Çok kısa bir süre önce bir simyacını ölümüne şahit oldum. Dünyada çok nadir bulunan simyacı ararken gözlerimin önünde ölmesine tanıklık ettim. Üstelik kurtarmak için hiçbir şey yapmadım. Her ne kadar kimyacılardan kormasam da sokakta onlardan birisiyle karşılaşmaktan korkuyordum. Frau'nun dediğine göre kimyacılar simyacılara nazıran daha çok fazlalardı. Kimyacılar kendilerini mistik koruyucular olarak görselerde gerizekalıların tekidir. E tabiki doğal olarak insanlar (bizi bilen insanlar) onları daha iyi görüyolardı bize nazıran. Oysa simyacılar insanlara isteyerek zarar vermezler. Bizler için ölüm normal insanlardan daha farklıdır. Bizler toprakta değil havada çözünürüz. Gökyüzünde yeşil bir kimyasal salgılarız. Bu kimyasal oksijeni besin olarak tüketir. Bu yüzden ne kadar simyacı ölürse o kadar atmosferi çürütür. Canlılarımız size etrafa yaydıkları yüksek enerji dalgasından dolayı beyin gelişimini geri yönde ilerletir. Hatırlarsanız ağacın altında otururken Zero birkaç saniyeliğine beyin gelişmesi durmuş ve boş gözlerle bana bakıyordu. Bu yüzden Zero benim yanımdayken geçmişi hatırlamakta zorlanır. Ama yine de ben insanlığa diğer simyacılar gibi zarar vermiyeceğim. Şimdilik tek problemler kimyacılar. Çünkü onların en çok zevk aldığı şey ölüm anını izlemektir. Fakat genelde ölüm anı yakalayamadıkları için masum çocukları öldürürler. Tabikide bu gerçeği ben ve Frau'dan başka kimse bilmediği için bizler kötü duruma düşüyorduk. Ama birileri o kimyacılara dersini vermeliydi. Tabikide o kişi bendim.
***
Öğle yemeğini Sophie ile beraber yedik. Aslında bu yemekte ondan birşey isteyecektim. Küçük simyacıyı öldüren kimyacıları görüp görmediğini sordum. Tabii daha münasip bir dille. Bu aralar mahallede herkes küçük kızın esrarengiz ölümünü konuştuğunda Sophie bu konuda tam donanımlıydı. Kamera kayıtlarına baktığını ve siyah giyinmiş iki kişinin öldürdüğünü söyledi. Kış mevsimi olduğundan ve kar yağdığından hava çok soğuktu. Yani herkes siyah mont giyiyordu. Fakat Sophie diğer insanlara oranla daha uzun olduklarını belirtti. İşte cevabı galiba bulmuştum;Jack ve Dany! Bizim okuldaki iki dev gençti. İkisi de 21 yaşındaydı ve her sene sınıfta kalıyorlardı. Bizlere oranla daha yapılı ve iri olan iki genç okulda çok fazla görünmez köşeye sinip bahçede dolaşan çocukları izlerlerdi. Onlarda bir gariplik sezmiştim ama hiç kimyacı olduklarını tahmin etmemiştim. O ikisini haklamak için daha çok çalışmam gerekiyordu. Çünkü Jack koca bir kamyonu beline ip bağlayıp 90m ilerletmiş bir yaratık. Şimdiye kadar 80 kişiyi öldürmüş fakat her seferinde hapisaneden çıkmayı başarmış. Onlardan hep korkmuştum ama asıl problem Dany'di. Çünkü o yaratık yerden 3m yükseğe zıplayabiliyordu. Olimpiyatlara katılmasını istedik fakat insan anatomisine aykırı fazladan kemik ve kaslara sahip olduğundan yarışmalara almadılar. 3 km yolu 15 saniyede koşan bir insanı ve 90m boyunca 1 tondan ağır bir arabayı taşımış iki canlıyı Zero,Sophie ve ben asla haklayamazdık. Frau kimyacılar hakkında o kadar abartı ki inanmamıştım ama her kelimesi haklıydı. Onlar yürüyen kas yığınıydı. Kimyacılardan korkum daha çok artmıştı. Başıma çok büyük bir bela aldım!
***
Sophie'yle beraber katilleri bulup gidip polise söyleyememenin verdiği acı duyguyla evde oturuyorduk. Sophie bize havuçlu kek getirdi. Zero ise yeni yeteneğini keşfetmiş ve enfes bir sesi vardı. Sesi bir zamanların ustası Sam Smith'e o kadar çok benziyordu ki gece yatarken bana şarkı söylemek için yalvarıyordum. Writting's On The Wall şarkısını çocukluğumdan beri dinliyordum. Babam da çok güzel söylerdi. Ah babam nerelerdesin, ne yer ne içersin? Her gece onun gelişini hayal ederek uyumaya başlamıştım. Zero bile babasının acısını unutmuştu ama ben hala ilk günkü kadar yokluğunu hissediyordum.
Sıradan bir pazartesi sabahına uyandım. Zero bu aralar spor yapmaya kafasını bozmuştu. Artık sabah kalktığımda yatağında değil şehrin dışındaki ormanda koşuyordu. Sabah Sophie'nin yanına inip beraber kahvaltı yaptık. Kahvaltıda Jack ve Dany hakkında konuştuk. Ve yine Sophie beni şaşırtmıştı; Sophie Jack'e sırılsıklam aşıkmış! Bu saçma pilatonik aşktan iyice bıktım ve okula doğru biraz yürüdüm. Jack ve Dany'ye görünmemem gerekiyordu ama evde otur otur koltukla popom bir bütün haline gelmişti. Sokakta yürürken adım attığım yerdeki karların eridiğini hissettim. Bu iş biraz daha garibime gitmişti. Hemen okuldaki labratuara koştum ve termometreyle vücut ısımı ölçtüm. 46 °C! Deli gibi yanıyordum ama kendimi gayet iyi hissediyordum. Bu enerji dalgaları zaman geçtikçe artmaya buna bağlı olarak etrafa verdikleri zarar artmaya başlamıştı. Buzluktan çıkardığım buz avuçlarımda sadece yarım dakikada eridi. Jack ve Dany,nin beni farketmesi için hiçbirşey yapmama gerek yoktu. Ama işin garibi yetişkin bir simyacıdan daha çok enerji yayıyordum. Bu bilgiyi Frau'nun benim için getirdiği kitapta okumuştum. Birkaç dakika orda öylece durdum. Derken içeri Jack girdi ve boğazıma yapışıp tek eliyle beni havaya kaldırıp;
"Sophie beni seviyor mu?" diye sordu. Ben de iyi bir sır tutucu olarak"evet" dedim. Korkudan altıma işeyecek duruma gelmişken Jack beni aşağı indirip birden soyunmaya başladı. Gözlerimi kapatıp başka bir yöne baktım. Geri Jack'e baktığımda onun yerine dev bir kurt vardı. Ben şok! Bu hafta o kadar sır depoladım ki harddiskim doldu taştı. Jack bana yaklaşıp;
"Eğer arkadaşının ölmesini istemiyorsan benden uzak tut yeter" dedi. Ondan uzak tutmam için onun kurtadam olduğu bilgisine ihtiyacım yoktu. Birkaç saniye sonra eski haline döndü ve kıyafetlerini giyip odadan çıktı. Benim bir simyacı olduğumu anlamadığı için saçma bir şekilde gülüyordum. Lanet olsun, artık Jack'e bile tehdit savurabilecek bir kozum var!***
O günden sonra Jack'le daha sıkıfıkı olmaya başladık. Evimize gelmeye hatta bizde kalmaya kadar yakın arkadaş olmuştuk. Zero ve Sophie o kadar çok korkuyordu ki ondan birkaç gece boyunca Sophie'yle Zero aynı yatakta yattı. Jack inanılmaz derecede obur bir insan. Bizde kaldığı ilk gece bütün buzdolabımızı sömürdü. Onunla bu kadar yakın olmak benimde hoşuma gitmiyor ama ne yapayım, aksi bir harekette ona simyacı olduğumu belli ederdim. Onun yanındayken başka şeyler düşünmemeye çalışıyordum. Kendimi artık onun gibi hissetmeye başladım. Daha doğrusu o bana zorla bunları yaptırıyordu. Elimde 15 kiloluk poşetlerle okul yokuşunu her gün 10 kere çıkıp-indiriyordum. Asıl işin garibi Jack'e Zero'nun çok iyi bir koşucu olduğunu söylediğim zaman (yalan söyledim) Dany'yi çağırdı ve her sabah Zero ile Dany koşmaya başladı. Hatta bir gün Dany 10km boyunca Zero'yu çıplak bir biçimde koşturmuş ve ben bunu duyunca gülme krizine girmemden dolayı Zero'yla bir hafta boyunca küs kalmıştım. Fakat Zero'nun eve geldiğindeki kıpkırmızı vücudunu sizde görseydiniz aynısını yapardınız. Bizler bu kadar işi ileri boyuta getirince yeni birşey daha öğrendik. Dany gey! Bunu bana Zero söylemişti ve benim asıl deli gibi gülmemin sebebi oydu. Dany'nin gey olma sebebi ise şuymuş; Dany küçükken babasının suratına içi kaynar çorba dolu tabağı fırlatmış. Buna sinirlenen babası Dany'nin yumurtalıklarını kesmiş. Zavallı Dany, çok acımıs olmalı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Simyacı
Science FictionBaşka bir evrenden annemin rahmine düştüm. Benim yüzümden ailem darmaduman oldu ve babamla birlikte yepyeni bir hayata adım attık. Zero'yla bu cennet diyarlarda tanışıp kader ortağı olduk. Jack ve Dany'nin yaptıkları pislikler hayatımıza altından k...