içinde yere yığıldı. Aynı olay Dany'nin de başına geldi. İşim bittiğinde geriye ikisinin de cansız bedenleri kalmıştı. Etrafımdaki kanın kırmızı rengi o kadar çok beni etkiledi ki bir el hareketiyle kan damlalarının hepsi havada dev bir top şeklini almıştı. Ardından bu topu hava sıcaklığıyla oynayıp dondurdum ve şelaleden aşağı attım. Hava artık ne kadar soğuduysa bütün göl birkaç dakikada buz tutmuştu ve kan topum buzun yüzeyinde parçalandı. Dağılmış parçalara bakarken arkamdan bir kişi omzuma dokundu. Arkamı döndüğümde Zero karşımdaydı ve eskisinden daha güçlüydü. Boyu, kilosu her şeyi artmıştı. Öyle ki botundan ayak parmaklarını görebiliyordum. Daha sonra söz açıp;
"Olanlar için üzgünüm" dedim. Bana şaşkın gözlerle bakıp"Hangi olaylar?" deyince hayatımın en büyük şokunu almıştım. Artık rahat rahat ölebilirim. Korktuğum şey başıma geldi; Zero artık bir Kimyacı.

SimyacıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin