Birleşim (bölüm-3)

695 31 3
                                    

O güzel kızın gözlerinde sonsuzluğa dalmıştım. Zero ortalıklarda yoktu, bütün arkadaşlarım yok olmanın eşiğindeydi. Ama ben yine de mutluydum. Gözlerimi açtığımda yine o laboratuarda, ellerim ve kollarım bağlı şekilde yatıyordum. Nasıl yani,bunların hepsi rüya mıydı? Ama bu imkansız. Zero'nun bana yaptıklarını iliklerime kadar hissetmiştim. Kim bana bunları yapıyor bilmiyorum ama benim en zayıf noktamı bulmuştu. Çünkü genelde ben böyle bir sahneyi hayal ederek uyurum. Rüyamda da hayalimi görmüştüm. Gerçi buna pek fazla hayal denmez, kurgudan ibaret bir olaydı. Birkaç dakika sonra içeri beyaz gömlekli sıska bir adam girdi. Saçları dik dikti ve dağınıktı. Profesöre benziyordu. Yanıma yaklaşıp kahverengi gözleriyle pis pis bana baktı. Arkasını dönüp masadan bir iğne aldı. Koluma doğru yaklaşınca tepinmeye başladım. Adam suratıma bir tokat yapıştırıp;
"Sesini kes ve ölümünü sessizce bekle." dedi. Bunları duyunca daha çok tepinmeye başladım. Ama yan taraftaki dolaptan bir sopa alıp karnıma sertçe vurunca sesimi kesin kıvranmaya başladım. O kadar çok canım acıyordu ki dişlerimi deli gibi sıktım. Adam iğneyi tam batıracakken laboratuarın kapısı yüksek bir sesle kırılıp yere düştü. Bu Zero'ydu! Benim burda nasıl olduğumu nerden bildiğini bilmiyordum, bilmekte istemiyordum. Tek istediğim kendi laboratuarıma gidip ilacımı yapmaktı. Zero adamı kafasından tutup karşıdaki duvara fırlattı. Adamın kafatasısı komple dağılmış vaziyetteydi. Zero bahçeye açılan bir delik yarattı duvarda. Koşarak yolun kenarında duran arabaya götürdü beni. Oliver ile Robb arabanın içinde bizi bekliyorlardı. Arabaya biner binmez oradan son sürat uzaklaştık. Eve girderken kimse sesini çıkarmadı. Daha sonra anladım ki eve gitmiyormuşuz. Beni bir otelin bodrum katına götürdüler. Bodrum katına indiğimizde resmen dilim tutuldu. Her yerde bilim adamları Zero'nun ilacını yapmaya çalışıyordu. Robb'a dönüp;
"Bu gerçek olamaz. Bunu nasıl yaptınız?" dedim.
"Robb'un bilmediğimiz bir teyzesi varmış. Sen ortalıktan kaybolunca Robb teyzesini bize çağırdı. Olan biten herşeyi hiçbirşey atlamadan anlattık. O da bize kapılarını açtı. İşte bak geliyor." dedi Oliver. Gözlerimi laboratuarda gezdirirken araştırmacıların arasından bir kadın bize doğru geliyordu. Üstümü başımı düzeltip kadının elini sıkmaya hazırlanıyordum. Kadın yanıma yaklaşınca hiçbir tepki vermeden "Göster" dedi. Arkama döndüğümde Robb;
"Senden bolca bahsettik. Zaten bunca şeyin tek sebebi sensin. Hadi ona özelliğini göster." dedi. Sesimi kısarak;
"Delirdin mi sen? Kimse bilmemeliydi bunu! Kendimizde yapabilirdik ilacı."
"Evet yapabilirdik ama bu kadar kısa sürede asla yapamazdık. Eğer özelliğini göstermessen ilacı 40 katlı binadan aşağı fırlatıcağını söyledi."
"Asla yapmayacağım. İlaç falan umrumda değil. Ben özelliğimi ticari amaçla asla kullanmam.". Birazcık fazla atar yapmış olacağım ki Damla ve Aylin sesimizi duyunca yanımıza koştular. Kısa bir sarılma turundan sonra Damla kulağıma eğilip;
"Sakın yapma! Kadın Almanya uzay enstitüsünün baş profesörü. Eğer özelliğini görürse uluslararası uzay istasyonunun hareketini durdurmayı planlıyor. Bunun nelere yol açabileceğini biliyorsun. Başka yol buluruz ama bunu yapma!"
Damla bunları söylese de söylemesede kabul etmeyecektim. Kadına dönüp;
"Yaptığınız herşey için teşekkürler. İlaç sizin olsun, istediğinizi yapın. Ama ben bunu yapamam." dedim. Bizimkileri toplayıp merdivenlerden çıktık. Tam otelden çıkacakken kadın arkamdan;
"Babanın nerde olduğunu biliyorum" diye bağırdı. Damla'ya döndüğümde kafasını sağa sola sallıyordu. Hiçbir tepki vermeden arabaya binip eve gittik. Eve vardığımızda kimse arabadan aşağı inmedi. Bende onları geçip kapıyı açtım. Eve baktığımda dikkatimi çeken bir nokta vardı. Evin kapısı yoktu. Koşarak evin içine girdim. Evin içinde mide bulandırıcı bir koku vardı. Heryer sanki bir savaş olmuş gibi dağınıktı. Yukarıya çıkmayı düşünmeden direk aşağıya indim. Laboratuarın hali ilk geldiğimiz günden farklı değildi. Merdivenlere oturup ağlamaya başladım. Birkaç dakika sonra omzuma bir el dokundu. Kafamı arkaya çevirdiğimde o elin Frau'ya ait olduğunu farkettim. Ayağa kalkıp sımsıkı sarıldım ona. Bütün emeklerimiz bir anda yok olmuştu. Artık herşey bitmiş, ellerimiz bomboştu. Aslında bir yol daha var, Zero ile Sophie'den doğacak çocuk. Tek şansımız bu olduğu için çalışmalara derhal başlamalıydık.
Evden hızlı adımlarla çıkıp arabaya yöneldim. Arabanın içinden beni seyerediyordu Zero. Yanlarına gidip koltuğuma oturdum. Herkes meraklı gözlerle bana bakıyor, ağzımdan çıkacak talimatı bekliyorlardı. Onlara garip bir bakış attıktan sonra konuşmaya başladım;
"Elimizdeki herşey birkaç günde yok oldu. Ama yinede bir yol var. Zero ile Sophie'den doğacak çocuğa gelecek Zümrüt taşı. Ama bundan önce halletmemiz gereken bir iş var. İngiltere'ye, Cambridge Üniversite'sine gidiyoruz.

SimyacıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin