Merhabalar! <3 Aylar sonra tekrar kapılarınızı çalıyor olmak beni çok heyecanlandırdı. İçimde kocaman bir mutluluk var. Özel bölümümüz sizlerle buluşmaya can atıyor <3
**Bir açıklama yapacağım sizlere sonra hemencecik bölüme geçebilirsiniz :) Teşekkür adlı bölümümde sizlere yeni bir hikayeye başlayacağımı söylemiştim ama maalesef bazı şeyler kafamdaki istediğim hale ulaşmadı. O sebeple bu yıl yeni bir hikayeye başlayamayacağım ama seneye inşallah yayınlayacağım. Şu an için bu ortamdan kopmak gibi bir düşüncem yok. Sizlerle olmayı çok fazla seviyorum <3
Bir de aramıza yeni gelenler var onlara buradan kocaman bir hoş geldiniz demek istiyorum! <3 İyi ki geldiniz!
Keyifli okumalar dilerim! :*
****
Gecenin bir yarısında çalan bir telefonla Pars'ın kolları arasından güçlükle sıyrıldım. Cengiz arıyordu... İçime doluşan korkularıma daha fazla odaklanmadan telefonu yanıtladım, Pars da bu sıra uyanmış anlamsızlıklarla dolu gözlerini üzerimde gezdiriyordu.
"Cengiz ne oldu? Bu saatte aradığına göre kötü bir şey var..." Sıkıntılı iç çekişleri, ağlama sesleri, çığlıklar kulaklarıma dolarken korkuyla elim hızla atan kalbime gitti.
"Taylan... Taylan'ı kaybettik, Berrak." Sesinin çaresizliğiyle kalbime bir ateş düştü. Ölüm bize uğramıştı. Nasıl?
"Ne? Ne diyorsun?"
"Duydun. Gece inşaatta bir sorun çıkmış oraya gitmiş. Sonra da çökmüş bina... Berrak burası gerçekten çok karışık." Duyduklarımı hazmetmeye çalışırken yataktan hızla toparlandım böyle bir şey gerçek miydi? Şu an bu anı yaşıyor muyduk? Yoksa hapsolduğum bu sis bulutuyla mı hayattaydım? Telefonu Pars'a vererek yataktan hızla fırladım. Dönen başımı, kararan gözlerimi, sendeleyen bacaklarıma aldırmadan üstüme geçirecek bir şeyler bulmaya çalıştım. Elime neye atsam uzanamadım en sonunda yere düştüm şaşkın ve güçsüz bedenimle. Pars'ın sıcak gövdesiyle buluştuğumda Taylan için ilk gözyaşım gözlerimden düştü. Taylan ölmüştü...
"Berrak, güzelim..." Pars'ın pürüzlü sesi gözyaşlarımı daha da hızlandırdı. Beynimin içinde tek bir cümle yankılanıyordu. O da; 'Taylan öldü.'cümlesiydi.
"Pars, o daha çok gençti? Nasıl olur?" Koca elleriyle yüzümü kavradı ve toprak kokulu gözleriyle buluştum. Gözleri dalgalıydı...
"Güzelim kendine gelmeye çalış. Bak çok zor biliyorum ama toparlanmalısın. Hadi kalk üstünü giyelim sonra da Cengizler'in yanına geçelim." Gözlerimi kapatıp açtım ve sonrasını Pars'a bıraktım. Geceliğimi yavaşça çıkardı, alnıma en büyük teselliyi içinde barındıran, binlerce sözden daha büyüğünü içinde taşıyan öpücüğünü bıraktı. Sakallı yüzünü parmaklarımla okşayarak sevdim. Birbirimize tesellilerimizi sunduk. Hayatımıza konuk olan ölümü ilk defa kabullendik. Beraber...
**
Cengiz'in çökmüş bedenine sıkıca kollarımı doladım. "Çok üzgünüm Cengiz. Çok! Hala aklım almıyor." Başını omzuma iki defa vurdu ve sonra gözyaşları kazağımı ıslatmaya başladı. Ağlaması şiddetlenirken kollarını etrafıma daha sıkı doladı.
"Arkadaşım dediğim, dostum dediğim adam artık yok. En çok koyan da bu. Daha dün bizdeydi... Dün bu saatlerde beraberdik şimdi ise..." Gözyaşlarım hızlanırken birbirine tutunmaya çalışan Taylan'ın anne ve babasını gördüm. Kalbime öyle bir acı yerleşti ki nefes alamayacağımı hissettim. Nasıl yaşarlardı bu acıyla? Evlat acısı... Cengiz'in kolları arasından sıyrılarak Zuhal Teyze'nin yanına geçip sıkıca sarıldım. "Başımız sağ olsun Zuhal Teyze." Hıçkırıklıkları etrafımızı sararken; "Sağ ol kızım." Zorlukla dudaklarından döküldü. "Çok zor Berrak. Bu acı çok zor, nefesimiz kesiliyor." Sözlerinden sonra tüm kelimelerim soldu. Bir anneye evladının acısının dineceği nasıl söylenirdi ki? Ellerini son bir defa sıkarak yanından ayrıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKA ESARET
Roman d'amour"Kolay mı sanıyorsun? Denedim hem de defalarca ama daha fazla yara aldım. Bunun adı zaten artık aşk değil!" "Ne o zaman? Madem aşk değil ne?" Gürlüyordu sanki derin bir nefes alıp, sorusunu yanıtladım. "Bunun adı aşka esaret..." Yıllar önce hızla ça...