Merhabalar, iyi akşamlar ve hayırlı ramazanlar! Vedamızla karşınızdayım <3
Teşekkürümde fazlasıyla konuştum :) Sizi bölümü okuduktan sonra oraya bekliyorum <3
Görsel kısmında; Berrak ve Pars'ın sonsuzluğa dek öyle kalacak elleri bulunuyor, tıpkı ruhları gibi <3
Keyifli okumalar dilerim :*
****
Alaçatı'daki evimizde gözlerimi yorgunlukla araladım. Yatakta toparlanırken beni izleyen Pars'la göz göze geldim. Gözlerinin bana bakarkenki tonu özeldi, güzeldi. "Günaydın." Dudakları yukarı doğru kıvrılırken aralık dudaklarımı öptü.
"Ne günaydını Berrak, akşam oldu da geçiyor bile." Derin nefesim ciğerlerimi terk ederken kendimi tekrar yatağa attım.
"Yorgunum işte!" Beni kolları arasına alarak saçlarımı koklayarak öptü, mest oldum.
"Hemen de nazlanırmış." Sözlerine kıkırdadım. "Sana güzel bir yemek hazırladım, bahçede bizi bekliyor. Hadi, bahçeye inelim."
Yataktan kalkmama müsaade etmeyerek beni kucağına aldı ve büyük adımlarıyla bahçeye ulaştı. Çok güzel bir masa, enfes kokulu yemekler bizi bekliyordu. Uyuyup uyanınca daha da acıkan karnım guruldadı.
Pars'ın yapmış olduğu yemekleri yerken aldığım hazla mırıldanmadan edemiyordum. "Gerçekten, her şey çok güzel olmuş. O kadar acıkmışım ki!" Derin bir gülümseme yüzünü sardı.
"Acıkacağını bildiğimden hazırladım." Ona hayali bir öpücük yolladım.
"Harikasın kocacım! Ellerine sağlık." Çapkınca sırıttı. "Tatlımız var mı?"
"Onu da dışarıda yiyelim. İki gündür hep evdeyiz." Sanki evden çıkmak istemeyen bendim!
"Hayret sen evden çıkmak ister miydin?" Erkeksi kahkahası gecenin karanlığına karıştı.
"Eve tekrar döneceğiz güzelim." Sözlerine sadece gülümsedim ne diyebilirdim ki!
Yemeklerimizi yedikten sonra kendimizi Alaçatı'nın renkli sokaklarına attık.
İlgimizi çeken her dükkana girdik, adımımızı atmadığımız sokak bırakmadık. En sonunda sakin bir kafeye oturmuştuk.
Pars iki gün boyunca kapalı olan telefonunu açtığında işler hakkında kısaca konuştu. Ben de bu sırada annemle konuştum, etrafı izledim, kızlarla mesajlaştım. Sonra telefonlarımız yine kapanarak çantamdaki yerini aldılar.
Limonatamı yudumlarken yoğun kahvelerinin büyüsüne kapıldım. "Sen gittikçe güzelleşiyor musun yoksa bana mı öyle geliyor?" Sorusuna kıkırdamadan edemedim.
"Bilmem."
"Nazlı küçük hanım!" Bu sefer kahkaha atmıştım. "Şirkette çalışmaya döner dönmez başlayacak mısın?"
"Babam İstanbul'a döndükten iki gün sonra başlamamı istiyor. Ben de onun istediği gibi yapacağım." Başını aşağı yukarı doğru sallayarak beni onayladı.
Sohbetimizle limonatalarımızı bitirdik sonra çaylarımız eşlik etti sohbetimize. Güldük, düşündük ama hiç susmadık. Kelimelerimiz tükendiğinde bakışlarımız anlattı dile dökemediklerimizi.
Saat gece yarısını bir hayli geçmişken döndük evimize. Pars duşunu alırken ben de onun kokusunun sinmiş olduğu tişörtünü üzerime geçirmiştim.
Yatağa geçip onu beklerken banyodan çıktı ve aheste aheste üstünü giyindi. Bu adam oynamayı seviyordu!
Yatağa kendini attığında yerimde yaylandım. Beni göğsüne yaslamadan önce uzun bir süre öpüştük. Dakikalar geçmesine rağmen dudaklarımda dudaklarının varlığını hissediyordum. İçim titredi, ona daha çok sığındım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKA ESARET
Romance"Kolay mı sanıyorsun? Denedim hem de defalarca ama daha fazla yara aldım. Bunun adı zaten artık aşk değil!" "Ne o zaman? Madem aşk değil ne?" Gürlüyordu sanki derin bir nefes alıp, sorusunu yanıtladım. "Bunun adı aşka esaret..." Yıllar önce hızla ça...