"Hayatını güzel geçir. Olur da geriye dönüp bakarsan utanacağın bir şey olmasın hayatında"
**
Ellerimi montumun cebine koydum ve çenemi yukarı doğru kaldırıp sisli havaya baktım. Gökyüzü, göz gözü göremeyecek kadar sisle kaplanmış, yağmur yağmaya hazırlanıyordu.
Yavaş adımlarla yanımda duran ıslak kütüğe oturup tekrardan etrafımı süzmeye başladım.Annemin katili ölmüştü. Gözlerimin önünde annemin kanını yerde bırakmamıştı amcam ama benim içimde aynı his vardı.
Daha birkaç yıl önce ona sarılıp kocaman öpmüştüm annemi. Şimdi istesem de gidip öpemezdim.
Ben annemin ölü hâlini hiç görmemiştim. 'Küçüksün, korkarsın' demişlerdi. Ablama dahi göstermemişlerdi son halini.Annemin son hâlini göremediğim için her gün vicdan azabı çekiyordum. Kendimi bir nebze de olsa rahatlatmak mezarlığın kapısına gidip koca arazide tek olan annemin mezarlığına bakıyordum . Yanına gitmeye cesaretim yoktu.
Her zaman mezarlıklardan korkardım. Ölüler bizi hissediyor deyip korkumu körüklerdim fakat annemin orda olma düşüncesi içimi yiyip bitiriyordu.Hani en çok sevdiğin oyuncağı uyumadan önce karşına bırakırsın da için kötü olur ya. Sonra vicdan azabı çekip üşür deyip geri alırsın yatağına ve sıkıca sarılırsın.
Canımdan çok sevdiğim annemin yan odada olduğunu bildiğim hâlde yine de onu özlüyordum. Her sabah sıkıca sarılıp kokusunu içime çekerdim.
Şimdi ise tam tersiydi. Annem yoktu ve artık hiç gelmeyecekti. İnanmak istemesem de yoktu artık, geri gelmeyecekti.
Ben onu her dakika özlerken, canına zarar gelmesinden korkarken annemin acının dibini yaşaması ve en sonunda da bu acıya dayanamayıp hayata gözlerini kapaması ve arkasında onu sevenleri bırakması o kadar içime işliyor ki...
Uzun yolculuğa çıkınca annesinin parfümünü kendisine sıkıp her daim annesi gibi kokmayı isteyen kız şimdi annesinin soğuk toprak altında ince kefen ve böceklere yem olduğu gerçeği yüzüne vurunca acı çeker olmuştu."Meva?" Babamın sesiyle arkamı dönüp balkona baktım. Babam bana mahmur gözlerle bakıyordu.
"Efendim?" dedim sesimin titrememesine dikkat ederek.
"Kızım, gelir misin?" dediğinde ellerimi cebinden çıkartıp ayağa kalktım ve yavaş yavaş dedemlerin villasına doğru yol aldım. Kapıyı görevli abla açınca başımla selam verip ayakkabımı çıkardım ve içeriye girip montumun vestiyere astım. Oturma odasının kapısı kapalı olduğundan hafif tıklatıp içeriye girdim. Bütün köy halkı ve bizim aile vardı. Başımla hepsine selam verip ısıtıcının yanına ilerledim ve oturup ellerimi önümde siper ettim. Bütün gözler üzerimdeyken donuk gözlerle dedeme döndüm. Dedem zorla gülümseyip bağdaş kurdu.
"Meva da geldiğine göre, başlayalım," dedi ve kaşlarını çatıp arkasına yaslandı.
"Geçen aylarda kızım Gizem öldürüldü." deyip dişlerini gıcırdattı ve sözlerine devam etti.
"Ölümü pek rahat olmadı. Canice katledildi." Başkasının ağzından bu sözleri duymak hâlen ağrıma giderken derin nefes alıp içimdeki darlığın geçmesini bekledim."Bu hiç birimiz için iyi olmadı. Daha çocuklarının mutlu gününü göremeden vefat etti." deyince gözlerimi kapatıp boğazımdaki acı yumrunun geçmesini diledim.
"Bu mesele bizim için çoktan kan davasına döndüğü için dün Hasan, Gizem'in katilini bulup öldürdü ve şu an bizim için kan ortadan kalktı sayılır." dedi ve derin nefes alıp devam etti. Dedemin ağzından çıkan her kelimeye dikkat eden köylüler bana da arada bakmayı ihmal etmiyorlardı. Hepsi Trabzon'dan merkezinden bir saat uzakta olan köye, yani buraya dedem için gelmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
AdventureHayat iki yol; biri doğru, bir diğeri yanlış. Biri karanlık, bir diğeri aydınlık. Hayat; ince bir çizgi. Bu ince çizgiyi aşarsan kan her hücrene hücum eder. Sen diye bir şey kalmaz. Hayat; herkesten nefret eden, herkesin ölümünü sağlayan beş harf...