Birleşim (bölüm-2)

843 37 5
                                    

Kutudan çıkanlar evin içinde küçük çaplı bir krize neden oldu. Bunların buraya nasıl geldiği hakkında en ufak bir fikirimiz yok. Evdeki bütün pencereleri, kapıları kapatıp kendimizi laboratuara kilitledik. Küçük bir el feneri yardımıyla kağıtları okumaya başladık. Genellikle insan anatomisi hakkında bilgilerin yazılı olduğu kağıtlardı. Birkaç detaylar da dikkatimizi çekti. Akıl hastalarının aynı anda vücudun belli bölgelerine bastırılarak iyileştirilmesi, göz irisinin rengini değiştiren ilaçların formülleri ve daha niceleri. Zamanında yakılmasaydı şu an açlık bile sona erebilirmiş. Bulduklarımızın şokunu atlatıp Zero'nun işine yarayabilecek birşeyler aradık. Çok fazla birşey bulamadık. Çok birşey beklemedik zaten, simyacılar insan bile değil. Fakat insan akciğerine fotosentez yaptırmaları fazlaca dikkatimi çekti. Eğer böyle birşeyi gerçek hayata uyarlayabilirsek, sadece uzayda bitki yetiştirerek yaşayabilirdik. Gerçi bizim buna ihtiyacımız yoktu. Yaklaşık 3 saat sonra yukarı çıkmaya karar verdik. Kapıyı açtığımızda ev çok garipti. Eşyalar yer değiştirmiş, üstelik biz bunların sesini bile duymadan odaların duvarları kırılmıştı. Evin içinde daha önce olmayan eşyalar vardı. Perdeler, televizyon, internetli bir macbook... Fazla detaya girmeden normal hayatımıza devam ettik. Artık bunları sıradan bir olay gibi karşılıyorduk. Masaya oturup bilgisayarı açtım. Dosyalar bölümünde çeşitli anlamını bilmediğim bir dilde yazılmış metinler vardı. Diğerlerini fazla bu konuyla uğraştırmak istemedim. Fakat bu kadar yardımın elbet bir bedeli olacak. Hiçkimse karşılıksız yardım yapmaz. Hiçkimse.

***

Sabah erkenden kalkıp şehir merkezine gittim. Birkaç küçük işimiz vardı. Gizli bir laboratuara girip profesörle konuştuk. Bize gerekli tepkime ilaçları vereceğini söyledi. Öğleden sonra kargoyla gelecekmiş. Dışarı çıkıp biraz dolaştık. Öğleden sonra 2'de laboratuara geri geldik. Adam elinde bir kutu bizi bekliyordu. Yanına yaklaşıp cebine ilaçların parasını koydum. Kutuyu elime verir vermez arkamı dönüp uzaklaştım. Tam kapıdan çıkacakken adam elindeki silahıyla Robb'u vurdu. Hain pislik. Kurşunun Robb'a saplanmasına ramak kala kurşunu havada sabit tuttum. Adam kurşunu sabit bir şekilde görünce telefonuna yapıştı. Polisi arıyordu. Elimizde kutu koşarak binadan çıktık. Kimseye dikkat çekmeden arabaya binip banliyönün yolunu tuttuk. Birkaç dakika sonra arkamızda iki tane polis arabası belirdi. Alçak adam plakamızı almış. Arabaların tekerleklerine ters yön kuvvet uygulayıp yanmasını sağladım. Öndeki araba taklalar atıp yolun kenarındaki ormana uçtu. Arkadaki araba ise takibe devam ediyordu. Arabadan birisi kafasını uzatıp arabamızın tekerine üç el ateş etti. Allah'tan Zikzak çizerek kurşunlar isabet etmedi. Öndeki cam damperli olmasından dolayı eğilip bükülüyordu. İçeri doğru büküp camı kırmaya çalıştım. Arabaları sabit olmadığı için pek başarılı olmadı.
Koltukların altında elimi bir tur gezdirdim. Elime gelen en büyük şeyi tavandaki camdan onlara doğru attım. Daha sonra farkettim ki adamlara oksijen tüpü fırlatmışım. Hangi piskopat arabasında bir tüp dolusu oksijenle gezer ki? Adamlar cama zarar gelmesin diye öndeki metal plakayı havaya kaldırdı. Oksijen tüpü arabanın elektrik aksanına temas edince alevlenmeye başladı. Birkaç saniye sonra araba durdu ve bir anda patladı. Bu iştende kolayca kurtulmuştuk. Ben demiştim, simyacılar asla pes etmez diye.
Eve geldiğimizde bizimkiler Zero'nun etrafına toplanmış, birşeylere bakıyorlardı. Yanlarına gittim. Zero ellerinde bir çift minik hortum oluşturmuştu. Evdeki herkes bunun havalı olduğunu düşünüyor olabilir ama bu çok kötü birşey. Zero bi anda aramızdan sıyrılıp açık kapıdan dışarı çıktı. Elindeki hortumları yavaşça yere bıraktı. Ellerini hızlı hızlı döndürerek hortumları büyüttü. En sonunda bir insan boyuna gelen hortumun içine girdi. Yerimden fırlayıp hortumu durdurdum. Zero'nun üstüne zıplayınca ikimizde yere düştük. Suratına iyice yaklaşıp;
"Delirdin mi sen? Havasızlıktan ölebilirdin!" dedim. O ise sadece güldü. Ayağa kalkıp hızlı adımlara eve doğru yürüdüm. O ise arkamdan;
"Tamam annecim, birdaha yapmam." dedi. O ne yaptığının farkında olmayan bir melez. Araya girmeseydim hortum büyür, büyük bir felaket oluşabilirdi. Ama o bunu eğlence olarak görüyordu. Evin kapısını kapatıp laboratuara indim. Bir sandalyeyi çekip oturdum. Sessizce ağlamak istedim ama yapamadım. Ağlamak konusunda pek iyi değildim. Sessizce oturmayı denedim. Birkaç dakika sonra Damla laboratuara girip sessizliği bozdu.
"Zero için endişeleniyorsun ama birazcık olaylara olumlu bakmayı denemelisin."
"Daha ne kadar olumlu olabilirim ki? Eğer o bütün gücünü anlarsa bütün dünyayı yok eder. Şu anda aramızda en güçlü olan o. Hepimiz birleşsek yine de ona karşı koyamayız."
"Ciddi olamazsın. O sadece sıradan bir melez."
"Hayır, o 7. Seviye bir melez."

SimyacıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin