Merhabalar canım okurlarım! :*
Öncelikle hepinize en tatlısında bir hafta sonu dilerim! Mutluluk size hep eşlik etsin :*
Görsel kısmında canımm Emine'min yapmış olduğu çok güzel bir afiş bulunuyor! Hem de Pars'ın olduğu bir afiş :) Toprak kokulu gözlerini öpmek serbest :) Tekrar ellerine sağlık, çook teşekkür ederim :*
Geçen haftaki bölümde Wattpad'den kaynaklı ufak bir sorun yaşadık. Bu hafta dilerim yaşayamayız :)
Keyifli okumalar dilerim, umarım beğenirsiniz... :*
****
Ağustos ayını bitirmiş eylül ayına adım atmıştık. Şirketteki koşuşturmalı günler gittikçe artıyordu. Günlerim bazen rutin geçerken bazen kalbimin ritmini bozarak geçiyordu. Pars... Ne uzaktık birbirimize ne de yakın. Bu durum beni yormaya başlamıştı ama halimden pişman değildim. Önemli olan da pişman olmamaktı.
Dağılan düşüncelerimi toplamaya çalışarak önümdeki dosyaya döndüm. Bugün yoğun geçecekti...
Odama tüm neşesiyle düşen Atakan ilaç gibi gelmişti.
"Nasıl gidiyor Berrak? Bir kahve içeriz değil mi?" başımı sallayarak onay verdiğimde masamın karşısında bulunan geniş koltuğa yayıldı.
"Anlat bakalım kaç gündür yoktun buralarda... Abinden mi kaçıyorsun, yoksa başka bir şeyler mi var?" gözleri haylazlıkla parladı, keyifli bir gülüş dudaklarını kapladı.
"Abimden elbette kaçıyorum. Sürekli çalışmak benlik değil."
"Canın ne isterse onu yap. Abin istediği kadar tek başına yetişemediğini söylese de yetişiyor. Hem ben varım."
Keyifli bir kahkaha atarak kahvesini yudumladı. "İyi ki varsın!"
Kahvemden büyük bir yudum aldığımda rahatladığımı hissettim.
"Bugün toplantı varmış, konuyla ilgi dosya var mı sende? Konuyu bilmezsem abim konuşur durur."
Atakan'a toplantı ile ilgili dosyayı verdikten sonra kendi işlerimi yapmaya başladım.
Koca bir saatin sonunda işlerimi azaltabilmiştim.
"Hadi ortak artık dinlenelim! Abimi ziyaret edelim."
Toparlanıp Pars'ın odasına geçtiğimizde; ne kadar yorgun olduğu gözlerinden okunuyordu. Beyaz gömleğinin kollarını dirseklerine kadar sıyırmıştı, buğday tenin gözükmesini sağlayacak şekilde üç ya da dört düğmesi açıktı, saçları bir çok defa elleriyle bozulmuş gibiydi. Öpüp, sarılmalık bir Pars karşımda duruyordu.
"Yorgun görünüyorsun Pars. Toplantıya kadar dinlensen ya..." ellerini başında masaj yapar gibi gezindirdi.
"Yorgunluk değil de başım çatlıyor. İlaç da içtim ama geçmedi."
"Bu kadar yoğun çalışırsan olacağı bu abi. Şimdi kardeş sözü dinliyorsun ve şu koltuğa uzanıyorsun. Berrak sen de başına masaj yap. Ben de bize atıştırmalık bir şeyler almaya gidiyorum. Hadi Berrak otur, abi sen de kaldır kafanı. Hadi ben kaçtım!"
Pars'ın kafası dizlerimdeydi. Ellerimi nereye koyacağımı bilemiyordum. Masaj yapmam gerekiyordu ama kalbim öyle bir şaha kalkmıştı ki tutulmuştum. Göğsümde asılı kalan ellerim; kocaman eller tarafından sarılarak başına yerleştirildi.
Toprağın kokusunu içinde barındıran gözleri; göz kapakları tarafından saklanmıştı. Bu beni dipsiz bir meraka itiyordu. Gözlerinin şuanki tonunu düşünmekten kendimi alamıyordum. Koyu kahve gür kirpikleri yüzünü gölgeliyordu. Kırmızı dudakları acı çekermiş gibi sıkıydı. Tüm acısını almak istedim, dermanı olmak istedim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKA ESARET
Romance"Kolay mı sanıyorsun? Denedim hem de defalarca ama daha fazla yara aldım. Bunun adı zaten artık aşk değil!" "Ne o zaman? Madem aşk değil ne?" Gürlüyordu sanki derin bir nefes alıp, sorusunu yanıtladım. "Bunun adı aşka esaret..." Yıllar önce hızla ça...