31 (2.Kısım)

6.3K 375 49
                                    



Arkadaşlar, yorumların az olduğunu görünce yazasım gelmiyor. Lütfen yorumları yüksek tutmaya çalışın. 


Yorum yapmadan gitmee,



-

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-




Kaya zorda olsa odamdan çıktığında bende biraz olsun rahatlayıp kilitli olan kapıya doğru ilerleyip kilidini açtım. Kendimi yatağa atıp kalp atışlarımın düzene girmesini bekledim. Korkumu ve heyecanımı tamamen üzerimden attığımda kendimi uykunun kollarına bıraktım.


"Baba! Neredesin" bağırışlarım ıssız ormanın derinliklerinde yankı yaparken ayağımda ayakkabı olmamasını umursamadan koşuyordum. Ayak tabanlarım her sivri taşa çarpışın da yerde kan izleri bırakıyordu.


Ama ruhumun acısı bedenimin acısını rahatlıkla örtbas ettiğinden bedenimin acısını hissetmiyordum bile.


"Baba! Gel artık. Lanet olsun. Neredesin?" Ağzımdan kopan hıçkırık yankı yapmıştı. "Benden neden kaçıyorsun?"


Ne tarafa koştuğumun, kayıp olmamın ve acının bir önemi yoktu; Babamın yokluğunun yanında.


Koşmaya devam ederken yüzüme çarpan dalları da çekiştiriyordum. Ayağımın taşa takılmasıyla bedenimi yerde buldum. Taşa vurduğum dizim sızlamıştı, ama bu önemsizdi. Yerde oturur pozisyona geldiğimde kalçamı hareket ettirip arkamdaki ağaca sırtımı dayadım. Göz yaşlarım bağımsızlığını çoktan ilan etmiş yanağımdan aşağıya süzülüp gerdanıma doğru yol çiziyordu.


Kanayan dizimi karnıma doğru çektiğimde gördüğüm şeyle sarsıldım. Ayağımdan akan kan nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde sanki birisinin yardımıyla siliniyordu.


Akan kan ayağımdan temizlendiğinde gördüğümle tekrar kısa süreli bir şok geçirdim. Ayağımda yara falan yoktu. Hatta tek bir çizik dahi yoktu. Tertemizdi.



Kalbim tekledi. "Buradasın," diye fısıldadım. Aslında bu bir haykırıştı ama ses tellerim bu kadarına izin verebiliyordu. "Buradasın değil mi baba?"



Gözlerimi kapattım ve yutkundum. Beynimde yankılanan sesle gözlerimi aniden açmam bir olmuştu. "Buradayım."


Ayak tabanlarımdaki sızıyı dinlemeden tekrar ayaklandığımda ayaklarım titriyordu artık. "Nerede?" diye bağırdım. Boğazımın yırtılmasını umursamıyordum. Babamı özlemiştim.



"Beni göremezsin, Defne." Ağlamamın şiddetlenmesiyle ağzımdan haykırışlar dökülüyordu. Anlamı bilinmeyen kelimeler... Belki de acının müziğiydi bu haykırışlar. Bilemezdim.




"Ben buradayım. Görmesen de buradayım. Baban burada" Birden göğüsümün sol kısmında hissettiğim baskıyla titredim. Zaten titreyen dizlerim bu darbeyi kaldıramamış, bedenimi yere düşürmüştü.



"Neden gelmiyorsun?" Ağzımdan dökülen fısıltıyı ben bile zor duymuştum. Sessizlik oluştu. Etraf biraz daha kararmıştı. Ayın ışığı çok sönük olarak ulaşıyordu buraya.


Bir rüzgar uğultusu kulaklarımı doldurduğunda içimde bir boşluk oluştu. "Neden susuyorsun!"


Cevap beklemiştim. Ama gelmemişti. Rüzgar artık çok şiddetlenmiş, ağacın dallarını birbirine vuruyordu. İçimde oluşan korkuyla daha da fazla ağlamaya başlamıştım. "BABA!" bağırışım birkaç saniye sonra yankıyla beraber kulağıma dolarken hıçkırıklarıma engel olamıyordum.





Avuçlarımın içinde sıktığım çarşafı biraz daha sıkmaya başladım. "Defne! İyi misin?" Duyduğum sesle kaşlarım çatılmıştı. Ses çok netti ve çok yakından geliyordu. Saçlarımda bir el hissetmemle birden kendimi atıp "Baba" diye bağırdım.




"Şşş, sakin ol. Sadece bir kabustu." Titreyen bedenim Doruk'un kollarının baskısıyla biraz da olsun gevşemişti.




"Babam neden gelmiyor Doruk?" Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki duyup duymadığından şüphe ediyordum.



"Defne. Yaşadıklarınız kolay şeyler değil. Cesaretini toplayamıyordur. Eminim o da seni görmek çok istiyor."


Burnumu çektiğimde Doruk bir şey söylemek için ağzını açtı. "Hadi gel, pizza söyledim sever misin bilmiyorum ama yiyeceksin artık." Hafif bir tebessümle karşılık verdiğimde odadan çıkıp mutfağa doğru ilerlemişti.



Kalkıp elimi yüzümü yıkadım ve bende mutfağa doğru ilerledim. Pizzayı seviyordum tabi ki de.





Masaya oturduğumda duvardaki saate bakıp yerimden tabiri caizse fırladım. "D-doruk! Geç kaldık."



"Sakin ol kız. Bir günden bir şey olmaz. Oturdu yemeğini ye." Çok sakin görünüyordu, ama bilmiyordu ki benim devamsızlık aldı başını gidiyor.



"Geri zekalı mısın sen ya? Zaten devamsızlık hakkımın çoğu kaçırıldığımda bitmişti! Sınıfta kalacağım Allah'ım sen yardım et."



"Kız otur yerine!" kaşlarını çattı. "Polisten rapor alıp verdik biz okula. Onlar devamsızlıktan sayılmıyor." Diye açıklama yapıp önündeki pizzayla ilgilenmeye başladı.




Derin bir oh çekip rahatladım ve bende pizzaya gömüldüm.



-


Yemekleri yedikten sonra odama çıkıp biraz kitap okumakta karar kıldım. Çalışma masamın sandalyesine oturup kitabımda kaldığım yeri açtım ve okumaya başladım. Hush hush serisinin 2. Kitabındaydım ve resmen çıldırmak üzereydim.




Kitap okumaktan sıkıldığımda kitabı elimden bıraktım ve saate tekrar baktım. Saat 11.30'u gösteriyordu. Evde oturmaktansa okula gidip oturmak daha iyi olur diye düşünüp hemen hazırlanmaya başladım. Hazırlandıktan sonra kapıya doğru ilerleyip ayakkabılarımı giyerken Doruk arkadan gelip anlamsız bakışlarını üzerimde gezdirdi.



" Salak mısın kızım sen?"



"Neden?"



"Ne diye okula gidiyorsun şimdi?"



"Gidemez miyim? Canım sıkıldı."


"Tövbe estağfurullah." Doruk söylene söylene elindeki elmayı ısırarak oturma odasına doğru geçti. Bende arkasından mal mal bakmıştım. Ne var? Gidemez miydim yani?




Okula doğru ilerlerken bir ilk yapıp kulaklığımıtakmadım. Kendi kendime bir şeyler mırıldanarakyürürken tam önümde bir çöp konteynırıgördüm. Ayağımla konteynıra tekmeyiindirdiğimde içinden bir kedi fırlayarak kendini dışarı atladı.


Ödüm bokuma karışmış bir şekilde "Ananı," diye bağırdım refleks olarak.

Yaşadığım korkuyla kalbim almış başını gitmişti. Sabah sabah iyi sövmüştümkediye. Marta yaklaşıyoruz, ne diye çöpegiriyorsun ki?




Bu sefer yoluma çöp konteynırının yanından geçerek devam ettim. Biraz daha ilerledim ve tam dönemecidönecekken arkamdan bir ses duydum. "Vay, vay, vay." Bir an duraksadım ve arkama döndüm.



Gördüğüm siyah takım elbiseli adamı daha önce bir yerlerde gördüğüme kalıbımıbasabilirdim. Kaşlarımı çattım. "Anlamadım?"



"Diyorum ki tekrar karşılaşmak ne güzel." Birden beynimde patlayan bir ışıkla yutkundum. Bu adam beni kaçıran izbandutlardan başkası değildi.



Yutkunarak adamın sırıtışını izledim. Ağzımı bir şey söylemek için açtım amabunun ne işe yarayacağını düşünüp geri kapadım.


Tamam. Sakin ol.




Plan1: arkana dön ve ayakların götüne vura vura kaç.




Tekrar yutkunup hazır olduğumda hızla arkama dönüp koşacaktım ki kafamı sertbir şeye çarpmamla Plan1 suya düşmüştü. Ve kesinlikle yüzmeyi bilmiyordu.





Kafamı kaldırıp karşımda duran bir diğer izbanduta baktım. Tam bağırıp yardım isteyecektimki ağzıma kapanan eller kelimelerimi yutmamı sağlamıştı.



"Bizim depoya götür." Duyduğum en son kelime bu olmuştu. Bilincim kendini karanlık bir boşluğa teslimetmiş sessizliğe gömülmüştü.



-


Bu sefer sizce Defne niye kaçırıldı?



Sizce Defne'yi kim kurtaracak? 




Canlarım, benim moral sıfır,sıfır,sıfır. Bunu Defne'nin gördüğü saçma ötesi rüyadanda anlayabilirsiniz. Ay ben patlayacağım sanırım. 


Bu bölümü de yorumları okurumda iyi gelir diye yazdım. Yoksa bunu yazmayada gücüm yoktu yani. Hadi yağdırın yorumlarınızı :D 



Yıldızı doldurmadan da gitmeyin sakın :* 



Sizi seviyoruum :)

KARANLIK TEKLİFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin