Karlı güzel bir günden merhabalaaar!
Bu hafta erkencikten bir bölüm getirdim sizlere! Otuz hafta olmuş yahu :) Nasıl geçti zaman inanın anlamadım. Ama sizinle öyle güzel geçti ki size kocaman teşekkürlerimi ve sevgilerimi sunuyorum! İyi ki varsınız, inşallah hep olursunuz!
Görsel kısmında gördüğünüz efsunlu afiş Zeynep Güvercin imzalıdır! Ellerine, emeğine sağlık yavruşum :* Kocaman teşekkür ederim <3
Keyifli okumalar dilerim :*
****
Kapıyı annemin açmasıyla azıcık da olsa rahatladığımı hissettim. "Hoş geldiniz çocuklar. Kapıda kalmayalım, içeri geçelim..."
Annemle kucaklaştıktan sonra salona geçmiştim, arkamda Pars ile... Babam sanki sahiplenmek istercesine beni sıkıca sıcak kollarının arasına almıştı. Bir eli belimde sıkıca sarılıyken de Pars ile selamlaşmıştı. Annemin yönlendirmesi ile koltuklara kurulmuştuk. Tabii babam beni kollarının arasından çıkarmamıştı.
"Günün nasıl geçti kalp ışığım?" Gözlerim istemsizce Pars'a kaydı... Bakışlarında daha önce tanık olmadığım duygular vardı... Çok saf duygular. "Gayet güzel geçti." İçimden çok bilmiş bir ses; 'Pars'ın kucağında elbet güzel geçer.' diye sözlerini tamamladı. Kalp atışlarım hızlandı, bugün yaşadığım heyecanı tekrar yaşadım.
"Pars, duyduğuma göre Hakan'ın oğlu İlker ile anlaşma imzalamışsınız. Sen sever miydin ki İlker'i?" Kimdi bu İlker? Babam bile adını söylerken hoşnutsuzdu...
"Barış Amca, babamı en iyi sen bilirsin Hakan Bey'i sever onun için yani ona güvenerek imzalamış... İlker için hala düşüncelerim aynı ama şimdilik yapacak bir şey yok. Haftaya bir toplantı var orada her şey anlaşılacak." Babam anlayışla kafasını salladı.
"Sen hiç zarar almadan bu anlaşmayı da atlatırsın oğlum..." Babam, Pars'a olan gardını yavaşça indirmişti. Aslında bunlar gerçek duygularıydı...
"Hadi yemeğe geçelim, yemekler soğuyacak."
Hep beraber masaya geçmiş annemin hazırladığı enfes yemekleri yiyorduk. Arada bir gözlerim Pars'a kaydığında kahverengi kuytuları ile karşılaşıyordum. O derin kuytuları her fırsatta beni içine sürüklüyordu...
"Ellerine sağlık Nilüfer Teyze. Her şey çok güzel olmuş, hepsinin tadı damağımda kalacak."
"Afiyet olsun, sen gel ben sana yine yaparım. Ben olmasam Berrak da yapar demeyi isterdim ama bu konuda hiç becerikli değil." Annem benim üstümden oynuyordu ama ne yapabilirdim ki? Beceriksizdim yemek konusunda.
"Berrak daha küçük Nilüfer sen de yani. Hem benim kızım istese yapar." Küçük mü? Babam gerçekten beni yemek yapamayacak kadar küçük mü görüyordu? Annem bu duruma daha fazla dayanamamış olmalı ki kahkahayı basmıştı. Pars da bıyık altından gülüyordu.
"Küçük mü Barış? Allah iyiliğini versin, ben onun yaşındayken evliydim ve sana bu yemekleri yapabiliyordum." Babam homurdanarak suyunu bir dikişte bitirdi ve sertçe bardağını sıktı.
"Sen yaptın diye onun da yapması mı gerekiyor? Bak Pars'a ben onun yaşındayken Berrak'ı kucağıma almıştım ama onun hayatında daha biri yok." Ah babacım... Niye kabul etmekte bu kadar zorlanıyorsun ki? Büyümüştüm işte ve aşık olmuştum...
**
Yemeklerimizi yedikten sonra kış bahçesine geçmiştik. Babam ve Pars iş hakkında konuşmaya başladığında bir ara gözlerim babama kaydı. Sanki Pars'tan gurur duyuyordu, bakışları içimi sıcacık yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKA ESARET
Romance"Kolay mı sanıyorsun? Denedim hem de defalarca ama daha fazla yara aldım. Bunun adı zaten artık aşk değil!" "Ne o zaman? Madem aşk değil ne?" Gürlüyordu sanki derin bir nefes alıp, sorusunu yanıtladım. "Bunun adı aşka esaret..." Yıllar önce hızla ça...