Saatin tam olarak kaç olduğunu bilmiyorum. Tahminime göre birkaç gündür burada aç ve üşür halde oturuyoruz. Cellatlar birbirlerinin kafes demirlerini kesip turnuva yapıyorlar. Kim kaybederse kazanan onu parçalara ayırıp çiğ çiğ yiyor. Heryer şarap kırmızısı renge boyanmış. Havada uçuşan sinekler parçalara ayrılmış cesetlerin dibinden ayrılmıyor. Sevdiklerimizden hiçbir haber almadık. Bizi çoktan aramaya çıktıklarını tahmin ediyordum. Çoktan yerimizi bulmaları gerekirdi. Damla'nın ise nasıl bir dünyada dolaştığı hakkında en ufak bir fikrim yok. Buraya hapsedildiğimizden beri ağzını bıçak dâhi açmıyor. Sadece ağlama seslerini duyuyorum. Etraftaki pis koku aç olan midemi kusmaya zorluyor fakat dışarı çıkacak bir gram yiyecek yok. Uzun zaman sonra rüyalarımdaki o kıvırcık saçlı kız yine geldi. Birbirlerini parçalayan cellatların arasından narin bacaklarıyla süzüle süzüle yürüyordu. Kafesime yaklaştığında ona ulaşmak için ellerimi kafesten çıkarma gafletinde bulundum. Damla, cellat kolumu koparmadan birkaç sanisiye önce ensemden tutum beni kafesin içine doğru çekti;
"Ne yaptığını sanıyorsun sen? İki kuruşluk canını şu medeniyet yoksunu cellatlara vermeye pek meraklısın"
"Sadece ona dokunmak istedim"
"Kime dokunmak istedin? Orada kimse yok. Ben kendime delirdim diyordum sen benden de fena çıktın"
Aşık olan adam harbiden deliriyormuş. Sırf onun saçlarına dokunmak için gidiyordu güzelim kolum. Damla benim için gereğinden fazla sinirlenmişe benziyordu;
"İyi misin?"
"Sence"
"Sana bunları yaşattığım için özür dilerim. En kısa zamanda buradan kurtulmanın yolunu bulacağız."
"Bulacağız öyle değil mi?"
"Tabikide bulacağız. Hem benim sana söylemediğim birşey var"
"Yoksa bana aşık mısın"
"Yok daha neler? Şu Denis'in kardeşini hatırlıyormusun? Bizi odaya götürürken bana bu anahtarı verdi"
"Nereyi açıyor bu anahtar?"
"Bilmiyorum, anlamını bilmeden sana söylemek istemedim. Fakat üzerindeki kitap işaretine bakılırsa kütüphanenin anahtarı olabilir"
"İyi de bu cahillerin kitapla bir alakaları yok ki?"
"Bende onun üzerinde düşünüyordum aslında. Fakat şöyle bir hipotezim var;
Bu cahillerin "Oyun" gibi bir oda yapmaları için gereğinden fazla bilgi bilmeleri gerekiyor. Fakat Kimya kanunlarına göre fazla bilgi koruyucuları getirir der. Yani halkın gözünü korkutarak gerçeklerden uzakta tutmuşlar. Bazı sahtekarlarda ihanet ederek krallığın kanununa uymayarak bilimsel çalışmalar yapıyor. Krallık bunu yapmalarına izin veriyor"
"Peki ya koruyucular?"
"Krallık da bu çalışmalar karşılığında sonsuz hayat için koruyuculardan koruyan bu duvarları yapmışlar. Bizim bu duvarların içinde özelliklerimizi kullanamamamızın sebebi, koruyucular burada ihanet edenleri görememesini sağlayan kalkan görevi gören kutsal su."
"Resmen 51. Bölge bu Veron tapınağı"
"Bizi esir tutmalarının asıl sebebi onlara yardım etmemiz değil sabrımızı ölçüyorlar. Asla onlara yardım etmeyeceğimizi biliyorlar. Bu durumda bizi evcilleştirip deneylerinde kullanamazlar. Bizi delirtip geçmişimizi unutmamızı istiyorlar"
"O zaman..."
"Yıkıcı, oyun, cellatlar... kim bilir sırada ne var?"
"Baksana bana, şimdiden istedikleri seviyeye geldim"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Simyacı
Science FictionBaşka bir evrenden annemin rahmine düştüm. Benim yüzümden ailem darmaduman oldu ve babamla birlikte yepyeni bir hayata adım attık. Zero'yla bu cennet diyarlarda tanışıp kader ortağı olduk. Jack ve Dany'nin yaptıkları pislikler hayatımıza altından k...