Merhabalar en bi canım okurlarım :*
Geçen bölümde hiddetlenmiştik. Aşka Esaret neredeyse ilk defa bu kadar sarsıntılı dalgalanmıştı, acaba bu dalgalar duruldu mu? Bakalım neler oldu :)
Ah bu arada yeni birileri kapınızı çalıyor bu bölümde :)
Bu bölümü aramıza yeni katılan çok tatlı Sinem'e ithaf ediyorum. Tekrar hoş geldin canım! Öpüyorum çokça :*
Keyifli okumalar dilerim :*
****
Koskoca üç ay geçmişti; o iğrenç günden bu yana. Değişen tek şey Pars'ın gözlerindeki soğukluğun artmasıydı. Toprak kokulu gözlerini bana çevirdiğinde kalbimin içinde sanki bir cam parçası vardı da her nefes alışımda batıyordu.
Her zaman bana sıcaklığını hissettiğim adam gitmiş yerine bambaşka, tanımadığım, her yanı duvarlarla çevrili bir adam gelmişti. Canımı nefes alışıyla yakan bir adam... Gözümden düşmekte olan yaşları kazağımın koluna sildim. Zihnim durmadan toprak kokulu soğuk gözleri bana hatırlatarak ağlamamı sağlıyordu. Canım hiç yanmadığı kadar yanıyordu, kalbim kesik kesik kanıyordu. Daha fazla bu duruma katlanamayarak düşüncelerimi dağıtmak adına tekerlekli sandalyem ile bir ileri bir geri gitmeye başladım.
Güzel şeyler düşünmeye zorluyordum kendimi. Mesela... Melih ile Selin eylül ayının sonlarına doğru evlenmişlerdi. Onların ateşine yakışır bir düğünle. Aşkları artık daha da kuvvetlenmişti. Evlilik onları daha eğlenceli yapmıştı. Düğünün üzerinden üç ay geçmesine rağmen hala kahkahalara boğularak konuşuyorduk. Selin yine deliliğini ortaya sererek Melih'in eski sevgililerini ve ondan hoşlanan tüm kızları bir yolunu bularak düğüne çağırmıştı. İmzalar atıldıktan sonra herkes ile selamlaşırken kızları hiç kibar olmayacak ama gayet sakin bir şekilde kovmuştu. Pars da gelmişti... Soğuk bakışlarıyla ama o gün bir saniyecik de olsa eski sıcak bakışlarını yakalamıştım.
Taylan da düğüne gelmişti ve neredeyse yüz kere dans teklifinde bulunmuştu...
Düğün tüm enerjisiyle devam ederken kokteyl masasında müziğin ritmine göre sallanarak Selin ile Melih'in danslarını izliyordum... Arada çapraz masamda tüm heybetiyle dikilen Pars ile göz göze gelerek. Bakışlarını tenimde her hissettiğimde üşüyordum. Taylan'ın yanımda kıpırdanmasıyla kafamı ona çevirdim.
"Berrak, hadi dans edeceğiz." İlk başlarda bu isteği gayet rica barındırsa da artık kesin bir dille söylüyordu. Daha fazla dayanamayarak beni bekleyen ellerini ellerimle buluşturdum. Kaslarım bu tutuştan gerilince masada duran şampanyamı hızla kafama diktim. Boğazımı hafif hafif yakarak mideme yuvarlandı.
Sahnenin ortasında tüm tutkusuyla ve aşkıyla dans eden Ateşli Çift'e yakın bir şekilde dans etmeye başladık. Taylan'ın tutuşu dakikalar geçtikçe artıyordu, daha sıkı bir hal alıyordu. Bu sıkı tutuşundan kurtulmaya çalışırken ayaklarım uzun elbiseme takıldı tam yere doğru kapaklanmayı beklerken... Tanıdık gelen güçlü kollar belimi sararak beni o acı sondan kurtardı. Kafamı kaldırdığım an o sıcacık gözlerle karşılaştım. Özlemiştim... Sonra o bakışlar yine kayboldu, yerini beni yaralayan bir soğukluk aldı.
Ayakta durabileceğimi anladıktan sonra teşekkür etmeme bile fırsat vermeden sahneden hızla uzaklaştı. Sanki bir rüyaydı ve gelip geçmişti.
Telefonumun çalmasıyla düşüncelerimden hızla uzaklaştım.
"Kalp ışığım nasılsın? Biz aramasak hiç arayacağın yok. Özlemedin mi bizi?" Annem ve babam yılbaşı haftası yoğun olacakları için bir haftalığına Şile'ye gitmişlerdi. Kendilerince yılbaşı tatillerini bir hafta önceden yapıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKA ESARET
Romance"Kolay mı sanıyorsun? Denedim hem de defalarca ama daha fazla yara aldım. Bunun adı zaten artık aşk değil!" "Ne o zaman? Madem aşk değil ne?" Gürlüyordu sanki derin bir nefes alıp, sorusunu yanıtladım. "Bunun adı aşka esaret..." Yıllar önce hızla ça...