"Hasret kaldık yüreği güzel insanlara."
*
Ertuğrul sinirle telefonu kapatıp masaya fırlattı. Çenesi ne kadar sinirli olduğunu vurgularcasına durmaksızın kasılıyordu. Onun bu haline kahkaha atmamak için gözlerimi sıkıca yumup alt dudağımı ısırdım. Birden gözü bana kayınca duraksadı ve kaşlarını sanki mümkünmüş gibi daha çok çattı.
"Sen niye gülüyorsun? Çok mu komik?" Artık kendimi gülmemek için kasmaktan elmacık kemiklerime ağırı girmişti. Kafamı iki yana salladım. Çünkü eğer konuşsaydım hunharca kahkaha atacağımdan adım gibi emindim.
"Ne?" Dedi kaşlarını havaya kaldırarak "komik mi söyle!" Ertuğrul ' un üzerime kurduğu baskıya daha fazla dayanamayarak tok bir kahkaha attım. Yüz hatları daha çok gerileceğine git gide yumuşadı ve yüz rengi değişti. Ertuğrul bana şaşkınlıkla bakmaya devam ederken ben kahkaha atıyordum. Birden kızardı ve gözlerini benden ayırıp başını hafif iki yana salladı ve yüzünü avucuna gömdü. Derin bir nefes aldıktan sonra saçlarını geriye atarak diklendi.
"Neyse," dedi ama sesi titremişti. Birden duraksadım. "Iyi misin?" Diye sordum kaşlarımı kaldırarak. Bana yandan bir bakış atıp zorla gülümsemeye çalıştı. Tabii başarısız oldu. Ben daha çok kaşlarımı çatarken o sert bir şekilde yutkunup geriye yaslandı. Onun bu hali içimi burkarken boğazımı temizledim.
"Ne oldu ya birden?" Dedim gülerek. Gülmesini umdum, ama o sadece bana bakmakla yetindi.
"Şşht!" Dedim ve omzundan dürttüm. "Dünya 'dan Ertuğrul 'a" Ertuğrul hiç bir tepki vermeden bana bakmaya devam ediyordu. Oflayarak geriye yaslandığım an birden ayaklandı ve "böh!" diye bağırdı. Sert bir şekilde irkilsemde belli etmemeye çalıştım ama ne yazık ki fark edip uklaca gülmeye başladı. Ertuğrul 'a kötü kötü bakışlar atıp omuz silktim. "Sen böyle devam et. Çok korktum zaten." dedim ve ellerimi gösterip aşırı abartarak şakayla titredim.
"Bak görüyor musun?" Ertuğrul'un dudağının bir kenarı halinden memnun bir şekilde yukarı doğru kırılırken omuz silkip "Görüyorum. " diye cevap verdi.
*
Önümdeki gözüme kestirdigim eti elime alıp iştahla yemeğe başladım. Et o kadar güzeldi ki ağza atıldığında eriyen cinstendi.
Birden omzum dürtüldünce huzursuzca yana döndüm."Şu an etimle aramdaki bağı kopardın. Umarım kaale alınacak bir şeydir." Dedim umursamazca Berra' ya bakarken. Berra masadakilere çaktırmamak için bana yüzünü dönmedi.
"Insanca ye, şu an Cuneyt hariç herkes Sana bakiyor." Dediğinde lokma boğazımda takılı kaldı. Hafifçe kafamı kaldırdığımda sadece Ahsen ve Ertuğrul' un bana şaşkınlıkla baktığını fark ettim. Icimden kendime lanet okurken bende Ertuğrul 'a bakmaya devam ettim.
"Yavaş ye, boğulacaksın." Ertuğrul sadece benim duyabileceğim şekilde fısıldamıştı. Yakalanmanın utançlığından dolayı kıpkırmızı olmuştum. Sertçe yutkunup geriye yaslandım.
Ertuğrul hafif kıkırdayınca ona bakmadan devam ettim."Al yemiyorum," dedim ve önume bakmaya devam ettim. "Hepsini sen ye. Icin rahatlasın." Diye fısıldadım. Ertuğrul 'dan ritimli bir kahkaha sesi geldiginde istem dışı nefesimi tuttum.
"Şaka yaptım hırçın kızım benim."deyip hafif eğildi ve benle aynı hizzaya gelip dikkatlice yüzüme bakmaya basladı.
"Hemen de alınırmış," dedi ve bebeğini seven anne edasıyla yanağımdan makas aldı. Gözlerimi büyüterek 'bizi izleyen var mı? ' diye etrafı süzdüm. Neyse ki herkes yemek yiyordu.
Işimi güvenceye aldıktan si ra hızla Ertuğrul ' a dönüp eline bir şaplak attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırtına Öncesi Sessizlik
AdventureHayat iki yol; biri doğru, bir diğeri yanlış. Biri karanlık, bir diğeri aydınlık. Hayat; ince bir çizgi. Bu ince çizgiyi aşarsan kan her hücrene hücum eder. Sen diye bir şey kalmaz. Hayat; herkesten nefret eden, herkesin ölümünü sağlayan beş harf...