"Sonumuz diye düşündüğümüz çoğu şey aslında başlangıcımız, başlangıcımız diye düşündüğümüz onca şeyde sonumuzdur." -Beyza GÜLTEKİN
Multi: oğuzhan koç- beni iyi sanıyorlar
**
E. Soykan;
Elimi uzattığımda, beni sarıp sarmayalayacak onca kişinin var olduğunu düşünüyordum. Karanlık bir mekanda yapayalnızdım sadece.
Yanımda birilerinin varlığını hissediyordum fakat o dışarıdan gelen çalı çırpının sesiydi.
Yine yalnızdım.
Moraran ve ağlamaktan şişmiş göz altlarım kapanmak için can atıyordu. Böyle bir acının tarifi imkânsızdı.
Hemşire deri koltuğu gösterdiğinde yavaşça koltuğa oturdum ve başımı geriye doğru yaslayıp gözlerimi kapattım.
Ellerim titriyordu ve boğazım düğüm düğümdü.Erkekler ağlamaz mı? Ağlar, hemde en âlâsıyla ağlar.
Ama saklar,
Herkesten,
Her şeyden,
Kendinden bile saklar o gözyaşlarını.
Çünkü gözyaşı bir erkek için son noktadır. Kısaca vazgeçtiğin geçmişindir.
Ben sadece geçmişimden feragat edip gözyaşı dökmedim,
bu saatten sonra geleceğimin varlığından dahi şüpheliydim."Kolunuzu açar mısınız?"dedi hemşire, bir şeylerle uğraşırken.
Gözlerimin açılması için kaşlarımı kaldırıp gri kazağımın kollarını yukarıya doğru sıyırdım.
Hemşire hafifçe yaklaşıp koluma lastik taktığında kafamı tekrardan geriye doğru yatırıp yutkundum.
Yaklaşık yarım saattir kanımızın uyuşup-uyuşmadığına ve benim ne kadar kan vereceğime dair testler yapıyorduk.
Sol elimde Meva'nın sıcak kanı duruyordu hala. Gözüm elime kaydığında yavaşça yumruk yaptım ve kendime doğru çevirdim.Bir an önce içinde bulunduğumuz bu durumdan kurtulmak istiyordum. Geleceğimiz için güzel bir adım atayım derken her şeyi yerle bir edip bir kenara bırakıyordum.
İçimde bir yangın vardı ve bu yangını anlatmaya çalışırken kelimelerin kifayetsizliğini fark ediyordum.Hemşire benimle işini bitirip, her ihtimale karşı tekrardan kan bankasını arayıp A Rh- kan istetti. Üstüme çöken yorgunlukla zorlukla yutkunup ayağa kalktım ve odadan çıktım.
Hastane kokusu burnumun direğini sızlatıyordu. Bu keskin kokuya yüz buruşturup elimi merdivenlerin korkuluğuna yerleştirdim ve güçlükle ameliyathanenin önüne geri döndüm.Gözlerim ağlamaktan ve yorgunluktan yanıyordu. Hareket etmekte zorluk çekiyordum, sanki tüm kaslarım yavaşça ve elem verici bir şekilde kopartılıp elime veriliyordu.
Meva'sız bir hayatı düşünmek istemiyordum. Evet, fazlasıyla acı veriyordu bu düşünce.
Onun içeride olması ve ölümle pençeleşmesi benim ölümüm için koca bir sebepti.Kafamı geriye doğru yasladığımda, kanımı alan hemşire elindekilerle içeriye girdi. Ameliyathanenin kapısı yavaş yavaş kapandığında bende gözlerimi kapattım.
Aradan geçen iki dakikanın ardından telefonum çaldı. Titreyen telefonumu, yüzümü buruşturark cebimden çıkartıp arayan kişiye baktım ve hızla açtım."Melih?"
"Abi, çok kötü bir şey oldu!" dedi, Melih korku halinde. Sesindeki endişeyi çok net alabiliyordum ve bu malesef ki içimdeki acıya, acı katıyordu.
Kime ne olmuştu yine?
Neden gülebileceğim yalnızca yarım saatim dahi yoktu?Dünya yalnızca benim üstümde durup, kumar oynuyordu. Oysa ki ben ona hiçbir şey yapmamıştım. Neden bana karşı bu kadar öfkeli olduğunu bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
AvventuraHayat iki yol; biri doğru, bir diğeri yanlış. Biri karanlık, bir diğeri aydınlık. Hayat; ince bir çizgi. Bu ince çizgiyi aşarsan kan her hücrene hücum eder. Sen diye bir şey kalmaz. Hayat; herkesten nefret eden, herkesin ölümünü sağlayan beş harf...