Uzun zamandan beri Zero'nun sağlık durumuyla pek çok ilgilenmemiştim. Hazır bugün odada kimsecikler yokken Zero'ya birkaç müdahale yaptım. Sonucu sorarsanız, tam anlamıyla ölümün kıyısında. Günlük toplam 2 kiloya yakın yemek yemesine rağmen kanında şeker yok denecek kadar az. Anlaşılan o kocaman mide bütün vücudu doyuramıyor. Yaptığım testte hücrelerinin bölünme hızı üç kat artmış. En son testte vücut kütle indeksi 32 çıkmıştı. Şimdi ise 22'ye yakın. Toparlamak gerekirse, Zero'nun içinde hala akan bir kum saati var. Fakat zaman dolmak üzere. Yaptığım matematiksel denklemler sonucu ortalama ömrü 4 ay kalmış. Eğer günlük yediği yiyecek miktarını 3 kiloya çıkartırsak bu süre 6 aya uzuyacak. Fakat bu kadar yiyeceği sindirmek bir mide için çok büyük iş. Bu yüzden yiyeceği yiyecekleri önceden lapa yapıp yedireceğiz. Yani mideye düşen yükü bir miktar azaltmaya çalışacağız. Tabikide bu kadar yemeği kana karıştıracak enzimlerin aktifleşmesi için günde 8 litre su içmesi gerek. Sorun şu ki Zero asla suyu sade içemez. Öyle sağlıklı insanlar gibi naneliymiş, limonluymuş öyle suları da içemiyor. Bunun için Zero'yu çok fena kandıracağım bir teknik buldum. Aslında olay çok basit, merdiven altı meyve suyu üreteceğim. Hemde kendi evimde ve merdivenin altında yapmak da zorunda değilim. Kocaman yayla gibi tezgah var ne işim olur daracık yerde. Şöyle izah edeyim bu tekniği; hazırlayacağım 2 litre meyve suyunun 1.5 litresi normal mineralli su olacak. Geri kalan kısmını da şekerli meyve suyuyla dolduracağım. Nasıl fikir ama? Gerçi umarım bunu Zero'ya söylediğimde beni adam kandırmaktan hapise attırmaz inşallah.
Herşey tamam, hoş da Zero'nun kalıplara sığmayan vücuduna ne demeli? Artık iç çamaşırlarını bile giyer giymez kendiliğinden yırtılıveriyor. Bunun için şimdilik Sophie'nin diktiği özel tasarım kıyafetlerini kullanıyor. Fakat bu sonsuza dek böyle süremez. Umarım eski hâline döndüğünde boyutları da eski hâline döner. Ve birde bu çocuk mevzusu var. Tahminlerime göre çocuk üç gün içinde doğar. Fakat tahminlerim doğru çıkmazsa malesef çocuğun öldüğünü herkese teker teker anlatmam gerekiyor. Herşey bu üç gün içinde olacak. Zero'nun yaşayıp yaşamayacağı bu üç gün için belli olacak. Herşey sana bağlı bebek. Eğer sen doğmazsan baban ölür. Gerçi doğsan da hormon takviyesi yapacağım. Aynı babası gibi hızlıca büyümesi için. Bir ay içinde boyutunun dört katı genişleyecek, konuşmayı öğrenecek ve babasının hayatını kurtaracak. Buraya kadar herşey normal gözüküyor. Fakat ya bu narin vücut bu kadar yükü kaldıramazsa?
***
Bebeği incelemek için Sophie'yi laboratuara çağırdım. Karnı kocaman olan Sophie, merdivenleri inerken adeta haykırıyordu. Yürümeye gücü kalmayacağını anlayınca koşarak tekerlekli sandalyeyi önüne götürdüm. Teşekkür edip sandalyeye oturdu. Yavaş yavaş arabayı sürerken Sophie'ye "Bebeğe bakmadan önce seninle konuşmam gereken birtakım mevzular var" dedim. Sophie ısrar dâhi etmeden "beni botanik bahçene götür" dedi. Arabanın yönünü dışardan küçük bir bahçe, içerden kocaman bir orman olan botanik bahçesine çevirdim. Bahçenin girişi yoktu. Buna kıyasla içerdeki maymunlar dışarıya çıkma zahmetini göstermiyordu. Ne acayip hayvanlar bunlar. Ama seviyorum onları. Çünkü onlar benim minik kobaycıklarım.
Sophie'yi gölün kenarındaki bankın üstüne yerleştirip yanına oturdum. Acı çekmekten yorulmuş ses telleriyle "Daha ne kadar içerde kalmayı planlıyor?" dedi. Derin bir nefes aldıktan anlatmaya başladım;
"Bu kadar süre içerde kalmasına ben bile şaşırıyorum. Yaptığım araştırmalar ve deneylere bakarsak eğer, önümüzdeki üç gün çok önemli. Eğer üç gün geçmesine rağmen dışarı çıkmazsa karnını açıp bebeği dışarı çıkarıcağım. Fakat çok fazla umutlanma, eğer hesaplarım doğru çıkarsa bebek çoktan ölmüş bile olabilir." Sophie hiçbir tepki vermedi. Öylece akan suyu izliyordu. Gözlerinden düşen yaşları saklayarak;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Simyacı
Science FictionBaşka bir evrenden annemin rahmine düştüm. Benim yüzümden ailem darmaduman oldu ve babamla birlikte yepyeni bir hayata adım attık. Zero'yla bu cennet diyarlarda tanışıp kader ortağı olduk. Jack ve Dany'nin yaptıkları pislikler hayatımıza altından k...